Edebiyatın gücü, sinemanın büyüsü…
Hayali bir mekan yansıyor önce, sonra kadraja giren kendisi kadar tuhaf gözlükleri ve kostümleri ile bir asker, albay… Yüzü kendisine göre daha iyi birisi izlenimi veren bir başka yönetici. İlk sahneler teftişe gelen bir albay ile yönetici/hakim arasında geçen diyaloglarla devam ediyor ve görüyoruz ki, hayali ülke içerisinde sınır boyunca bir tehdit olarak algılanan barbarlar vardır ve bir kısım kriminal vakalar onlardan bilinmektedir. İsmi tam olarak filme yansımayan imparatorluğun gelirlerini toplamak, karakolları denetlemek, suçları önlemek ve varsa bunları yargılamak görevleri bulunan yerel yönetici/yargıcın gözü ile film devam ediyor…
Kolombiyalı yönetmen “Ciro Guerra” tarafından çekilen “Barbarları Beklerken” filmi bir roman uyarlaması. 2003 yılında Nobel Edebiyat Ödülü’nün sahibi olan ve ülkemizde de “Utanç” ile birlikte bu eseri ile de geniş bir okuyucu kitlesine sahip olan John Maxwell Coetzee’nin filmle aynı isimli, 1980 yılı basımı bir romanı. Kitap, hayali bir yerde geçmekte ise de, aslında yazar 1970’li yılların Güney Afrikası’na göndermeler yaparak “apartheid rejimi”ne tepkisini dile getirmişti. “Barbarları Beklerken” filminde yerel yönetici / hakim (Mark Rylance) normal işlerini devam ederken, imparatorluk kolonisi olan hayali yerin sınırlarını tehdit ettiği belirtilen barbarları bastırmak ve genel teftiş yapmak üzere Albay Joll (Johnny Depp), emrindeki askerlerle koloniye gelir ve suçların önlenmesinde ihmal olduğundan hareketle çok sert tedbirler uygulamaya başlar.
Albay Joll’a göre, önce soru sorarak gerçeğe ulaşılır, ancak barbarlar yalan söyler, sonra daha fazla baskı yapmak gerekir, yine yalan gelir, daha fazla baskı yapılınca ara verilir, sonra yine daha baskı ve en sonunda gerçeğe ulaşılır. Yani kendince gerçekliğe ulaşmakta metod gerekirse işkence’dir. Sonra bunun uygulamasına geçilir. Müşfik yöneticinin mahkumları kendisinin yerel dilleri ile anlamak, onları normal bir yargı sistemi ile yola getirmesine karşıt olarak Joll, işkence uygulayarak ve bu beyanlarla yeni kişilere ulaşmak yolunu tercih eder. Ancak bir süre sonra yerel yönetici/yargıç ile imparatorluk emrinden gelen idareciler arasında çatışmalar başlar.
Film, ilk kısımlarda iyilikle dolu yerel yönetici ile barbarları zecri ve insanlık dışı yöntemlerle baskılamaya çalışan askeri idare arasındaki çatışmalarla ilerlerken, bir süre sonra filmin önemli duraklarından birisi olarak barbar bir kızın (Gana Bayarsaikhan) ailesinin önünde çeşitli işkenceler geçirmesini görmemiz mümkün. Film, dört mevsimli başlıklarla ilerlerken, kış kısmında geçen bu karşılaşma çok dokunaklı anlara sahne olur. Yerel yönetici/yargıç, barbarlardan bu kız ile karşılaştığında acısını anlamaya çalışır. Yer yer “Pieta” ve Hristiyan merhamet duygusu sembollerini anımsatan, örneğin ayak yıkama, sarılma, ayak ucunda uyuma gibi kamera çekimleri sonrasında “barbar” kız yaşadığı zorbalıkları anlatmayı tercih eder. Ailesi gözlerinin önünde öldürülmüş, kendisine çeşitli işkenceler uygulanmış, bu işkence yöntemleri arasında örneğin kızgın bir çatal marifetiyle gözlerinin büyük oranda görme işlevini yitirmesine neden olan uygulamalara maruz kaldığını ağlayarak anlatır.
Sonunda yapılanlara dayanamayan yönetici, kız üzerinden barbarlara merhamet ile bakmayı gösterecek sembolde bir hareket ile kızı ailesine, tüm emirlere aykırı olsa da götürür. Kızın kendi mahallesinden kişilere teslimi sırasında ilk kez barbar insanlar ile imparatorluk temsilcileri normal bir temas kurarlar. Ancak filmin gelişiminden anlarız ki, yöneticinin kıza karşı merhamet duygularından öte aşk boyutunda sevgisi de bulunur. Geriye döndüğünde, Robert Pattinson’un canlandırdığı bir başka imparatorluk yöneticisinin kendisini tutuklama ve kendi üzerinde işkenceler uygulama hallerine tanıklık ederiz. Artık aslında kendisi de bir barbar olarak görülmüş olur. Tüm bunlardan daha acı olan ise, sınırlarda yaşayan ve hırsızlıklardan sorumlu tutulan barbarlara yapılan aleni işkencelerin yerel halk tarafından da coşkuyla taraftar bulmasıdır. O kadar ki, küçük çocukların işkence yapar halleri durumun vahametini göstermek için yeterlidir…
Acılara tanıklığın utancını yaşamak….
Coetzee’nin romanı ilk yayımlandığında bunun Güney Afrika rejimini tasvir ettiğinden hiçbir kuşku bulunmuyordu. Ancak özellikle Avrupa kolonyal sistemine, tıpkı ünlü varoluşçu yazar Albert Camus merceğinden bakan ve sinema örneği olarak da sayabileceğimiz “İnsanlıktan Uzakta (Far From Men)” filmi ile gerek içerik, gerekse görüntülerin tonu itibariyle yakın bir akrabalık kurmamızın mümkün olduğunu belirtmek isterim. Film, özellikle zamansız ve mekansız bir mercekten olayları verse de, emperyalist sistemin alt sömürge uygulamalarına dair güncel halleri anımsatmayı da başarıyor.
Burada oyuncuların üstün performanslarının katkısını gözardı etmek mümkün değil. Albay rolündeki Johnny Depp, diğer askeri yöneticiyi canlandıran Robert Pattinson çok başarılılar. Ancak asıl başarı kuşkusuz filmi izleyenlere asıl taşıyıcı rolündeki yönetici/yargıç Mark Rylance’in kuşkusuz. Deneyimli oyuncu, 2015 yapımı “Casuslar Köprüsü”ndeki performansı ile En İyi Yardımcı Oyuncu Oscarı’nın sahibi olmuştu. Bu filmde de, merkezi idarenin emrinde, ancak yapılan uygulamalardan hoşnutsuz, insani niteliği üstün bir karakteri sergilemede o kadar başarılı ki… İşten el çektirilme sonrası yaşadıkları, işkenceye maruz kalma anlarındaki gerçekliği yansıtan oyunculukları şapka çıkartacak düzeyde. Ancak filmin bu üstün oyunculuk yapısına karşın herkese hitap eden bir film olduğunu söylemek çok zor. Yavaş ilerleyen bir örgüsü var mesela. Filmin bütününde nerede ise hiç müzik kullanımı yok ve diyaloglar da çok sınırlı. Ancak sarkastik, söyleneni daha çok yüz ifadeleri ve olayın bütününün depresif ruh hali ile verdirten roman yapısının da bunu gerektirdiği çok açık.
Filmin beğenmediğim tek unsuru özellikle yerel halk ile barbarların çok kaba bir şekilde ele alınması olarak görüyorum. Kalabalık sahnelerde yerel halkın nerede ise türdeş görünümleri, tepkilerinin yavanlığı, bize o anlarda bunun bir stüdyo yapımı olduğunu hemen hissettiriyor ve doğal akıcı hal yitiyor maalesef. Yine barbarların da makyaj ve kostüm ile gerçekçilikten uzak kompozisyonları, özellikle nezarethane görüntüleri ben de etkileyicilikten uzak, olumsuz etki yarattı. Ancak yine de romanın ruhunu vermeyi başaran, izlenmeyi hak eden, eli yüzü düzgün bir film “Barbarları Beklerken”. Son sözü ise filmin asıl mesajı olarak okunması gerekli pasajları ile başarılı romana bırakalım: “…Bazı insanlar haksız yere acı çektiğinden, acılara tanık olanların kaderlerinde bunun utancını hissetmek kalır…”
Yönetmen : Ciro Guerra
Senaryo : J.M. Coetzee
Görüntü Yönetmeni : Chris Menges
Müzik : Giampiero Ambrosi
Oyuncular : Johnny Depp, Mark Rylance, Robert Pattinson, David Dencik, Harry Melling, Greta Scacchi, Sam Reid
ABD / Dram / 112 Dk.
ortakoltuk.com