Hayaller
Soğuk ülkede sıcak hayaller
Farklı bir dünyanın, farklı bakış açılarını, küçük toplumsal analiz kırıntıları da katarak zenginleştirdiği ve feminist bakış açısıyla ilginç bulduğum filmi özellikle anne babalara tavsiye ederim. Çocuklarınızı her şeyden önce anlamaya ve başarılı yanlarını takdir edip yükseltmeye gayret edin. Cezalandırmak en son ve en işe yaramayan şey pedagojide.
Lisede hangimiz öğretmenimize aşık olmadık ki? Hele kız lisesinde okuyorsanız ve havada erkek sinek bile uçuşmazken, matematik dersinize yuvarlak gözlüklü ama yakışıklı bir öğretmen geliyorsa? Ya da Milli Savunma dersinize hoş bir subay? Dışarıda sokakta görseniz dikkatinizi çekmez ama benim kuşağım, yatılı kız liselerinde okurken her erkek öğretmene iç çekerdi! Platonik elbette…
Ergenlerin kendilerinden bir üstte, öğretmen kürsüsünde oturan kişiye ilgi duyması da çok normal. 16 yaşlarında genç ve masum bir kız olan Johanne da öğretmenine ilgi duyuyor, hatta ona aşık oluyor! Gel gör ki orası Türkiye değil, Norveç. Karların, kışların ülkesinde en büyük sevecenlik, yün yumaklarının örülüp ısıttığı yumuşak kazaklarla yaşanıyor. Ve Johanne’ın aşık olduğu öğretmeni, kendisinin ve diğer arkadaşlarının aksine, sarışın bir kuzeyli değil, tatlı çikolata rengindeki teni, simsiyah kıvırcık saçlarının çevrelediği kalkık burnu ve çocuksu yüzüyle hayli hoş bir Afrikalı olabilir, Adalı olabilir, ama sıcak ülke kadını. Üstelik öğretmen de değil, moda tasarımı okumuş, pedagojik formasyonu bile olmayan ama gençlere Fransızca öğretmeye gelip onlara arkadaşça davranan bir genç kadın.
Seks yok, hayal var
Film bir üçlemenin, Haugerud’ün “Seks, Aşk, Hayaller” üçlemesinin geçtiğimiz şubat ayında Berlin Film Festivali’nde prömiyerini yapan son bölümü. Seks ve Aşk’ı da izlemediğim için belki başını kaçırıyorum, ama burada gerçekten her şey hayal dünyasında geçiyor. Johanne, bu yeni öğretmenine aşık oluyor. Aşık olmakla kalmayıp onun iç dünyasına giriyor. Evine gidiyor, yün yumakları, örgüler ve trikolar arasında dostça vakit geçirirken aklından neler neler geçiriyor. Seyirci ise bu hayalleri, fantezileri ancak dinliyor, Johanne’in yazdıklarından!
Film, radyo tiyatrosu gibi desem çok mu acımasızlık etmiş olurum? İmajlarla anlatılmak istenen bir tek şey var: Merdivenler, merdivenler! İnilip çıkılan, daha çok da çıkılan ve çıkılması neredeyse imkansız gibi görünen bu merdivenler, gerek hayal dünyasında, gerek gerçek yaşamda inilip çıkılıyor. Belki bilirsiniz, rüya yorumlarında da merdiven inmek çıkmak, seks arzusuna bağlanır? Subliminal mesaj mı?
Hikayemizin içinde adeta sadece kadınlar var: ana karakterimiz ergen Johannes, onun sınıftaki kız arkadaşları, onun aşık olduğu güzel öğretmeni, annesi ve anneannesi! Gerçi filmin başındaki dans stüdyosunda öğrenciler arasında delikanlılar da var ama, bir görünüp kayboluyorlar!
Yaşamakla yetinmeyip yazıyor
Peki kıyamet nerede kopuyor? Yaptığının yanlış olduğunu düşünen Johanne bu yaşadığı gerilimi ve aşkı kimseyle paylaşamayınca yazmaya başlıyor. Sayfalar dolusu yazıyor her anını, her hayalini, her duygusunu. Ama yazmak da kesmiyor, bu kez yazdıklarını paylaşmak istiyor ve dünyanın en tatlı anneannesi olabilecek, aynı zamanda şair de olan anneannesiyle paylaşıyor.
Tabii orası Türkiye değil Norveç olduğu için anneanne küçük torununu terlikle kovalamayıp, anlayışla okuyor yazdıklarını ve içeriğinden çok bir şair gözüyle baktığı için olsa gerek, yazının güzelliğine, edebi değerine hayran kalıyor! Ama kızıyla, yani anneyle de paylaşmak gereğini duyuyor. Daha fazla anlatırsam spoiler olacak. Sustum! Sonu da hayli ilginç bağlanıyor! Durumu öğrenen Annenin ilk ve son tavırları birbirinden hayli farklı.
Aksiyon yok, konuşma çok
Filmin sinematografik çözümlemesine gelirsek, konunun özgünlüğü ve işlenişi, her ne kadar edebi açıdan ilginç olsa da sinematografik açıdan hayli kısır. Üç kuşak kadının aşka ve cinselliğe, hatta eşcinselliğe özgür bakışlarının tartışılmadan özgürce verilmesi sanatsal zenginlik olabilir ama görsellik nerede? Kurgu nerede? Sıkış tepiş divanlarda, üşümemek için birbirine sokulup duran kadınların konuşup durması ne kadar derinlik sağlayabilir?
Tabii ki sinema yazarları benim gibi düşünmemiş ki Şubattaki Berlin Film Festivali’nde Fipresci ile ödüllendirmişler. Zaten ben de kendimi bunun için özel sayıyorum, sinemaya çok önem ve değer verdiğim, sevdiğim ve genellikle sinema yazarları gibi düşünmediğim için!
Farklı bir dünyanın, farklı bakış açılarını, küçük toplumsal analiz kırıntıları da katarak zenginleştirdiği ve feminist bakış açısıyla ilginç bulduğum filmi özellikle anne babalara tavsiye ederim. Çocuklarınızı her şeyden önce anlamaya ve başarılı yanlarını takdir edip yükseltmeye gayret edin. Cezalandırmak en son ve en işe yaramayan şey pedagojide
Üç kuşak kadın tiplemesi çok başarılıydı; anne, anneanne ve torun. Kuşak farklarına rağmen en çok anneanne ve torunun anlaşması ise harika!
Yönetmen / Senaryo : Dag Johan Haugerud
Görüntü Yönetmeni : Cecilie Semme
Kurgu : Jens Christian Fodstad
Müzik : Anna Berg
Oyuncular : Ane Dahl Torp, Selome Emnetu, Ella Øverbye, Anne Marit Jacobsen, Ingrid Unnur Giæver, Silje Breivik, Lars Jacob Holm
Norveç / Dram / 110 Dk.