Biraz 70’ler, biraz Tarantino, biraz John Wick…

İsrail doğumlu yönetmen Navot Papuspado‘nun yönettiği, aynı zamanda senaryosunun yazım sürecine de dahil olduğu ve Netflix’de de kısa bir süre önce gösterime giren aksiyonu bol film “Barut Kokteyli“, bu hafta sinemalarda da seyircilerinin karşısına çıkacak. Biz faniler iki saat boyunca kaç kişinin öleceğini bilmeksizin oldukça sakin, steril bir cafe sahnesi ile filme başlıyoruz. Her zamanki gibi iki kişilik kokteyl geliyor ve anne Scarlet (Lena Heady) filmin finaline yakın açık edeceği bir nedenle henüz on iki yaşında olan kızı Sam’e (Karen Gillan) bir süre ortalıktan kaybolacağını söylüyor. Sahne bitiyor. Bu kaybolma on beş seneyi buluyor ve biz on beş sene sonrasına gidiyoruz.

Oldukça profesyonel kişilerden oluşan Nathan’ın (Paul Giamatti) insan kaynakları şefi olduğu, günümüzün mafya benzeri yapılanmasına benzer bir suç şirketinde annesinin izinden giden o küçük kızın büyüdüğünü anlıyoruz. Evet, “Sam” büyümüştür ve o da şirketin en parlak ve öldürücü elemanıdır artık. Sam, yine şirketin işini yaparken belalı McAlester’in (Ralph Ineson) oğlunu da öldürmüştür. Ve bu durumun hesabı şirkete çıkarılır.

Şirket ise sorumluluğu tamamen Sam’in üzerine atarak Mankafa gibi elemanları ile Sam’in peşine düşer. Öte yandan filmin yan hikâyeleri de çoktur. Şirket tarafından takibe alınan Sam, öte yandan bir başka iş kapsamında kızını kaçıran kişilere fidye vermek için para çalan birisini öldürür ama onun kızının kaçırıldığını sonradan anlar. Ve Sam için biraz vicdani hislerle kızın fidyecilerin elinden alınması öncelik haline gelir. Kendisinin biraz geçmişine benzettiği küçük Emily’i (Chloe Coleman) kurtarır ve artık o tehlikeli anlarda hep beraberdirler…

Tarafını Belirle…

Kütüphane sahnesinde söyledikleri gibi taraflarını belirlemelerinin zamanı gelmiştir. “Barut Kokteyli“nin ana karakterleri hep kadındır ve avlananlar da hep erkek. Karşı taraf yani şirket çalışanları ve mafya elemanları hep erkektir. Ve onların hesaplarının görülmesinin zamanı gelmiştir. Bir nevi onlarla savaşan, kadınlardan oluşan bir ordu var karşımızda. Ve mühimmatları da kitaplar olan. Daha doğrusu kitapların ardına saklanan silahlar… Ve kitapların yazarlarının da yine kadın hareketinin öncüleri olması tesadüf olmasa gerek: Charlotte Brontë, Virgina Woolf, Jane Austen, Agatha Christie…Ve küçük Emily’in finalde elinde taşıdığı kitap, Louisa May Alcott’un “Küçük Kadınlar” kitabıydı… Yıllar sonra Sam ve annesi Scarlet buluşurlar ve yine aksiyon sahneleri eşliğinde peşlerine düşen şirketin ve de intikam ateşi ile oğlunun katili olarak düşündüğü Sam’in peşine düşen McAlester’in elemanları ile çarpışırlar…

Barut Kokteyli“, tam bir retro havası estiriyor bizlere. Bunu kostümlerden, karakter yaratımına kadar her bir sahnede görmek mümkün. Ve tabi ki en başta da ilk sekanslardan beridir izleyeni takip edecek klasik western müziklerine benzer Haim Frank Lıfman yönetimindeki o müzikler… Renkler yönetmenin tabiri ile her bir karaktere kendi renk düzenini vermek üzere kurgulanmış. Mekânlar da buna göre biçim almakta. Özellikle başını Anna May’ın (Angela Bassett) çektiği bir nevi silah depoları olan kütüphane kısımlarından tutun da, diğer iç mekânlara kadar sanki 1970’lerin ağır tonu hakim. Ve yine 70’lerin o soygun sahnelerinde geçen kimi yerdeki ağır çekim tarzı ile mizâhı da yer yer görmek mümkün.

Filmin handikapı çok zeki bir senaryoya sahip olmamasında. Dağınık konularla bir bağlama oturtulmaya çalışılıyor. Ve kimi aksiyon filmlerinden de çok ciddi esinlenmeler var. En başta da “John Wick” serisinin akla gelmemesi mümkün değil. Ve yine film ilerledikçe konu itibariyle merak duygusu verilmesinden ziyade bir nevi kimi Tarantino filmleri gibi tamamen kan akıtmaya dayalı katı bir görsellikle sınırlı kalıyor. Üstelik kadınların bir orduya karşı savaşı kimi sahnelerde çok iyi de çekilmemiş. Ana karakter Sam’i canlandıran Karen Gillan‘ın bazı sahnelerde çok tutuk bir performans sergilediğini de belirtmem gerek.

Kanın şehvetli aktarımı çok gerekmediği halde bazen abartılmış. Benden bir uyarı gelsin o zaman, son zamanlarda hiç bir filmde bu derece şiddete meyyal bir film izlememiş olabilirsiniz. Bunu bilerek gitmekte fayda var. Yine de özellikle müzikleri ve bazı eğlenceli sahneleri ile orta ayarda bir film var karşımızda. Sanki devamı da çekilecek tarzda açık kapı bırakan bir finali olan “Barut Kokteyli”, türü sevenler için tercih edilebilir…

Yönetmen : Navot Papushado

Senaryo : Navot Papushado, Ehud Lavski

Görüntü Yönetmeni : Michael Seresin

Kurgu : Nicolas De Toth

Oyuncular : Karen Gillian, Lena Headey, Chloe Coleman, Michelle Yeoh, Angela Basett, Carla Gugino, Paul Giamatti, Ralph İneson

ABD / Aksiyon-Macera-Gerilim / 114 Dk.

OrtaKoltuk Puanı:

CEVAPLA

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz