Cem Karaca’nın Gözyaşları
Cem Karaca, “Ben sadece şarkı söyledim!”
Cem Karaca’nın yaptığı müzikten yola çıkarak bir dönem filmi yapan yönetmen Yüksel Aksu, İsmail Hacıoğlu’nun da muhteşem performansıyla müzikal bir başarı yakalamış. 2004 yılında kaybettiğimiz Cem Karaca, 58 yıllık kısa yaşamına çoğu hit olan pek çok müzik eseri ve Anadolu Rock türünü kazandırmış ama kıymeti bilinmemiş, dönemin sert siyasi ortamında haksız yere vatan hainliğiyle suçlanıp sürgünde yaşamak zorunda bırakılmış bir sanatçı olarak, genç kuşaklara da tanıtılması gereken bir efsaneydi. Biletleri satışa çıkan iki saatlik film, 26 Ocak Cuma akşamı vizyona giriyor.
Şarkı söylemek var, “şarkı” söylemek var, şarkı “söylemek” var! Üçü de farklı bir duruşu simgeliyor. Şimdiye kadar Dondurmam Gaymak gibi daha çok Ege yöresinin yaşam biçimini dile getiren filmleriyle tanıyıp sevdiğimiz, neredeyse lokal bir sanatçı olarak kalacak yönetmen Yüksel Aksu’nun, “Cem Karaca’nın Gözyaşları” adını verdiği filmini izlemeden önce düşündüm: “film” yapmak var, “belgesel” yapmak var, “müzikal” yapmak var; sonuçta bence politik soslu, belgesel tadında ama değil, biyografik bile saymayacağım, çünkü adamın hayatı roman; bir MÜZİKAL yapmış! Elinde Cem Karaca gibi bir malzeme var : bunun içinde en belirgin olanı müziği. Cem Karaca, film çevirmiş, tiyatroda oynamış, film müziği ve televizyon programları yapmış. Birine odaklanacaksın, yoksa iş bitmez! Hayatı desen, zaten roman. Aileye odaklanmış, çünkü orada malzeme çok : fakirlik ve aile içi şiddet edebiyatı yapmasına gerek yok, Müslüm ve Bergen’deki gibi.
İkisi de sanatçı olan anne babanın, refah içindeki Robert Kolej’de okutulmuş, okul partilerinde şarkı söyleyen kıymetli oğlu Cem. Ama çocukken geçirdiği menenjit yüzünden görme kaybı ve ruhsal dengesizlik sorunları var. Hayatına girip çıkan kadınlarla evlenmek gibi de bir huyu. Ben beş saydım, ilkiyle bir daha evlenmiş onu saymazsanız 4 evlilik. Bu filmi yaparken 4 baş belası demektir! Her kadın ayrı hak talep eder. Hele oğlu Emrah’ın annesi ile son eşi mahkemelik olmuşsa. Böyle bir geçmiş, yeri geldiğinde büyük para demektir ve ne yazık ki bazı kadınlar da bundan yararlanmak için işi çirkinleştirebilir. Sadece kadınlar değil tabii. Çok başarılı bulduğum Neşet Ertaş filmi, ne yazık ki ailenin açtığı davalar yüzünden yapımcının elinde patladı, gösterilemedi. Oysa çok iyi gişe yapardı!
Bence müzikal
“Cem Karaca’nın göz yaşları”na dönersek, filmdeki bazı tartışmaların eksik kaldığı, yaşamının bazı bölümlerinin atlandığı eleştirileri mutlaka olacaktır ama ilk başta da dediğim gibi filmi belgesel olarak izlemeyin, müzikal olarak izleyin. Sinema olarak, oyunculuk olarak, yönetim olarak çok başarılı. Çok kelimesi az kalıyor! Tartışmalar da ilgiyi arttırır, önemsemiyorum. Herkes ister mi ailesinin hayatı otopsi masasına yatırılıp didik didik edilsin. Filmin başında ilk teşekkür, biricik oğlu Emrah’a idi. Emrah da büyürken ne acılar, ne özlemler çekmiş. Babasının vatan haini olduğu suçlamasıyla dışlanmış, Bunların hepsi filmde var. Arka planda siyasi bir fon görüyorsunuz. Dönem kötü mü? Bence her zamanki gibi, askeri yönetim ve baskısı var, şimdi sivil yönetim var da demokrasi mi var? Herkes acı çekiyor bu ülkede! O dönem kıymetini bilemediğimiz liberal demokrat Turgut Özal dönemi olmasa Cem Karaca, Nazım Hikmet gibi vatandaşlıktan çıkarılmış olarak yurt dışında sürgünde yaşayıp ölecek! Oysa sadece şarkı söylemiş, ama ne şarkılar! “1 Mayıs”; “Tamirci Çırağı” vb.
Filme dönersek Cem Karaca’nın çocukluğuyla başlıyor, babası yönetmen ve prodüktör, annesi tiyatro sanatçısı Toto Karaca. Cem, sesi güzel ve genetik olarak sanatçı, müziğe ilgi duyuyor, babanın ısrarlarını dinlemeyip müzisyen oluyor ve Anadolu Rock türünün efsane şarkıcısı olarak yürüyor. Bu dönemde çoğu hit olmuş parçalarından kronolojik sırayla 14’ü var filmde. Hangi dönemlerde neden ve nasıl yazıldıklarını izliyor ve dinliyoruz! Cem Karaca, çalkantılı yıllardaki arayışları içinde defalarca grup kuruyor, dağılıyorlar, birleşiyorlar, onları bile toparlayıp senaryoyu yazmak ve hiçbirini kırmadan filmde göstermek öyle zordu ki! Böylece biz Moğollar, Kardeşler, şu bu derken hepsini görüyoruz. Ama alınan olacak mı? Mutlaka olacaktır? Bu bir belgesel değil, müzikal desem!
İsmail döktürmüş!
Filmde beni en çok sarsan ve etkileyen, oyunculuklar oldu. İsmail Hacıoğlu, bu filmle kariyerinin doruğuna çıkmış. Onun pek çok filmini izledim. Ama böyle şarkı söyleyebileceğini ve Cem Karaca’nın sesiyle söyleyebileceğini hiç düşünemezdim, herkes Karaca montajı sanıyor, oyunculuk böyle bir şey demek ki! İsmail Hacıoğlu, 2 ay boyunca her sete girişinde 3.5 saatini makyaja ayırmış. Zayıflamış olduğu bir dönemmiş, onunla 62 gibi aynı kiloyu tutturmuş. Saç baş duruş, tavırlar aynısı. Duyguyu da geçiriyor, müziği de! Bu yılın bütün ödüllerine adaydır! Şarkıları kendi sesiyle söylemeyi de kendi istemiş, ne büyük cesaret. Yönetmenine “Bana bu fırsatı vereceksin değil mi?” Diye sormuş ve Yüksel Aksu, deniyelim bakalım deyince, biraz çalıştıktan sonra şaşırtıcı derecede iyi olmuş!
Yasemin Yalçın’dan Toto
İkinci kocaman alkışım Yasemin Yalçın’a. Çok iyi bir komedyen olan Yasemin Yalçın bu filmle çok iyi bir oyuncu olduğunu da kanıtlıyor. Tam bir Toto Karaca olmuş! Fikret Kuşkan zaten Fikret Kuşkan. Türk sinemasını seven herkesin takdir ettiği bir isim, burada da ustalığını konuşturmuş ve koruyucu sert baba rolünü iyi götürmüş. Filmdeki genç kadınlardan çok mutlu olamadım. Hele oğlunun annesi Feride’yi oynayan Melisa Aslı Pamuk, bundan önceki Kadınlara Mahsus filminde yaptığı gibi, bu önemli filminin de galasına, Fransa’da futbolcu sevgilisiyle yaşadığı için gelmedi. Onun yerine filmi izlemeye gelen Ebru Şahin, baş rol oyuncusu imiş gibi ilgi çekti ve rol çaldı. Melisa da Fransız filmlerinde oynasın bundan böyle? Buçe Buse Kahraman da çok sönük kalıyordu eşlerden biri rolünde! Meral Çetinkaya’yı ise kendine yakışan bir rolde görmek nostaljikti. Melisa Döngel ise bir göründü o kadar.
Dönem filmi dekorları
Filmin pek çok sahnesi, Beyoğlu’ndaki Ferhan Şensoy’un SES Tiyatrosu’nda çekildi, hatta çekimlerin bitmesine bir hafta kala yapılan basın toplantısı da orada gerçekleşti. İsmail Hacıoğlu, askerlik dönemi çekimleri için saçlarını iyice kısaltmıştı. Filmin kostüm ve dekorları da çok başarılı. O dönemlerin özenli giyimleri, moda olan kıyafetlerini görmek, özellikle gençler için keyifli oluyor.
Başından beri müzikal deyip duruyorum, tabii ki filmin müziklerini yapmak da çok önemli bir görev, ki bunu da Derya Baykal’ın damadı Cem Öget yapmış.
Galada halogram
Filmin galası AKM, Telekom Opera Salonu’nda yapıldı. Üç kat da doluydu. Magazin gazetecileri filmle hiç ilgisi olmayan Ebru Şahin’in peşinde koşarken fuayede Nuri Bilge Ceylan vardı. Davetliler arasında müzik dünyasının efsane isimleri ve Cem Karaca ile müzik yapmış isimler, Cahit Berkay, Moğollar, Haluk Levent, Nejat Yavaşoğulları, Mazlum Çimen, gözüme çarpanlardandı. O kadar istediğim halde oğlu Emrah’ı göremedim, neyse ki sonunda sahneye çıktı da onu davetliler gerçekten çok kalabalıktı.
En sona sakladım ama zaman zaman alkışlarla kesilen, bazen gözlerimizi silerek bazen şarkılara eşlik ederek izlediğimiz 123 dakikalık filmin sonundaki büyük sürprizi herkes ağzı açık izledi : Film bittikten sonra orkestra çukuruna yerleşen senfonik orkestra eşliğinde sahneye önce İsmail Hacıoğlu ve Emrah Karaca çıktı ve birlikte “Tamirci Çırağı”nı seslendirdiler. Sonra İsmail “Sahneyi asıl sahibine bırakalım” dedi ve halogramla gerçekleştirilen görüntüyle sanki Cem Karaca gelip bir şarkı söyledi ki alkış tufanı koptu! İstanbul’da izlediğim en heyecan verici gala gecesiydi!
Filmin prodüksiyonuna çok para harcanmış. Aytaç Medya ve Fikri Harika Prodüksiyon’un ortak işi. Siyasi görüşlerin tam belirtilmediği eleştirilerine Aytaç Medya’nın farklı kanattan olması gösteriliyor ki davetliler arasındaki yeni nesil tesettürlü kadınlar da bunun göstergesiydi belki.
Böyle büyük emekle ve büyük prodüksiyonla hazırlanan filmleri mutlaka ama mutlaka sinemada izlemeli, keyfi ancak çıkar. Sözüm ona sanat çevrelerinden olması gereken gala davetlilerinin büyük çoğunluğu da AKM’nin yeni halini ilk kez görüyorlardı. Aşk olsun yani, burada ne kadar güzel gösteriler, konserler, operalar baleler sergileniyor, niye hiç gelmediniz? İstanbul, sadece Türkiye’nin değil, dünyanın kültür sanat merkezlerinden biri, burada yaşayıp sıkıntılarına katlanıyorsanız keyiflerini de yaşamalısınız!
Emeği geçen herkesi kutluyorum, Cem Karaca’nın gözyaşları, görülmesi gereken bir film olmuş, gişesi dilerim çok olur.
Yönetmen : Yüksel Aksu
Senaryo : Onur Böber, Özden Uçar, Emrah Saltık
Müzik : Cem Öget
Oyuncular : İsmail Hacıoğlu, Fikret Kuşkan, Yasemin Yalcın, Melisa Aslı Pamuk, Alper Saldıran, Meral Çetinkaya, Buçe Buse Kahraman, Melisa Döngel, Kubilay Tunçer
Türkiye / Tarihi-Biyografi-Dram / 123 Dk.
Cem Karaca’nın Gözyaşları Türk sinemasının gelmiş geçmiş en iyi on filminden biri…Tam bir başyapıt…Tam bir zafer…Her şeyiyle kusursuz…İnanılmaz bir emek var…Tüm sanatçıları olağanüstü bir performans göstermiş…Yüksel Aksu, senaryo yazarı, tüm oyuncular, görüntü yönetmeni, kurgu ve sanat yönetmeni Oscar ödülünü hak ediyor…Oppenheimer ve Ferrari filmleriyle kıyaslayacağım Cem Karaca’nın Gözyaşları onlardan çok daha iyi film…