Başka Bir Hayatta

FISILTIYLA ANLATILMIŞ ÇIĞLIK ÇIĞLIĞA BİR AŞK VE GÖÇ HİKAYESİ

Celine Song,  Nora karakterinde hayal ettiği ödülü muhtemeldir ki ilk filmiyle alacaktır; oyuncuların müthiş performansıyla, anlatım diliyle,çok güzel fotoğraf kareleriyle,  yüreğimize derinden dokunuşuyla… Tabii bedelini ödeyerek…

OrtaKoltuk Puanı:

 

“Kırk yıl ayrı yastıkta baş 

küser elbet gecenin ihanetine 

sessizlik ruhunda  infilak olur

aynı yola baş konulmazsa 

yastığa kılıf har olur”

                    Nurbanu KABLAN

Böylesine şiirsel bir aşka yorum yazarken elbette şiirle başlangıç yapmak gerekecekti. “Rest” adlı şiirimdeki bu dizelerin  filmi en kısa yoldan anlatan bir özet  olduğunu düşünüyorum. Şiirdeki kırk yıl filmde  yirmi   yıl olarak görülüyor ama eminim ki yirmi yıl sonrası için de değişen bir şey olmayacak, başka hayatlara savrulmuş iki aşık insan aynı derinliği hissetmeye devam edeceklerdir. Fiziksel olarak sessizlik barındıran bu aşk ise ruhlarda aynı oranda fırtınaların esmesine sebep olacaktır. Ve o infilak! Filmin en dokunaklı son sahnesinde görülecektir…  

Hikayeleri çok farklı olsa da aynı infilakı “Issız Adam”ın son sahnesinde de görmüştük. Kişi kendini ne kadar engellerse engellesin ruhtaki patlama bir anda fiziksel enerjiye dönüşebiliyor. Fizik yasalarında da bu böyle değil midir? Potansiyel enerjinin  kinetik enerjiye dönüşmesi kaçınılmazdır…

Seyrettiğiniz bir filmin ya da okuduğunuz bir kitabın hikayesi sizin hikayenizle çakışıyorsa o eseri sizin herkesten daha iyi anlamanız doğal sonuçtur. Birebir o sahneleri hatta daha fazlasını yaşamışsanız, habersiz yaşanan onca yıldan sonra bir gün telefonunuza gelen “hasretinden prangalar eskittim”dizeleriyle anılarınız isyan bayrağını çekmişse ve çocuk çekingenliği ile fısıltıyla söylenmiş  “seni hiç unutmadım, hiç unutmadım” sözleri sizi geçmişin en güzel sayfalarına götürüyorsa bu filmi siz anlamayacaksınız da kim anlayacak?..

Zaten ajitasyon yapmadan bir aşkı bu kadar iyi anlatabilmek de gerçek yaşanmışlıkla mümkün olabilir ancak. Cümleden anladığınız üzere otobiyografik bir film olduğu aşikardır. Otuz beş yaşındaki yönetmen  Celine Song’un  aynı yaşta olan Nora’daki izleri net bir şekilde görünüyor. İlk eserlerin genellikle otobiyografik olduğunu göz önüne aldığımızda  Celin Song’un ilk filmi olan Past Liveste  yönetmenden izler taşımaması düşünülemezdi…

Ve aşk  evrensel bir duygu olduğu için dünyanın her yanında bu hikayenin kahramanları birbirine benzeyebiliyor; örneğin ”Başka Bir Hayatta” filminde Nora’nın eşini canlandıran karakter Amerikalı Arthur, bizim “Selvi Boylum Al Yazmalım” filmdeki Cemşit ile özdeşleşebiliyor. Üçüncü karakterler  olarak karşımıza çıkan Cemşit ve Arthur, hikayenin kazanan ama aynı oranda acı çeken başka tarafları olarak filmlerde yerlerini alıyorlar…

Böyle filmleri seviyorum, sıradan bir anlatımla sıradışı öyküleri; hiçbir şey anlatmıyormuş  gibi yapıp çok şey anlatan, ajitasyon yapmadan tüm gerçekleri yüzüne çarpan  eserleri…Uzakdoğu sineması bu işi iyi yapıyor, yine bir göç hikayesini anlatan “Minari filmi de gerek anlatım biçimiyle gerek “göç” temasıyla Past Lives ile benzerlikler taşıyor…

ÇOCUKLUK AŞKLARI ÖLMÜYOR!

İlk gösterimi sundance Film Festivalinde gerçekleşen, 8 Aralık’ta Türkiye’de gösterime giren, 13 Aralık çarşamba günü de (Fransa’da vizyon tarihleri çarşamba günleri oluyor)  gösterime girecek olan film eleştirmenler tarafından olumlu karşılandı. Fransa’da “yılın en iyi filmi” olarak afişe ediliyor. Bunun ana sebebi  alışkın olduğumuz çağımızın aşklarından farklı; dokunaklı ve ince işlenmiş, başka bir boyutta anlatım olması ve en önemlisi insanların böyle aşklara özlem duymasından kaynaklanıyor. Günümüzün aşk filmleri genellikle yatak odalarında çekiliyor, bu da insana artık iğreti geliyor. Aşkın sadece cinselliğe indirgenmesi onun özünü kaybedişine sebep oluyor.. 

Öncelikle ben de yukarıdaki bahsettiğim nedenlerden dolayı  filmin son yıllarda çekilmiş en iyi aşk filmi olduğunu söyleyeceğim. 

Film dış sesle açılıyor, bir kafe barda biri kadın üç kişi içkilerini yudumlarken onları gözlemleyen kişi “Sence aralarındaki ilişki nedir” diye yanındakine soruyor ki bu sahneleri birçoğumuz  yaşamışızdır, günlük hayattan bir kesittir. Kardeşimle gittiğim mekanlarda çevre masaları gözlemleyip aynı şekilde fikir yürüttüğümüz çok olmuştur. Eğer masada sessiz, bir şey konuşmadan  oturan çiftler varsa  kardeşim “bak bunlar kesin evlidir” der, hararetli hararetli bir şeyler anlatana da “bu kişiler de sevgilidir”der. Yani filmin böyle  açılması hoş ve alışılmışın dışında bir ayrıntı olmuş. Karşı masadakiler onlar hakkında fikir yürütürken   kadın bakışlarını izleyiciye çevirir ve bizi başka bir sahneye, 20 yıl önceki sahneye götürür…

O sahnede 12 yaşlarında bir kız ve bir erkek öğrenci  Güney Kore Seul kentinin bir sokağındaki  merdivenden çıkmaktadır (güzel bir imgelem olmuş, hayatın basamakları gibi algıladım) kız gözyaşları içindedir, oğlan da onun teselli etmektedir. Kız yazılıdan birinci olmayıp ikinci olduğu için ağlamaktadır. birinci olan yanındaki oğlandır… Güzel, daha ilk sahnede kızın hırslı olduğunu anlıyoruz ve bu hırsın nelere mal olabileceğinin ipuçlarını alıyoruz…

Kızın adı Na Young’tur (Greta Lee), oğlanınki Hae sung (Yoo Teo), çocukların iyi oyunculuğundan anlıyoruz ki bu iki çocuk ilk aşk çemberinin içindedirler… Hae, Na young’u merdivenin tepesinde bırakarak basamaklardan aşağıya iner, kendi yoluna gider…

Babası film yönetmeni annesi oyuncu olan Na Young’un ailesi Seul’de iyi bir statüye sahip olmalarına rağmen Kanada’ya göç ederler… Her şeyi ülkelerinde bırakıp giden aile kendi kimlikleri olan isimlerini de Kore’de bırakırlar, Na Young Nora olmuştur artık…

ÇÜRÜMENİN UZUN YOLCULUĞU

Nora bu göç sürecinde hayallerini gerçekleştirmek için emin adımlarla yürümektedir. Amerika’da oyun yazarı olmuştur ve hala ödül peşindedir… Ancak anadilini konuşacağı annesinden başka kimse kalmamıştır çevresinde ve derinlerinde saklı olan çocukluğunu geçirdiği ülke özlemiyle çocukluk aşkını özdeşleştirir… Ve göçten  on iki yıl sonra sanal iletişim kanallarıyla Hae ile bağlantı kurar, Seul’e dönme isteği artınca hayalleri ve hırsları uğruna çocukluk aşkı ile  iletişimi aniden keser…

Beynin arka sokaklarında iletişim kesilmiyor ne yazık ki, köprülerin altından çok sular aksa da, Nora Amerikalı oyun yazarı Arthur ile evlenmiş olsa da  bir on yıl sonra  Hae Sung ile New York’ta yeniden bir araya gelirler… Asıl hesaplaşma da o zaman başlar….

Filmin başındaki kafe bardaki sahne Nora’nın, kocasının ve çocukluk aşkı Hea’nın sahnesidir ve aslında belli etmeseler bile  üçü de ölesiye acı çekmektedirler…. Filmin asıl dokunaklı ve acıtan kısmı da bu bölümdedir. 

Nora, göçün ruhunda bıraktığı derin izleri yazdığı bir oyunda ortaya koyar: “Çürümenin uzun yolculuğu” Her şey yolundaymış gibi görünse  ya da kader olarak algılansa da insanın bilinçaltı o düzgün yoldan çıkar. İçinde pişmanlıklar, hayal kırıklıkları barındıran yola sapar… Ve bir Amerikan rüyası daha kabusla biter, sen yine rüyalarını Korece görmeye devam edersin… Bazı geçişlerin bedelini tüm hayatınla ödersin…

Her şeyiyle çok beğendiğim filmi eleştireceğim nokta ise Kore askerlerin yürüyüş sahnesidir. Açıkçası filmin bütünlüğünde yamalık gibi durmuş, yönetmenin otoriteye itirazını anlıyoruz ama içinde zerre fazlalık olmayan senaryoda  fazlalık olmuş.

Celine Song,  Nora karakterinde hayal ettiği ödülü muhtemeldir ki ilk filmiyle alacaktır; oyuncuların müthiş performansıyla, anlatım diliyle,çok güzel fotoğraf kareleriyle,  yüreğimize derinden dokunuşuyla… Tabii bedelini ödeyerek…

Bir dörtlükte başladığım yazıyı Aragon’un “Mutlu Aşk Yoktur” şiirinin ilk ve son kıtasıyla bitireyim. Zira şiirin en büyük özelliği az sözle çok şey anlatmasıdır…

Hiçbir şey elinde değildir insanın :

Ne gücü, ne güçsüzlüğü, ne de yüreği.

Açtığını sansa da kollarını, gölgesi bir haçtır onun.

Paramparça olur avucunda sımsıkı tuttuğu mutluluk.

Bir garip, bir acılı boşluktur günleri.

Mutlu aşk yoktur.

….

Hüsranla bitmeyen aşk yoktur.

Yara açmayan aşk yoktur kalpte.

İz bırakmayan aşk yoktur insanda.

Ve tıpkı senin gibidir vatan aşkı da.

Gözyaşlarına boğulmayan aşk yoktur.

Mutlu aşk yoktur.

İkimizin aşkıdır bu gene de.

Yönetmen / Senaryo :  Celine Song

Görüntü Yönetmeni : Shabier Kirchner

Kurgu : Keith Fraase

Müzik : Christopher Bear, Daniel rossen

Oyuncular : Greta Lee, Teo Yoo, John Magaro, Ji-Hye Yun

ABD / Romantik-Dram / 106 Dk.

CEVAPLA

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz