İstanbul Ansiklopedisi
Bir Şehri Dinlemek, Anlamak ve Yaşamak
İstanbul Ansiklopedisi’nin çok katmanlı bir hikayeye ev sahipliği yaptığı, bu ev sahipliğini altı dolu karakterlerle süslediği, gençlerin büyüme sancıları, kimlik ve aidiyet arayışını bir sürece dahil edişi, politika ve dini taraflı bir yola girmeden farklı bakış açılarıyla değerlendirişi ve tüm bunları yaparken tarihin odalarında gezerek İstanbul’u kılavuz yapması çok kıymetli bir hikaye anlatıcılığı geliştiriyor. Dizinin yalın anlatımından ve hikaye örgüsünün büyülü akışından sadece övgüyle bahsedilebilir.
Bir Kuşaktan Diğer Kuşağa Uzanan İstanbul
İstanbul Ansiklopedisi, 17 Nisan’da Netflix kütüphanesine eklenen son yerel dizi olarak seyircinin beğenisine sunuldu. Yönetmen koltuğu, İki Şafak Arasında ve Tereddüt Çizgisi’yle adını ülkelerarası duyuran yönetmen Selman Nacar’a ait. Toplam sekiz bölümden oluşan ilk sezonu zaman zaman tarihi bir belgesel tadı veriyor. Başrollerinde Canan Ergüder’i ve genç yeteneklerden Helin Kandemir’i izliyoruz. Ayrıca Erdem Şenocak, Nezaket Erden, Ecem Sena Bayır, Ebrar Karabakan, Kerem Atasavun, Müjde Ar, Tolga Tekin, Melisa Sözen, Pelin Batu, Kaan Miraç Sezen ve Gregory Montel gibi isimleri de görmek mümkün.
İstanbul Ansiklopedisi; tarihçi ve roman yazarı Reşad Ekrem Koçu’nun hayatının büyük bir kısmında emek verdiği, ancak tamamlayamadığı,1944 itibariyle yayımlamaya başladığı son olarak 1973’e kadar üstünde çalıştığı eseridir. Koçu’nun amacı İstanbul şehrinin “muazzam kütüğü”nü oluşturmaktı. Aynı isimle, Selman Nacar tarafından senaryosunun yazılarak bir dizi haline getirilmesinden memnunum. Dizinin her bölümü şiir gibi akıyor. Dizinin her bölümü İstanbul Ansiklopedisi’nin içinde yer alan bilgilerle açılıyor. Alçakdam Yokuşu, Bezm-i Alem Valide Sultan Camii, Çarşanba Sokağı, Deniz Hastanesi, Emek Sineması, Fener-Fenerler-Deniz Fenerleri, Galata Rıhtımı Salaşları- Tiyatro ve Meyhaneleri.
İstanbul’un Işıklı ve Karanlık Yolları
Dizide, İstanbul Üniversitesi Mimarlık Fakültesini kazanıp Amasya’dan İstanbul’a gelen Zehra (Helin Kandemir) ve Kalp ve Damar Cerrahı olarak çalışan Nesrin’le (Canan Ergüder) tanışma şansımız oluyor. Nesrin’i, artık İstanbul’da yaşamak istemeyen, şehirden neredeyse nefret eden biri olarak tanıyoruz. Fransa’da yaşamak için başvuru yapmışken; hayallerinin şehrinde okumak için gelen Zehra’nın yanında kalmak istemesi talebiyle karşı karşıya kalıyor. İçten içe pek istemese de kabul ediyor. Zehra, Nesrin’in Amasya’dan çocukluk arkadaşı Aylin’in (Melisa Sözen) kızı olarak hayatının orta yerine düşüyor. Nesrin ve Aylin’in okul yıllarında çok yakın olmalarına rağmen aralarında geçenlerden sonra bir daha görüşmeyen çok eski iki arkadaş olduklarını öğreniyoruz. 20 yıldır birbirlerinden uzak olan bu iki kadın, Zehra sayesinde geçmişte bıraktıkları hesaplaşmaları çözecekler midir?
Hikayenin bir kısmı iki kadın arasında yaşananlarken, diğer bir kısmı Zehra’nın yeni başladığı hayatının üstüne kuruluyor. Diğer taraftan yan rollerin varlıkları ve hikayeleriyle zenginleşen bir senaryo söz konusu. Yan rollerin vazgeçilmez isimleri Erdem Şenocak ve Nezaket Erden’in hikaye örgüsüne sağladıkları seyir zevki seyircinin damağında başka tatlar bırakıyor. Ayrıca Müjde Ar’ın ekranda göründüğü anlarda kalp atışlarımızın hızlanmasını engellemek için bir şey yapamamak mümkün. Az ekran süresine rağmen ona ait sahnelerde ne kadar büyük bir oyuncu olduğunu tekrar tekrar kabul ediyoruz.
Nesrin’in İstanbul’dan çekip gitmek istemesinin tek nedeni, artık yaşanmaz hale gelen İstanbul şehrinin keşmekeşi değil. Hasta annesi, sorunlu kız kardeşi, artık birlikte olmak istemediği ve evleri ayırdığı manipülatif kocası diyebiliriz. Artık sorumluluk almaktan yorulan bir kadının, başka bir ülkede her şeye yeniden başlama isteği epey makul görünüyor. Tüm bu hayata yeniden başlama çabaları içinde Zehra öylece hayatına dahil oluyor. Zehra her tarafından zeka fışkıran, pırıl pırıl bakan gözleriyle ve tüm çaresizliğiyle ilgiyi üstüne çekmeyi başarıyor. Zehra aslında dindar biri olmasına rağmen bunu çevresinden saklamayı seçiyor. Bu saklama işi tam olarak bir utanma hissinden kaynaklanmıyor. Daha çok ne istediğinden emin olmayan bir genç kızın sancılarını izliyoruz. Kapalı mı, yoksa açık mı olmalı karar veremiyor.
Nerede ve ne şartta olursa olsun kaçırmadan kıldığı namazını herkesten saklamak için verdiği mücadeleyi biraz abartılı bulsam da hikayenin gidişatı açısından gerekli olabileceğine inandım. Normal şartlarda gün içinde kılınamayan namazların kazası yapılabiliyor. Bunun yerine arkadaşlarıyla eğlenmek için gittiği bovling salonunda dişleriyle kazıyarak çıkardığı ojeleri ve zorlukla kıldığı namaz aklımızda yer ediniyor. Bu zorlu şartlara rağmen vazgeçmediği davranışları, aslında dininin onun için ne kadar önemli olduğunu anlamamızı sağlıyor. Yine de kim olduğundan ya da nasıl giyinmesi gerektiğinden çok emin olmadığını dizinin her sahnesinde izliyoruz. Helin Kandemir, Zehra karakterine büyük bir tutkuyla ve inançla hizmet ediyor. Kafa karışıklıkları olan bir gencin meramını en iyi şekilde izlettiriyor.
Hayatlar, Yaşanmışlıklar ve Yaşanamayanlar
Anlatının en merak edilen yaşanmışlıklarından biri de Aylin ve Nesrin arasında geçen, 20 yıl önce yaşanmış yol ayrımının olduğunu söyleyebiliriz. Aylin ve Nesrin birbirini hala çok seven, ama kırgın iki kadın olarak tasvir ediliyor. Anlattıklarını dinledikçe iki tarafın da haklı olduğu ya da haksızlık yaptığı nedenlere aşina oluyoruz. Gençlik yanılgıları, inatlaşmalar ve kendi doğruları peşinde farklı yollara giden iki kadın görüyoruz. Aylin ve Nesrin arasındaki ilişki, sağlam bir dostluk hikayesinin içine gizlenmiş bir gönül yangını gibi de hissettiriyor. Melisa Sözen ve Canan Ergüder hayat verdikleri karakterlerin aracılığıyla kalpleri hedef alıyor.
Anlatının en sevdiğim kısımları, ülkenin içinde bulunduğu durumun incelikli ve gerçekçi şekilde hikayeye dahil edildiği sahneler olduğunu söyleyebilirim. Yönetmen çoğu konuda olduğu gibi bu konuda da gerçeklerden ayrılmıyor. Maddi şanssızlıklar yüzünden öğrencilerin yaşadıkları sıkıntılar doğrudan anlatılıyor. Nacar, seyirciyi yerden yere vuracak fırsatları elinin tersiyle itiyor. Ülkenin geldiği ekonomik ve politik durumlar hakkında bir acı pornosu izlemiyoruz. Yaşanan krizler, yaşamın süzgecinden geçer gibi sadece karşımıza çıkabilecek başka bir sorun olarak anlatılıyor. Maddi zorluklar dışında politik doğrular da hikayenin alt metninde yerini alıyor.
İstanbul Ansiklopedisi’nin çok katmanlı bir hikayeye ev sahipliği yaptığı, bu ev sahipliğini altı dolu karakterlerle süslediği, gençlerin büyüme sancıları, kimlik ve aidiyet arayışını bir sürece dahil edişi, politika ve dini taraflı bir yola girmeden farklı bakış açılarıyla değerlendirişi ve tüm bunları yaparken tarihin odalarında gezerek İstanbul’u kılavuz yapması çok kıymetli bir hikaye anlatıcılığı geliştiriyor. Dizinin yalın anlatımından ve hikaye örgüsünün büyülü akışından sadece övgüyle bahsedilebilir. Selman Nacar, İstanbul Ansiklopedisi’nde, seyirciyi derin büyüme sancıları olan İstanbul’un her haline kavuşturuyor. Ayrıca başka bir Netflix dizisi olan, Berkun Oya’nın yaratıcısı olduğu Bir Başkadır dizisini de akıllara getiriyor.
Yönetmen / Senaryo : Selman Nacar
Görüntü Yönetmeni : Barış Aygen
Müzik : Avi Medina
Oyuncular : Canan Ergüder, Helin Kandemir, Müjde Ar, Tolga Tekin, Nezaket Erden, Kaan Miraç Sezen, Grégory Montel
Türkiye / Dram / 8 Bölüm 50 Dk.
Başroldeki kız Helin Kandemir,muhteşem bir oyuncu…yan rollerde az çok idare eder ama Alzheimer Hastası bir 70’li yaşlarda bir kadını,estetik operasyonlu Müjde Ar’a oynatmak biraz zorlama,hatta diziye zarar vermiş! adı “istanbul ansiklopedisi” olan dizide “istanbul” YOK! daha çok ana karakterin,içine sıkıştığı “dini inanç” odaklı kişilik bunalımı etrafında gelişen ve genişleyemeyen bir hikaye olmuş!! çok beğenemedim hikayeyi…ve final jeneriğinde oyuncuların diziliminde VE ‘den sonra yazılması gereken isim MÜJDE AR olması gerekirken “MELİSA SÖZSEN ne alaka” dedirtiyor insana!
Bir solukta izledim.Kurulan son cümle burnumun diğerini sızlattı…