Deli ve Dahi    /    The Professor And The Madman

Delilikle Dahilik arasında ince bir çizgi

Gerçek bir hikayeden yola çıkarak yazılmış 1998 ‘de yayınlanan kitabın çarpıcı bir senaryoya dönüşeceğini düşünen Mel Gibson, film haklarını 2016’da satın almış. Deli ve Dahi’nin Dahi’si böylece belirlenmiş de; Mel Gibson! Sean Penn ise Deli rolü için biçilmiş kaftan. Açıkçası, filmi izlerken sonuna kadar onun deli olduğuna inanmak istemedim. Zaten dahilikle deliliğin arasında ince bir çizgi olduğu söylenmez mi hep? Gerçi Amerikan ordusundan emekli askeri cerrah Dr. Minor’un delirmek için her türlü nedeni var. Amerikan iç savaşlarında ölüm, şiddet, kan ve hayat kurtarmakla hayat almak arasında geçen bir ömür. Ve kendini İngiltere’de yanlışlıkla öldürdüğü bir adamın katili olarak yargılanırken bulma. Aslında Prof. James Murray ise diploması bile olmayan bir profesör olarak saymaya yetişemediğim kadar dil bilen ve hastalık derecesinde sözcüklerin kökenlerine takılı, bütün bu malumatfuruşluğu da kendi kendine halletmiş bir dahi. Ya da deli!

İngilizce sözlük

19 yy’da geçen hikaye iki ayrı kluvarda akıp giderken ikilinin yolları birden kesişiyor. İhtiyaçtan. Biri ötekine mecbur kalıyor: dahi, deliye muhtaç oluyor! Söz konusu olan İngiltere’nin en köklü eğitim kurumlarından biri olan Oxford’un çıkarmak istediği İngilizce Sözcük’ün ilk baskısını hazırlamaktır. Ve üniversite bunu asrın en prestijli projesi olarak düşünmektedir. Bunun için başlatılan iddialı çalışmanın başında ise Profesör Murray vardır. Ama işi hiç de kolay değildir, üstelik de zaman akıp gitmektedir.

Gerisini izleyin. Farhad Safinia’nın yönettiği filmin atmosfer canlandırması şahane. Dönem filmlerinde bu çok önemli. Londra’nın karanlık sokaklarından tutun da akıl hastanesinin ortamı ve sözlüğün yazılış çalışmaları o kadar iyi canlandırılıyor ki iki saati aşkın filmi soluksuz izleyebiliyorsunuz. Dönemin psikiyatri tedavi yöntemlerinin de sorgulandığı filmin aşk meşk, cinsellikle ilgisi yok ama sevgiyle ilgisi var. Sevginin rolü, önemi de dantel gibi ilmek ilmek işleniyor. Natalie Dormer’in ustaca canlandırdığı dul kadının nefretinin sevgiye dönüşmesi filmin ilginç ayrıntılarından biri.

Son haftalarda vizyona çıkmış en iyi dram biyografi türü. Gerek oyuncularının olağanüstü performansı gerek sinematografik dili, ilgiyle beklenmesini haklı çıkarıyor. Sinemaseverlerin kaçırmak istemeyeceği bir film.

OrtaKoltuk Puanı:

 

CEVAPLA

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz