Yandaki Oda / The Room Next Door

Aslında hepimiz Yan Odada’yız

Tilda Swinton, zaten zayıflığı ve solgunluğuyla sağlıklı iken bile hasta gibi duran bir kadın. Julianne More ise yaşını en güzel taşıyan haliyle onun yanında parlıyor. Ama asıl ilginç olan, Tilda Swinton’ın filmde, kendisine çok benzediğini öğrendiğimiz kızını da canlandırması ki ben biraz hayalet görmüş gibi hissettim.

 Ben her açıdan insanların kendi geleceklerine kendilerinin karar vermesinden yanayım. Savaşa yollarken sormadıklarınıza hastalıktan kurtulmak için bir ilaç içmeyi hangi hakla yasaklıyorsunuz? Filmdeki savaş travmalı sevgilinin ölüm nedenini sorgulasanıza?

OrtaKoltuk Puanı:

 

İlk kez gösterildiği 81.Venedik Film Festivali’nde 17 dakika ile en uzun alkışa alan ve daha sonra da Altın Aslan’ı kapan, İspanyol yönetmen Pedro Almodovar’ın İngilizce ilk filmi “Yandaki Oda” bittikten sonra jeneriğin sonuna kadar kıpırdayamadım. Hem Alberto İglesias’ın o şahane müziğini dinlemeye devam etmek, hem de hazdan serseme dönmüş olduğum için! Haz derken, acıklı bir yolculuk içeren öyküden nasıl haz aldın denilebilir ama öylesine sanatsal bir dile getiriş ve sinemanın bütün yönleriyle mükemmel biçimde ortaya konuluşu var ki, Guernica’yı izlerken de haz duyuyorsunuz sonuçta!

Almodovar’ın hemen bütün filmlerini sevdim. Ondaki Akdeniz sıcaklığını, Latin duygusallığını ve oyuncularını seçişteki seksi bakışı yakaladım hep. Ama bu kez sadece Akdenizli, Avrupalı değil, tam tersine Amerikalı bir yönetmen gibi çalışmış, sadece İngilizce bir film çekmemiş, bir Amerikan filmi çekmiş, Amerikan sinemasına Avrupalı duygusallığı ve insancıllığı da katınca ortaya karışık bir güzellik çıkmış.

Konu, çağımızın en ölümcül ve bir türlü çare bulunamayan hastalığına cesurca baş kaldırı : ben ondan önce yaşamıma son verirsem kanseri yenmiş olurum, beni o öldürmemiş olur diyor, kahramanımız Tilda Swinton’un eldiven gibi üstüne uydurduğu MarthaYanımdaki odada olur musun diye soruyor İngrid’e, gençlik arkadaşı, roman yazarı eski dostuna, bu yolculuğunda.

Martha, ABD sık sık savaştığı için olsa gerek, gazetecilikteki konumunu da savaş muhabirliği olarak seçmiş, gözü pek bir genç kadınken. Irak’ta, embedded, iliştirilmiş gazeteci olarak değil, ölümüne girdiği cephelerde yaşam ve ölüm arasında koştururken kanıksamış belki de ölümü, o savaşları asker olarak yaşayan ve geri döndüğü ruhu yaralı, travma içindeki ilk sevgilisine bir öpücükle merhem olmak isterken frene basamayınca, hayatı boyunca kendisini babasız büyütmek ve hatta anneliğini bile tam yapmamakla suçlayacak bir kız çocuğuna sahip oluveriyor. Martha için mesleği ön planda, babanın yokluğunu ise dolduramadığı gibi kimliğini bile açıklayamayınca kızı tarafından dışlanıyor.

İngrid ise gençliklerindeki çılgın partilerin kızı değil, ünlü bir roman yazarı artık ve arkadaşının hastalığını duyup onu hastane odasında ziyaret etme iyi niyetiyle başlayan dostane tavrı, onu hiç aklına gelmeyen bir tanıklığa götürecek.

Almodovar, bu filmi Sigrid Nunez’in “What Are You Going Through” isimli kitabından kendi uyarladığı senaryoyla çekerken iki ünlü oyuncusunu da çok doğru seçmiş. Tilda Swinton, zaten zayıflığı ve solgunluğuyla sağlıklı iken bile hasta gibi duran bir kadın. Julianne More ise yaşını en güzel taşıyan haliyle onun yanında parlıyor. Ama asıl ilginç olan, Tilda Swinton’ın filmde, kendisine çok benzediğini öğrendiğimiz kızını da canlandırması ki ben onu görünce biraz hayalet görmüş gibi hissettim.

Herkesin başına gelebilir

Hiç kuşkusuz etrafınızda bu hastalığa yakalanmış ve iyileşmiş yakınlarınız vardır, tıpkı iyileşememiş ve kurtuldum zannederken hastalığın nüksettiği gerçeğiyle yeniden kahrolmuş olanlar olduğu gibi. Kanserli hücrelerin uyutulması sürecinin de hasta açısından maddi manevi ve fiziksel hiç kolay olmadığı düşünüldüğünde, tıp bu kadar gelişmişken “bu hastalıkla niye baş edilemiyor”un yanıtları kimi zaman ilaç endüstrisini suçlamaya kadar gidebiliyor. Kimi yöntemlerin deneysel çalışmaları aşamadığı ve kurtuluşu olmayan durumlarda acı çekmek yerine ötenazinin serbest bırakılmasının hastaya seçenek olarak sunulmasının daha adil olacağı tartışmaları da sürüyor. Bunu kabul eden ülkeler de var, suç olarak gören de. Ben her açıdan insanların kendi geleceklerine kendilerinin karar vermesinden yanayım. Savaşa yollarken sormadıklarınıza hastalıktan kurtulmak için bir ilaç içmeyi hangi hakla yasaklıyorsunuz? Filmdeki savaş travmalı sevgilinin ölüm nedenini sorgulasanıza? Ayrıca hepimiz fani değil miyiz? Sonumuzun yeri, zamanı ve biçimini kendimiz niye belirlemeyelim! Almodovar, konuya cesur bir yanıt veriyor, sanatı kullanarak. Unutmayalım ki ABD, bu hastalığın en yaygın olduğu ülkelerden biri ve filmde konusu edilen küresel ısınma ve dünyanın sonunun nasıl geleceği konusu da şaka değil.

Yönetmen : Pedro Almodóvar

Senaryo : Pedro Almodóvar, Sigrid Nunez

Görüntü Yönetmeni : Eduard Grau

Kurgu : Teresa Font

Müzik : Alberto Iglesias

Oyuncular : Julianne Moore, Tilda Swinton, Tom Johnson, John Turturro, Alessandro Nivola, Alex Høgh Andersen, Juan Diego Botto, Melina Matthews, Raúl Arévalo

İspanya-ABD / Dramatik Komedi / 110 Dk.

THE ROOM NEXT DOOR / YANDAKİ ODA

CEVAPLA

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz