Savrulan Zaman

“Savrulan Zaman”, yoğun diyalog veya olay örgüsüyle seyircini boğmayan, melankolik / sade tonu ile şahsi yaşamlarımızın akışına çok uygun. Bu filmde, Beyoğlu’nun sokaklarında ve Boğaz’ın sahilinde gezinerek İstanbul’un kokusunu içinize çekiyorsunuz. Muhasebe ve sorgulamalara uzaktan bakmıyor, bunların bir parçası oluyorsunuz. Herhangi bir misyon gütmeden, sunduğu kesitin tadını çıkarmamızı istiyor film.

OrtaKoltuk Puanı:

 

Hikâye

Yönetmen, senarist, oyuncu ve yapımcı kimliği ile yerli sinemamızın yeteneklerinden biri olan Selim Evci’nin, İki Çizgi, Rüzgarlar ve Saklı filmlerinin ardından “Savrulan Zaman” isimli dördüncü uzun metrajlı filmi sinema perdesindeki yerini Antalya Altın Portakal Film Festivali’nden sonra İstanbul Boğaziçi Film Festivali’nde aldı. Yaratıcı ve teknik ekibin de dahil olduğu ve film bitiminde söyleşi verdikleri festival gösterimi oldukça keyifli geçti. Filmin vizyon tarihi şu an için belirsiz fakat yönetmenlik, kurgu ve senaryodan oyunculuğuna kadar filme emek veren Selim Evci, bir seri filmi planladığının haberini izleyiciler ile paylaştı. Ayrıca, bir filmin yönetmenliğini ve oyunculuğunu üstlenmenin hem dezavantajları hem de avantajları bulunduğunun ve rolünü canlandırdığı “Alper” ile uzay boşluğunda gezinen bir karakter yaratmayı hedeflediğinin altını çizdi.

Savrulan Zaman”, yaklaşık 40 yaşlarına varan, bir iş yeri sahibi, uzun süredir birlikte olduğu sevgilisinden ayrılan, yalnız olduğu süre zarfında yeni ilişki denklemlerinde kendini bulan ve iş yerinde yaşadığı beklenmedik bir olay neticesinde vicdani bir sorgulama sürecine giren Alper’in hikayesine ve içsel çatışmalarına odaklanıyor.

Duygusal Kopma (Dissosiyasyon)

Bireyin başından geçen olayların yarattığı stres, onun dayanabilme gücünü aştığında travma yaşantısı meydana gelmekte ve ruhsal dünyamız iç uyum kaybına uğramaktadır. Travmaya bağlı, normal şartlarda bir bütün olarak tanımlanan bilinç hali, hafıza, kimlik, duygular, duyusal algılar ve davranış kontrolünde “dissosiyasyon” adı verilen kopuşlar oluşabilmektedir. Dissosiyasyon, sözcük olarak ayrılma, bölünme, kopma, çözülme gibi manalar taşımaktadır. Psikolojik açıdan ise bireyin zihninde yer alan duygu, düşünce, anı ve benzeri içerikleri geçici olarak bir kenara koymasıdır. Dissosiyasyon durumunda, beden, duygular ve çevreden uzaklaşma veya ayrılma hali söz konusu olmaktadır. Yani, anda kalmanın, şimdi ve burada olmanın zıttıdır. Dissosiyasyon aşırı ölçüde başvurulduğunda ruhsal sağlığı tehdit altına koymakla beraber, aslında pek çok bireyin günlük yaşam içerisinde stresli koşullar ve zorlu duygularla baş ederken kullandığı bir savunma mekanizmasıdır.

Filmin başkarakteri Alper’in aldığı pozisyon, dissosiyasyonu yaşantılamanın ve getirdiği kopuşun iyi bir örneği. Alper, kız arkadaşı Seda ile içinde bulunduğu yaklaşık 7 yıllık ilişkisini sonlandırma kararı alarak bir ayrılık sürecine girse de, bu sürecin getirdiklerini sindirerek, öğüterek ve hazmederek yaşayamıyor. Seda ile ayrılışlarının hikâyesinin bir güldürü malzemesi olarak arkadaşı Hasan tarafından sunulması, bar/arkadaş grubu ortamında tanıştığı kadınlarla yeni bir ilişki başlatamaması ve Seda’nın evinde kalan eşyalarını toplaması Alper’in üzerinde bir etki bırakmıyor ya da Alper dışardan aldığı bu etkiyi bir tepkiye dönüştüremiyor. Alper duyguları ile bağ kuramıyor ve bu bağın kopmuşluğunda yaşamını sürdürmeye çalışıyor. Birçok sahnede duygularına erişemiyor, yerleşemiyor ve dokunamıyor. Duyguları ile arasına giren mesafede ve erişim kısıtlılığında, duygu yüklü tepkiler vermekte zorlanıyor ve zamanın içerisinde savruluyor.

Kopmanın Yakın İlişkiler Bağlamındaki Yansımaları

Alper’in deneyimlediği “kopma” yapılanması, yalnızca romantik ilişki içerisinde olduğu kişilerle ilişkilerini değil yakın temasta bulunduğu tüm ilişkisel süreçlerini etkiliyor. İşten ayrılışını talep ettiği esnada çalışanı Behçet’in felç geçirerek hastaneye kaldırılması, annesinin, halası ile telefon üzerinden yaptığı kavgayı ağlamaklı bir ses tonu ile aktarması, birkaç yıl önce kaybettiği babası için mezar taşı seçiminde bulunması, nadiren de olsa bir araya geldiği kız kardeşi ve yeğenlerinin ona karşı özlem duyduklarını işitmesi ve yakın arkadaşı Hasan’ın baba olacağı/evleneceği haberini alması Alper’de uyandırması beklenen hisleri uyandırmıyor ve her ne kadar sorumluluk bilinci ile hareket ediyor şeklinde bir izlenim verse de Alper’in tüm hareketlerine duygu yoksunluğu eşlik ediyor. Dolayısıyla, gözlemlenen davranışları yakın çevresi tarafından vurdumduymaz ve üstenci olarak yorumlanıyor. Duyguları ile bağ kuramayan Alper, “öteki” ile de bağ kurmakta ve sağlıklı/işlevsel bir bağlanma stili geliştirmede başarısız oluyor.

Uyuyan Kim / Ne?

Filmde, ilk kırılma noktasını oluşturan Behçet ve Alper arasında iş sonlandırma süreci ile alakalı gergin konuşmanın akabinde, Behçet’in geçirdiği kriz sonrası hastaneye kaldırılması ve bir süre komada kalması hâsıl oluyor. Yaptıkları konuşmayı defaten kamera kayıtlarından izleyen ve bir muhakeme sürecine giren Alper, çareyi Behçet’in eşi Nur’a maddi ve manevi konularda yardım etmekte buluyor. Nur ile çokça vakit geçiren Alper, Nur ve Behçet’in ilişkileri hakkında sorular sorarak Nur’a yönelik merakını gizleyemez hale geliyor. Tutku ve suçluluğun hâkim olduğu Nur ve Alper arasındaki ilişkide kurulan yakınlık, Alper’in diğer romantik ilişkileri ile kıyaslandığında oldukça ön plana çıkıyor. Alper’in Nur’a karşı hislerinin temelinde yatan motivasyonu seyirci olarak tam idrak edemesek de, bir ilişki başlatabilme kapasitesinin oluşunu fark etmemiz Alper adına umut vaat ediyor.

Nur ile başlayan ilişkilerinin Behçet’in komaya girmesine denk düşmesinin film yorumlanması bakımından özel bir yanı var. Yalnızca filmin başlangıcında izlediğimiz Behçet’in varlığı, filmin sonuna değin kendisini hissettiriyor. Bu da eksik olanın, yaşamlarımızda keskin, göze çarpan ve güçlü bir etki bıraktığını kanıtlıyor. Behçet’in yaşadığı sağlık sorununda payı olma durumu, Alper’in fonksiyonel huzursuzluğunu harekete geçirmesi açısından önem teşkil ediyor. Behçet’in komada ve uykuda olması, Alper’in bilinçaltının uykuda olmasına eş değer. Hâlihazırda Behçet’in sağlık sorununu kendisiyle ilişkilendiren ve suçluluğunun dozajını arttıracak şekilde Nur ile bir ilişki içerisine girmeyi yeğleyen Alper’in vicdanı, Behçet ile birlikte, gölge bir yan olarak bilinçaltının derinliklerine itiliyor. Behçet’in uyanmasıyla beraber, Alper’in uykuda, gölgede ve bilinçaltında kalmış olan vicdanı da uyanıyor.

Başlangıç mı, Bitiş mi?

Filmin açılış sahnesinde, o dönem fotoğrafçılığa merak salan Seda ile sevgilisine istemeyerek de olsa poz veren Alper’i kar altında kalmış bir İstanbul sahilinde yürümekte iken izliyoruz. Filmin sonunda, Seda ve Alper’in kar altında kalmış bir İstanbul sahilinde yürüme sahnesi tekrar ediyor. Tekrar eden bu sahnenin, başlangıcın devamı mı yoksa bir devamlılığın başlangıcı mı olduğunu kestiremiyoruz. Zaten anlaşılmayan bu noktanın bir hükmü de olmuyor. İlişkilerin başladığını ama bitmediğini bildiğimiz yerde, her iki ihtimal de yaşama dâhil oluyor.

Ayrıca, başlangıç ve son sahnesinin benzerliği, savrulan zamanın sabit bir referansa oturmasını sağlıyor. Karlı sahil, filmin havada uçuşan tarafını alıyor ve ayaklarının zemine sağlam basmasına destek oluyor. Bu sahneler, arabasıyla beraber İstanbul sokaklarında dolaşan ve yörüngesini kaybeden Alper’in içinden geçtiği dönemin hatlarını çizerek çerçevesini oluşturuyor. Yaşam, araya ilişen hikayeleriyle birlikte bir bütün olarak devam ediyor. Yaşantıların benzerliğinin aksine bizlerin “halleri” birbiriyle benzeşmiyor. Karın altında kalan toprak gibi, yaşamın olağanlığı içerisinde değişiyoruz ve dönüşüyoruz.

Filme Dair

“Savrulan Zaman”, yoğun diyalog veya olay örgüsüyle seyircini boğmayan, melankolik / sade tonu ile şahsi yaşamlarımızın akışına çok uygun. Bu filmde, Beyoğlu’nun sokaklarında ve Boğaz’ın sahilinde gezinerek İstanbul’un kokusunu içinize çekiyorsunuz. Muhasebe ve sorgulamalara uzaktan bakmıyor, bunların bir parçası oluyorsunuz. Herhangi bir misyon gütmeden, sunduğu kesitin tadını çıkarmamızı istiyor film.

Her alanı doldurarak filmin yaratıcısı olan Selim Evci başta olmak üzere tüm oyuncuları rollerini hakkıyla karşıladığı, ortaya hem durağan hem hareketli bir gösterim koyduğu, dramatik öğeleri komedi ile başarıyla buluşturduğu ve sıradanlığın muazzamlığını hatırlattığı için de izlenmeye değer. Şimdiden herkese iyi seyirler..

Yönetmen / Senaryo : Selim Evci

Görüntü Yönetmeni : Cevahir Şahin

Kurgu : Mastaneh Mohajer

Oyuncular : Selim Evci, Özge Gürel, Beste Bereket, Mine Teber, Arın Kuşaksızoğlu, Erdem Şenocak, Nihan Okutucu, Derya Karadaş

Türkiye / Dram / 90 Dk.

 

CEVAPLA

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz