Bergen
Bir Tek Şarkı Söylerken Utanmadım…
Senenin en beklenen ve merak edilen yerli yapımlarından “Bergen” sonunda bu hafta gösterime giriyor. Bergen, sesinin güçlü olmasının yanı sıra acılı yaşamıyla da sürekli popüler kültürün ilgi odağı olan bir karakter. Nasıl olmasın ki? Baba sevgisine muhtaç, anne ile tek basına Ankara’da hayata tutunmaya çalışan, sonrasında konservatuvar sınavlarını birincilikle kazanıp caz müzik yapan bir gece kulübünde kendi tabiri ile bir dakika içinde meşhur olan birisi.
Bitmedi, kendisini beğenen Adana’daki müzikhol sahibinin teklifi ile Adana’da çalışmaya başlayıp orada Halis ismindeki celladıyla tanışma… Evet, öykünün bu anına kadar bir başarı akışı var. Ve bu safhaya kadar müzik tercihi caz, klasik çello eğitimi ile birlikte giderken Halis sonrası acılı hayatın cilveleriyle arabesk müzik safhası başlar. Çünkü o artık “acıların kadını”dır…
Bergen’in Baba Şefkati Umudu…
Yönetmenliğini Mehmet Binay ve Caner Alper ikilisinin üstlendiği Bergen’de önce gerçek ismi “Belgin” olan küçük Bergen’in (Almina Kahraman) annesi Sabahat (Tilbe Saran) ile aile ocağından ayrılıp tek başlarına Ankara’da hayata tutunmaları ekrana yansıyor. Ancak bu kısımlar biraz fazla hızlı geçiştirilmiş sanki. Sonra Bergen (Farah Zeynep Abdullah) büyüyor ve ilk gençlik dönemlerinde sesinin güzelliğinin erken fark edilmesi ile annesinin itirazlarına rağmen hocası Suna’nın (Şebnem Sönmez) gayretleri ile konservatuvar sınavlarını birincilikle kazanır. Ancak ekonomik sıkıntı burada da peşini bırakmaz. Annesi dikiş işi ile evlerinin idaresini zor sağlarken, kendisi de okulunun yanı sıra PTT’de çalışarak bu geçime katkı sağlar.
“Bergen” isimli çelloyu alacak para dahi bulamaz. Ve bu müzik aletinin adı olan “Bergen” günler sonra sahne ismi olarak tercih edilir. Sonra dönemin önemli gece kulüplerinden Feyman’da sahne alır ve artık sesinin güzelliği sadece akademik çevreyle sınırlı kalmaz. Artık, o meşhur olmuştur. Sesinin güzelliği dillerdedir. Ancak bu durum konservatuvar şartlarına uygun düşmez ve ya sahneyi tercih etmesi ya da sadece okul eğitimini sürdürmesi şart koşulur. Onun tercihi tutkuyla bağlı olduğu, sadece şarkı söylerken utanmadığı sahne olur. Bu arada ilk aşkı Abdullah (Ahmet Kayakesen) hayatına girer. Tam evlenecekleri esnada annesi Sabahat’in müdahalesi ile bu ilişki biter. İşte biz şimdi başka bir soru ile baş başa kalırız film boyunca: “Ya, Bergen Abdullah ile evlenseydi yaşamı nasıl olurdu ?” Sonra Adana ve karanlık Halis günleri…
Takıntılı birisi olan Halis (Erdal Beşikçioğlu), Bergen’i sürekli tacize başlar. Her gittiği yeri güller ile donatır. Annesinin tüm uyarılarına, engellemelerine rağmen Bergen’in babasından alamadığı şefkati bu kendisinden yaşça büyük kişiden görmesinin de etkisi ile birliktelik başlar. Ama sahte sevgi gösterileriyle Bergen’ın kalbini fetheden Halis, bir süre sonra erkek tahakkümünün çok tanındık bir örneği olarak Bergen’e yasaklar koymaya başlar. Artık sahneye çıkmayacak, komşularıyla bile konuşmayacaktır. Kendisine ev aldığıyla gururlanan Halis’in sözde sevgisinin mükâfatı hapislik olur. Evinde, aşkla bağlı olduğu sanatını bırakıp ne iş yaptığını bilmediği bir kişinin hizmetçisi olmak kendisine reva görülür. Sonra yasaklara şiddet dâhil edilir. Hatta komutlarına uymazsa annesine bile zarar vereceği tehdidinde bulunulur.
Defalarca ayrılır Bergen. Ancak Halis’ın takipleri, sahte sevgi gösterileri bitmek bilmez. Her defasında celladına yeniden teslim olur Bergen. Ve artık aşama aşama şiddet artar. Yüze kezzap! Bir gözünü kaybeder. İki yıl boyumca zorlu tedaviler geçirir. Kör kalan gözünü pulla kaplar ve kaset tekliflerini kabulle birlikte artık arabeskin yıldızı olur. Bu aşamadan sonra o uysal Bergen gitmiş, “kullarını sen affetsen de ben affetmem” diyen, sevdiğine “seni kalbime gömdüm” diye haykıran her yönüyle güçlü bir kadın figürü haline gelir. Halis Niğde cezaevindeyken şikâyetini geri çekmesini istediği bu kadının artık bu taleplerini yerine getirmediğini, kendisine dönmeyeceğini anlar ve son büyük kötülüğünü yapar…
Oyunculuklar Harika…
Hayatı tam bir trajedi ile yüklü Bergen’ın sinemaya aktarılması aslında kolaylıkla sömürüye açık bir alan. Bolca kadına şiddeti görselleyerek ve içli müzik kullanarak çokça izlediğimiz kötü bir biyografı türüne alan bırakılabilirdi. Senaryosunu usta kalemler Sema Kaygusuz ile Yıldız Bayazıt’ın yazdığı, Tuğrul Eryılmaz’ın da katkı sunduğu Bergen bu sömürü sinemasına yüz vermeyen yanı ile göz dolduruyor. Sadece filmin ilk Ankara’ya gidiş süreci biraz daha yüzeysel anlatılmış ise de, karşımızda ezik bir kadın figürü değil, toplumsal boyutlu yaşam evreleri sürekli dönüşen ve müzik tercihi de arabeske kayan güçlü sesli sanatçıyı her boyutu ile eli yüzü düzgün şekilde ele alan bir film var. Bunda oyunculukların payı o kadar büyük ki.
