Cennetten Gelen Çocuk / Walad Min AlJanna

Bir gerilim filmi temposunda, her şey “tatlıya bağlandıktan sonra” da aynı yozlaşmanın sürdüğü hem dini hem seküler yönetimlerin acımasız bir portresini çizen, çok başarılı bir siyasal taşlama.

Minare şerefesinden biraz da bulanık görünen Kahire manzarasının İstanbul’u anımsatması sizi şaşırtmasın. “Cennetten Gelen Çocuk”, Türkiye’de ve İsveç’te çekilmiş.

OrtaKoltuk Puanı:

 

 

“Güç iki tarafı keskin bir kılıçtır. Bazen onu tutan eli de kesebilir”

1972 Stockholm doğumlu Mısır asıllı İsveçli gazeteci, senaryo yazarı, yönetmen, yapımcı Tarik Saleh ilk kez katıldığı Cannes Film Festivalinde son filmi “Walad Min AlJanna / Cennetten Gelen Çocuk” ile En İyi Senaryo Ödülünü aldı.

975 yılından itibaren Kahire’de İslam İlimleri ve fen bilimleri üzerine eğitim veren, dünyanın ilk yüksek eğitim kurumlarından, Sünni İslam’ın gücünün merkez üssü olarak görülen El-Ezher Üniversitesi’ni, ülkeyi tüm yönetmiş olanlar ta kuruluşundan beri kontrol altına almak istemişler, ancak kurum günümüze dek özerkliğini korumayı başarmıştır.

Saleh, senaryoyu yazdığında henüz Abdülfettah es-Sisi ile El-Ezher’in yöneticisi Büyük İmam Şeyh Ahmed et-Tayyib arasında herhangi bir çekişme yoktu. Ancak sıra filmin çekimlerine geldiğinde Sisi ile et-Tayyib’in ilişkileri epey gerginleşmiş durumdaydı. Gerçek yaşamda son derece zeki ve bilge bir kişi olan, aklı selimin sesi Şeyh et-Tayyib, hâlen bu güç mücadelesini pek de taviz vermeden, ustalıkla yönetmektedir. Tarik Saleh, gerek devlet yönetiminde, gerekse dini kurumlarda gücün ayartıcı baştan çıkarıcılığını, siyaset ile inanç arasındaki çarpık ilişkiyi açığa çıkarmak için, hakikat ile kurmacanın iç içe var olduğu bir paralel gerçeklik var etmiş. Ve aynen, polisiye bir film noir gibi gelişen bir önceki filmi “The Nile Hilton Incident”te yapmış olduğu gibi, “Cennetten Gelen Çocuk”ta da, dua cübbesi giydirilmiş bir gerilim filmi çekermiş gibi görünüp yine ülkesinin siyasi ve toplumsal kurumlarına sert bir eleştiri getirmiş.

Cennetten Gelen Çocuk”, El-Ezher Üniversitesi’nde öğrenim görme ayrıcalığı sunulan, köylü bir balıkçının oğlu Adam’ın (Tawfeek Barhom) kurum içinde yaşadıklarına odaklanır. Kahire’ye gelişinden kısa bir süre sonra, üniversitenin en yüksek rütbeli dini lideri Büyük İmam aniden ölür. El-Ezher’in üst düzey dini yöneticileri kurallarda yapılmış son değişikliklerin ardından ömür boyu sürecek bu göreve kimin getirileceğinin seçilme sürecini başlatırlar.

Nanni Moretti’nin nefis komedisi “Habemus Papam”ı hatırlatan bu girişin ardından Tarik Saleh, çok farklı bir yola girer. Moretti, hınzır bir tonlamayla “inanç” konusunu sorgularken Saleh, klasik ve de epey ciddi bir biçemle din- siyaset ilişkilerini sorgulamaya yönelir,

Üniversite içerisinde İslam İlimlerine ve inancına en iyi hizmet edecek kişi aranırken, devlet yönetimi de kendisiyle uyum içinde çalışacak bir adayın seçilmesi için büyük çaba göstermektedir. Bu arada, seçim harekatının sorumlusu Albay İbrahim’in (Fares Fares), okuldan kendisine devamlı haber uçuran muhbiri Zizo’nun (Mehdi Dehbi) gizliliği ihlâl edilir. Açığa çıkmış olan Zizo’nun “sorunu” halledildikten sonra, güvenlikteki amiri Subhi (Mo Ayoub) İbrahim’e, Zizo’nun yerine birinci sınıftan bir “melek” bulması talimatını verir.

Masumiyeti ve gözü kapalı inancıyla, Kahire’de kimsesi olmayan, uzak bir köyden gelmiş genç mümin Adam bu iş için biçilmiş kaftandır. Adam, İbrahim’in muhbiri olarak bir yandan seçim döneminde kapalı kapılar ardında neler döndüğünü bildirmek, diğer yandan da radikal Müslüman Kardeşler’in El-Ezher öğrencileri arasında gizlice faaliyet gösteren hücresine sızmakla görevlendirilir. Tabii ki bu “cenneten gelen çocuk” Mısır’ın dini ve siyasi seçkinleri arasındaki amansız güç savaşımında bir piyon olarak ustaca kullanılacak, görevini tamamlayınca da sistem, “kullan at” bir telefon gibi ondan kurtulacaktır. Ancak masum meleğimiz sanıldığından da zekidir ve bu kokuşmuş mücadele ortamında giderek bilinçlenmeye başlar. Ezik beden dilindeki, duygusuz ve ifadesiz yüzündeki belli belirsiz değişikliklerle Tawfeek Barhom Adam’daki bu değişimi ustalıkla yansıtır.

Meleğimiz, kendisinden beklendiği gibi, kanatlarını açarak şehadete uçacağına, beklenmedik şekilde müthiş karmaşık ve içinden çıkılmaz hâle gelen yönetim / üniversite sorununa parlak zekâsını kullanarak beklenmedik bir çözüm getirir. Saleh karanlık bir mizah duygusuyla, Adam’ın hem zevahiri, hem de kendini kurtarmayı başardığı bu son derece pragmatik ve politik çıkış yolunu din ve inanç üzerinden vermeyi başarır.

Taraflar arasındaki mücadele iki güç odağı arasındaki bir çatışmadan çok daha karmaşık ve çok katmanlıdır. Üniversite bünyesinde de, İslam dünyasının en prestijli kurumunun başına gelebilmek için, tüm inançlı din otoritelerinin arasında kıyasıya bir savaş vardır. Yönetim cephesinde de, daha mutedil İbrahim ile gözü kara ve radikal amiri Subhi arasında da müthiş bir çekişme vardır. İbrahim ile, hem faydalandığı hem de harcanmasını önlemeye çalıştığı Adam arasındaki kedi-fare oyunu da bu çok yönlü mücadele zincirinin bir başka halkasıdır.

Tarik Saleh’in usta işi yönettiği filmde oyuncuların hepsi de dörtdörtlük bir iş çıkarırlar. Görüntü yönetmeni Pierre Aïm’in de desteğiyle El-Ezher’in o kapalı dünyası nerdeyse içinde hapsolduğumuz bir gerçekliğe ulaşır. Minare şerefesinden biraz da bulanık görünen Kahire manzarasının İstanbul’u anımsatması sizi şaşırtmasın. “Cennetten Gelen Çocuk”, Türkiye’de ve İsveç’te çekilmiş.

Sonuç olarak, bir gerilim filmi temposunda, her şey “tatlıya bağlandıktan sonra” da aynı yozlaşmanın sürdüğü hem dini hem seküler yönetimlerin acımasız bir portresini çizen, çok başarılı bir siyasal taşlama.

Yönetmen / Senaryo  : Tarık Saleh

Görüntü Yönetmeni : Pierre Aïm

Kurgu : Theis Schmidt

Müzik : Krister Linder

Oyuncular : Tawfeek Barhom, Fares Fares, Mohammad Bakri, Makram Khoury, Mehdi Dehbi, Sherwan Haji, Ramzi Choukair

Fransa-Finlandiya-İsveç / Gerilim-Dram / 125 Dk.

OrtaKoltuk Puanı:

CEVAPLA

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz