Biz Kimden Kaçıyorduk Anne ?
Bu dizide masal prensesi olan ve elinde sepetiyle ormanda yürüyen kırmızı başlıklı kızın nasıl kurda dönüştüğünü içiniz acıyarak izleyeceksiniz.
Dizi, kahramanı az olmasına rağmen anne- kız etrafında akıp gidiyor; gerilimi yüksek, heyecanı diri tutuyor. Ancak ayakları yere basan bir hikaye değil; bizim tenimize uygun bir hikaye de değil; daha ziyade Avrupa uyarlamasını çağrıştırdı bana.
KENDİNDEN KAÇAMAZSIN!
Kimden kaçarsan kaç kendinden kaçamazsın; dizi özeti!
“Canavarla savaşmayı göze alırsan canavar olmayı da göze alırsın.”
Bu dizide masal prensesi olan ve elinde sepetiyle ormanda yürüyen kırmızı başlıklı kızın nasıl kurda dönüştüğünü içiniz acıyarak izleyeceksiniz. Baştan söyleyeyim…
Dizi, Perihan Mağden’in 2007 yılında yayınlanan aynı adlı romanından uyarlandı. Yazarın yine daha önce 2002 yılında yayınlanan eseri “İki Genç Kızın romanı” da 2005 yılında filme uyarlanmış; iki kızkardeşi oynayan Vildan Atasever ve Feride Çetin başarılı performans sergilemişlerdi.
Bir dönem devamlı takip ettiğim ve köşe yazılarını okuduğum gazeteci Mağden, sonra o bilinen senaryonun içinde yer alınca gözden düştü, takipten de düştü… “vizyon” çok önemli bir kelime; herkesten önce aydınların, entelektüellerin vizyon sahibi olması gerekir… Tarih en çok aydınların yanlış hareketlerini affetmiyor! Neyse içimiz dolu ama işimize bakalım, diziye dönelim biz..
“Biz Kimden Kaçıyorduk Anne” dizi filminin yönetmen koltuğuna Umut Aral ve Gökçen Usta‘nın birlikte otururken senaryosunu Ertan Kurtulan kaleme almış.Dizi ortalama 40’ar dakika yedi bölümden oluşuyor.
Dizinin başrolünde anneyi canlandıran Melisa Sözen var; bazı sahnelerde biraz abartıya kaçmışsa da rolde döktürmüş olduğunu söylemem gerekir. Tebrik ederim kendisini.
Genç kız rolünü oynayan Eylül Tumbar ise zaman zaman yapaylığa kaysa da genel anlamıyla fena değildi; sanıyorum ilk filmi, masum masal kızı rolünün üstesinden geliyor ama içinde büyüyen canavarın hakkını vermekte zorlanmış….
BUZLAR KRALİÇESİ BİR ANNEDEN CEHENNEM SICAKLIĞINDA BİR ANNEYE…
Anlaşılacağı üzere eser bir anne ile kızının patatetik ilişkisine odaklanıyor. Anne kızına masal kitabı olan “Bambi” den esinlenerek “Bambim” diyor sürekli, kız da “annem” diye hitap ediyor.
Bu Bambi kitabını da anneler seviyormuş demek ki; ben de kızıma Fransızca baskısını doğum günü hediyesi olarak almıştım.. Kitap kapağındaki Bambi çok sevimli, çok hüzünlüydü, okumuştum elbette ama kapağına bakmak da çok hoşuma giderdi.
Zaten anne, kızını Bambi ile özdeşleştiriyor. Genç kız olmuş evladına hala çocuk elbiseleri; daha ziyade masal kahramanlarının elbiselerini giydirerek ona aşırı korumacı davranıyor. Aralarında tuhaf ve tutkulu ilişkinin kökenleri klasik travma büyüme hikayesine dayandırılıyor; Sevgisizlik…
Anne- baba zengin ama kızlarına sevgi göstermiyor. Melis Sözen; ruhsuz, ilgisiz, mesafeli bir annenin kızı olarak kendi kızına tam zıddı aşırı ilgi gösteriyor, aşırı korumacı davranıyor. Aralarına asla kimseyi sokmayan takma ruhlardan, kötü kalabalıklardan uzak duran ve hep kaçmak zorunda kalan anne kız…
Anne kendine aktarılan buzdan bir cehennem yaratıyor ve kızını farketmeden o ateşin içinde yakıyor… Sürekli otel değiştirerek hayat süren ikili birbirine dönüştüklerinin farkında bile değiller; bütün kalmak isterken birbirlerini parçaladıkladıklarının farkında değiller.
Bambi aynı zamanda anlatıcı, annesini kendi gözüyle anlatıyor. Stockholm Sendromu var, tabii annesinden başka kimse ile ilişki kurmayan bir çocuk nasıl olacaktı?.. Bu hastalıklı durum felaket olacak sonuçları doğuruyor elbette…
Dizi, kahramanı az olmasına rağmen anne- kız etrafında akıp gidiyor; gerilimi yüksek, heyecanı diri tutuyor. Ancak ayakları yere basan bir hikaye değil; bizim tenimize uygun bir hikaye de değil; daha ziyade Avrupa uyarlamasını çağrıştırdı bana; zaten kızın kıyafetleri Avrupa masal kahramanlarına uygundu. Tabii kızın eğitimi ne durumda, hiç mi eğitim almadı, sadece masal dinleyerek mi büyüdü?…
Bu sorular da akla takılan sorular. Anne psikoz ama ne olursa olsun zengin ve köklü bir aileden gelen kadın mutlaka çocuğunun eğitimine önem vermesi gerekirdi…
Diğer taraftan Bambi Stokolm sendromuyla anneye bağlı ama babayı da merak ediyor bir yandan. Zavallı çocuk “bana bir masal anlat baba” diyemediği için “bana bir baba anlat anne” diyor.
Babaya ne oldu, o da muamma?
Yine de; geçmişiyle boğuşurken kızının geleceğini yakan bir anne hikayesi, zaman zaman anlatıcı Bambi’nin şiirsel dili, Kapadokya’nın kış manzarası, sürekli bir gizem havası ve düşmeyen gerilim dizinin izlenmesi için yeterli sebep, kısaca ilginç bir dizi…
Kitaptan alıntıyla bitirelim:
Anne : “Küçük bir kızı kovası yüzünden aşağılamayı öğrenmiş çocuklar düşün,” diyecek Annem yıllar sonra. “O gün orda onların annelerine babalarına derslerini vermek için nasıl yanıp kavrulduğumu düşün. Gözyaşların göğsümü yaktı. Kalbimin tam üstünde ağladın. Ağlattılar seni, boş yere. Öyle çocuklarla oynamana izin vermedim bir daha. Kalbini kırmalarına izin vermedim Bambim.”
Kız : Annemin beni hiç kimselerin ağlatmasına tahammülü yok. Yalnız ve yalnızca Annem ağlatabilir beni. Ben Annemi ağlatabilirim. Başkalarının bizi üzmesine tahammülü yok Annemin…
Yönetmen : Umut Aral, Gökçen Usta
Hikaye : Perihan Mağden
Senaryo : Ertan Kurtulan
Görüntü Yönetmeni : Burak Kanbir, Gözde Koyuncu
Kurgu : Ahmet Can Çakırca, Cengiz Karadağ
Müzik : Ahmet Kenan Bilgiç
Oyuncular : Melisa Sözen, Eylül Tumbar, Musa Uzunlar, Hakan Boyav, Birand Tunca, Deniz Karaoğlu, Buçe Buse Kahraman, Kubilay Tuncer, Işık Naz Özedgü, Devrim Kabacaoğlu, Hakan Emre Ünal, Başak Daşman, Jessica Rookeward, Taylor Lauren
Türkiye / Suç-Gizem-Dram / 7 Bölüm 40 Dk.
İzlediğim en saçma film – senaryo ve oyunculuk çok ama çok ama çok kötü. Uzun süredir izlemeye çalıştığım en kötü film. Sinir olmak için izleyebilirsiniz
kesinlikle izlemeyin zamanınıza yazık berbat . saçmasapan çok sıkıcı
Kötüden öte,laf olsun kabilinden bir dizi.Melisa Sözen’e yakışmamış…
Netflix dizisi olarak amacına ulaşır. Güzel oteller, Kapadokya, Avrupa masal kahramanı giysileriyle dolanan sarışın mavi gözlü kız…Heyecanı aktif tutan akıcı ancak pek yabancı kalmış bir senaryo. Avrupa seyircisine çekilmiş Şahmaran gibi. Türkiye gibi konu bolluğu olan bir ülkede her sahnede binlerce ayrıntı anlatma imkanı varken en zararsız, en kimseye dokunmadan nasil Avrupaya oynarım hesabıyla çekilen dizilerden bir tanesi daha. Kitabin yazarı Perihan Maden’in de duyarlı olduğu “Türkiyede kadın olma” meselesi, kadın cinayetleri, ataerkil zenginlik, bundan başı dönen “buzlar kraliçesi anneler” gibi güzel ayrıntılar arka planda kalmış. Hazir netflix gibi özgür bir platform bulmuşken az daha entelektüel bakış açısı gerekiyor, daha gidecek yol var
Camdaki kız ,Feride ve Nalân..ile ikiz karakter gibi.kızin gözleri ve vücudu güzel..olağanüstü bir güzellik göremedim..belki genç yüz hatları oturmamış..öylesine izlenir.boş vakit doldurmaya gibi.
Bu okuduğum da dizi eleştirisi miydi, ne bir karakter analizine girişilmiş ne bir mekan, sinematografikten bahsedilmiş. Yazmayın böyle boş yazılar vaktimizi çalmayın. Neymiş kızına da Fransızca baskısını almış, bize ne, yazarken bir dur düşün ne alaka
Boş bir dizi. Türkiye’de geçtiği halde Türkiye’nin adı bile geçmeyen bir serüven. Ülkenin güzelliklerini gösterip Aydın, Antalya, Kapadokya kelimelerini özellikle kullanmamış. Ama Yunanistan, Hindistan, Londra’ya övgüler dizilmiş. Bizden bir yapım değil, bize yabani. Konu zaten berbat. Polisleri beceriksiz gösteren, gerçekçi olmayan konular dizisi. Bu dizi unutulup gidecektir.
Saçma ve kopuk Anne dikkat çekmek istemiyor güya her gittiği yerde bütün dikkatleri üzerine çekiyor kaçak yaşayan birine göre çok tutarsız dizide anne ne yaptığını bilen zeki biri gibi gösterilmeye çalışılmış ama yok hata üzerine hata yapıyor amaç aksiyonu bol tutmak olmuş sadece bazı vurgular da çok gereksiz olmuş ilk bölümde kızın güzelliğinin övülmesi gibi sanki dizinin konusu kızın güzelliği