Her bir oyuncunun performansı ayakta alkışlanacak ölçüde. Bergen rolüyle Farah Zeynep Abdullah o kadar rolünü içselleştirmiş ki. Seslendirdiği şarkılarıyla, görünümüyle, karakterle özdeş beden ve yüz diliyle sinemamızın en büyük yıldızlarından olduğunu bize yeniden gösteriyor. Usta oyuncu Tilbe Saran da kızını daima koruyucu halleri, bazı yanlış tercihleri ile anne Sabahat rolünde oldukça başarılı. Halis olarak Erdal Beşikçioğlu da zorbalığını sahte sevgi halleri ile perdeleyen kötü adama layıkıyla hayat vermiş. İzleyenlerin nefret ögesi olmasında payı çok fazla. Dansöz Nadire rolüyle bazı anlarda bu acılı fılmde dahi gülmeyi sağlayan esprileri ile Nergis Öztürk, Şebnem Sönmez, Suzan Kardeş, Ali Seçkiner Alıcı, Almına Kahraman hepsi son derece başarılılar.
Müziklerde Mazlum Çimen’in katkısı da hemen kendisini belli ediyor. Yapımın final sahnesi Halis’in “seni mezarda bile rahat bırakmam sözüne” uygun olarak bitiyor. Galada görebildiğim kadarı ile final sahnesi ile birlikte kadınların yaşadıkları şiddet, izleyenlerin yarası olarak gözyaşlarına karışıyor. Ancak mezar yerinin Pozantı olarak belirtilmesinde bir yanlışlık olmalı. Zira bildiğim kadarı ile Bergen’ın mezarı Mersin Şehir Mezarlığı’nda…
Son Dönemlerin En İyi Yerli Yapımı…
“Müslüm” ile hız kazanan biyografi serili yapımlara geçen ay “Dilber Ay”ın hayatını ele alan filmle devam edilmişti. Ancak “Bergen” diğerlerinden farklı olarak konuyu ele alışı, Farah’ın bire bir karaktere bürünmesi ve adli sisteme eleştiriden, ülkedeki kadın olmanın zorluklarına değin bunu sekter, didaktik bir kurgu ile ele almayan toplumsal boyutlu ele alış biçimiyle hemen farkını belli ediyor.
Film sanırım kaliteli kimliği ile dilden dile dolaşarak büyük izlenme oranına ulaşacak ve sanatçıya dair ilgiyi daha da arttıracak gibi görünüyor. Filmle birlikte kısa süre sonra 8 Mart’ta Dünya Kadınlar Günü’nde “Bergen’e Saygı” albümü de çıkacak. Albümde Ceylan Ertem, Derya Uluğ, Feride Hilal Akın, Gülşen, Jehan Barbur, Melek Masso ve Melike Şahin gibi ünlü isimler Bergen’in sevilen şarkılarını seslendirecekler. Ve albümün geliri “Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu”na bağışlanacak. Bunu da not olarak belirteyim…
Sonuç olarak son dönemlerde izlediğim en iyi yerli yapım olan Bergen, sadece haftanın değil bence bu yılın da en önemli yerli yapımı ve üzerinde çok konuşulacak… Sakın kaçırmayın…
Yönetmen : Mehmet Binay, Caner Alper
Senaryo : Sema Kaygusuz, Yıldız Bayazıt
Görüntü Yönetmeni : Mirsad Heroviç
Kurgu : Erhan Özen
Müzik : Mazlum Çimen
Oyuncular : Farah Zeynep Abdullah, Erdal Beşikçioğlu, Tilbe Saran, Nergis Öztürk, Şebnem Sönmez, Ali Seçkiner Alıcı, Suzan Kardeş, Ahmet Kayakesen, Nurcan Eren, Arif Pişkin
Türkiye / Biyografi-Müzik-Dram / 145 Dk.
Son dönemlerde izlediğimiz onca kötü yerli yapımdan sonra kadroya ve verdiğiniz nota baktığımda gerçekten filmi merak ettim. İzlemek isterdim.
Kültür, sanat ve özellikle film analizlerini beğenerek okuduğum, değerli yorumcuya teşekkürler.
Filmi izledim, anlatıldığı kadar güzel değil. İnsanın ruhununa işlemiyor. Bergen şarkıları hiç yok sadece 1 tane oda filmin sonun da acıların kadını ama o acıyı anlayamamış yada sade gecmıs seyirciye işlemiyor.
Süper filim oyuncuları ve kamera arkasında çalışanlar son yılların en iyi çalışmasını ortaya koymuşlar tebrik ediyorum.