7. Koğuştaki Mucize
Mendilleri hazırlayın ağlayacağız, adalette bir arpa boyu yol alamamışız!
Gösterildiğinde büyük sükse yapmış ve ödüllere boğulmuş 2013 yapımı bir G.Kore filmi olan 7. Koğuştaki Mucize, Türk sinemasına uyarlandı
Filmi basın gösteriminde izledikten sonra yapım sorumlularından birine sordum, “Siz bu filmin nesini aldınız Korelilerden? “Hikayeyi” dedi. Çocuk zekalı ama küçük kızına da çok düşkün bir baba, ona almak istediği çanta yüzünden bir yanlış anlamaya kurban gider ve cinayetle suçlanır. Ölen kızın babası polis şefidir. “Biz onu sıkıyönetim komutanı yaptık. O zaman geriye gittik, dönem filmi oldu. Adam idama mahkum olur. Kızı onu kurtarmak için hukuk okur. Biz sonunu biraz değiştirdik.” Orası burası derken konuyu epey değiştirmişler. Ortaya Kore’deki hikayeden esinlenme başka bir öykü çıkmış.
Brezilya dizileri bitti, Kore filmleri adaptasyonu başladı. Bu konuya epeydir takılmıştım. Yaşar Kemal’ler, Ayşe Kulin’ler, Sabahattin Ali’ler çıkarmış bir ülke olarak, efsanenin hasına sahip Anadolumuz varken, bırakın yazılıyı, sözlü olarak anlatılan bir öykü kültürüne sahipken, niye Kore’den beslenmek zorunda kalıyoruz? Teknolojisini alırsınız anlarım, hikayeyi niye alıyorsunuz? Tamam, ”Ayla” ortak yapımında hikaye ortaktı, ama bu filmde haksız yere mahkum olan baba için Korelilerden esinlenmeye ihtiyaç mı var, içerdeki on insandan beşi zaten kader mahkumudur ve haksız yere suçlanmıştır! Hadi onu geçtim, başkasının suçunu üstlenip yatanlar, masumiyetini ispat edemeyenler, ceberrut devlete derdini anlatamayanlar edebiyatımızın yarısını oluşturmaz mı? Kime sorsan hayatı roman değil mi?
Tamam, prodüksiyonda yardım alınsın, montajda, şunda bunda, ama ne olur, hikaye bizden olsun, orada çok tuttu, burada çok tutar diye Kore filmi çekmeyelim yahu?
Sanmayın ki “7. Koğuştaki Mucize” gerçek bir Kore hikayesi ve çubukla pirinç yiyorlar! Bildiğin Anadolu. Bildiğin iyi öğretmen, sevecen esnaf, kötü jandarma, şiddet uygulayan sıkıyönetim komutanı, hatta orada biraz ileri bile gidilmiş, o kadar kötü çizilen komutanı başka dönemde olsa koyamazlar, artık ordunun ahı gitti, vahı kaldığı için vurabiliyorlar ama hikayedeki gibi polise vuramıyorlar demek? Filmin oyuncuları çok iyi iş çıkarıyor. Zeka geriliği olan baba Memo rolünde Aras Bulut İynemli ve küçük kızı Ova’da Nisa Sofya Aksungur, rollerini, herhangi bir festivalde ödül alacak düzeyde oynuyor.
Koğuşta ve cezaevindeki herkes ise başta İlker Aksum, Mesut Akusta, Yıldıray Şahinler, Yurdaer Okur, Sarp Akkaya, Deniz Baysal, Deniz Celiloğlu, süper! Büyükanne Celile Toyon’a laf söylemek kimin haddine. Yarbaydan cezaevi müdürüne, en küçük rolden büyük role, oyuncularda büyük bir çaba var, takdir ediliyor. Güzel olan taraf, özellikle koğuş içinde, her karakter üzerinde yoğunlaşılması ve hikayelerinin tek tek ortaya çıkarılması ki biraz dizi mantığı sanki. Mehmet Ada Öztekin’in yönetmenliği kadar sanat yönetmeninin başarısına da dikkat çekmek gerek, dönem filmlerinde sanat yönetmenliği hayli titizlik gerektirir.
Koğuş hayatı efsane ama subay ailelerinin felakete dönüşecek pikniği de küçük ayrıntılarla iyice zenginleştirilmiş. “Esinlenme” yani birebir kopya olduğu için gıcık olduğum hikayeye geri dönersek, beni en çok acıtan kısmı, dönem filmi madem, o zamandan bu zamana, adalet, hak hukuk konusunda bir arpa boyu yol alamamış olmamız. Sanıktan dayak ve işkenceyle ifade alma, sahte adli tıp raporu, “cezai ehliyeti olmayan birine cinayet cezası”, suçu tanık ve delik yokken savunmasız kişinin üzerine yıkma, hatta bulunduktan sonra tanığı ortadan kaldırma ve en ağır cezayı gözü kırpmadan verme! Adaletin gerçekleşmesi için hukuki ve meşru hiç bir yolun kalmaması! Ve filmin, akıtılan o kadar göz yaşından sonra, çaresizlik ve umutsuzlukla bitmemesi için yaşanan mucize.
Filmin konusunu ve hele sonunu söylemekten hep kaçınırım, fazla bile ip ucu verdim. Eminim ki yolu açık, gişesi bol olacaktır, G.Kore’de öyle olmuş, yurdum insanı da dram sever, içinde aşk meşk olmasa da iyi oyunculara tav olur ve gözleri kızarmış, burnunu çekerek, şişmiş yüreği sonunda ferahlamış olarak salondan çıkmaktan mutlu olacaktır. Ben sulu gözlüyümdür ama bu kadar klişeye dayanamadığım için pek ağlamadım!
Yönetmen : Mehmet Ada Öztekin
Senaryo : Kubilay Tat
Müzik : Hasan Özsüt
Görüntü Yönetmeni : Torben Forsberg
Oyuncular : Aras Bulut İynemli, Nisa Sofiya Aksongur, Celile Toyon, İlker Aksum, Mesut Akusta, Yıldıray Şahinler, Deniz Baysal, Yurdaer Okur, Sarp Akkaya, Deniz Celiloğlu, Ferit Kaya, Hayal Köseoğlu, Emre Yetim, Serhan Onat, Serhat Üstündağ, Nadi Güler, Özgür Dereli, Özgür Avşar, Mert Zaim, Gülçin Kültür, Serdar Akülker, Doğukan Polat, Basri Albayrak, Cankat Aydos
Türkiye / Dram / 133 Dk.
50 yaşındayım bu yaşa kadar gözümden yaş akmamıştı bu filmi izledim hüngür hüngür ağladım
50 yaşindayim bu filmi izleyene kadar gözümden yaş akmamışdı bu filmi izledim hümgür hüngür ağladım
Yorumcunun soyledigi gibi taklitlerddn artik kacinalim ya kore filmini yani orginalini izledim 1 dakikasi bile aglamadan gecemedim senaryosu oyunculari harika oynamis bizimkide cok guzel ama kendi hikayemizi cikarsak daha iyi olurdu ama yinedd tebrikler