Horizon : An American Saga Chapter 1

Yayılmacı katiller her yerde

Değişen bir şey yok: Hayatta kalma güdüsü baskın geliyor. Hayatta kalmak için yayıl ve öldür!

OrtaKoltuk Puanı:

 

Ankara’da bir mahkemede Sinan Ateş cinayetinin kodları çözülmeye çalışılırken ortaya siyasi bir komplonun nasıl örtüldüğü senaryosu çıkıyor. Yine Ankara’da bir başka mahkemede tren garının önünde yüzü aşkın kişinin canlı bombacılarla öldürüldüğü suikastın karar duruşması var. Ve çıkan karar müebbet olmasına karşın yakınlarını kaybetmiş olanların acısı dinmiyor çünkü beklenen ve talep edilen “İnsanlığa karşı suç” tanımlaması idi ki zaman aşımı geçeri olmasın. Öte yandan ülkenin bir bölgesinde Kayseri’de 5 yaşındaki bir çocuğa cinsel taciz gerçekleştiren zanlıyı polise teslim etmek istemeyen ve bunun kendi aralarında bir sorun olduğu gerekçesini ileri süren Suriyeli sığınmacılara karşı bir linç hareketi başlamış. Ortalık yangın yerine dönmüş. Buna tepki olarak Suriye’de ÖSO’cular Türk bayrağı parçalanmış ve Türk TIR’ları ateşe verilmiş.

Yeni Ufuklar mı?

Bu ortamda biz birkaç sinema yazarı, karanlık salonda oturmuş Amerikanya rüyasının başladığı 19 yy’ın ilk yarısını anlatan filmin ilk bölümünü izliyoruz. Clint Eastwood bir dönemler çektiği filmlerin bütün parasını bu işe yatırmış olsa gerek, ilk bölüm bile üç saat sürüyor, bu toprakların gerçek sahibi Apaçiler ve İngiltere’den gelen göçmenler yeni ufuklar ararken birbirlerini öldürüyor. Kim daha hızlı silah çekerse o hayatta kalırken kim ölürse kafa derisi yüzenlerin bir kısmı da beyaz! Yasa yok, güven yok. Şiddet ve ölüm kol geziyor. Bir arpa boyu yol gidememişiz diye düşünmeden edemiyorum, eve dönüp saatler süren mahkeme yayınlarını izlerken geçende yazdığım gibi büyük binalar yapıp üzerine Adalet Sarayı yazmak yetmiyor, içinde ADALET yoksa saray olur sana baraka! 1850’li yılların yeni göç edilen Amerika kıtasında yaşananlardan ne farkı var bizim yaşadıklarımızın?

Sinemaya dönersek

Bu bir siyaset yazısı değil lafı uzatmayıp filme dönelim. Filmde elden ele dolaşan ve çok simgeler yüklenmiş bir ilan var: HORİZON isimli bölgede arazi satışı ilanı. Ki o da bana nedense Kanal İstanbul civarındaki arsaların Arap ülkelerinde yayınlanan satış ilanlarını anımsatıyor. Horizon, filmin de adı: Bölgenin adı Horizon, yani yeni Ufuklar! Amerika kıtasına doğudan ayak basan yeni göçmenler burada yer kalmadığından gözlerini batıya dikerler. İki parça eşyasını ve ailesini at arabasına yükleyen Missipi’nin batısına yollanır. Doğa harikadır. Uçsuz bucaksız ovalar, dereler, dağlar, tam da yerleşilecek yerler. Ve ilk baktığında her yer bomboş gözükür. Oysa tepelerde, kayaların arasında yaşayan başkaları vardır ovayı gözetleyen. Onlar avcılıkla yaşayan bölgenin yerlileridir. Daha sonra takılan ve küçümseme içeren deyimiyle Kızılderililer. Bölgeye göre isimleri değişir, filmdekiler Apaçiler. Apaçilerin de bir kısmı yeni gelen Beyazlarla iş birliği yapmış ve sulh çubuğu yakmıştır. Bir kısmı ise onların ovaya yerleşmesi sonucu av hayvanlarının uzaklaşmasına kızgındır. Ve amaçları beyazları kendilerine ait olan topraklardan kovmaktır. Çünkü aslında onlar orada yaşamaktadır!

Kim haklı? İşgalciler mi, yerliler mi?

İşte tam da burada filme olan tarafsız bakışım değişmeye başlıyor: Hollywood sinemasının en sevdiği konulardan biri olan western filmleri, kovboyların dünyasında az seyretmedik: batılı masum aileler gelir, bomboş ovada önce bir klübe, sonra bir çiftlik kurar, çocuklarıyla mutlu mesut yaşarlarken kızılderililer gelir ve hepsini öldürür! Vahşi kızılderililer ve kahraman kovboylar! Kızılderililer kafa derisi yüzerler. Kadınları çocukları öldürürler. Bu prototipe karşı çıkan ilk filmler de yapılır daha sonra, Terence Stamp’in baş rolünde oynadığı Mavi gibi, ama asıl meşhur olan Son Mohikan ve yine Kevin Costner’in oynadığı Kurtların Dansı filmidir. Bu filmler diğerlerinin tersine yerlilerin gözünden çekilmiştir ama onların bile gerçekleri dile getirdiği söylenemez.

Vahşi olan hangisi?

Amerika kıtası Avrupalılar tarafından keşfedilip sonra işgal edildiğinde İngiliz ve Kuzey Avrupalılar Kuzey Amerika’ya gider, hatta bunların büyük çoğunluğu çapulcu, suçlu, en iyi karakterlisi maceraperesttir. Yerleşik düzen hayatı olan biri niye bilmediği topraklara gitsin ki? Gidenlerin kaybedecek canları dışında bir şeyi yoktur. Buldukları toprağa sahip çıkarlar ama onların zaten sahibi vardır ve bunun için dövüşeceklerdir. Beyazların ateşli silahları vardır, yerlilerin sadece okları. Kimin kazandığı ortada.

Güney Amerika kıtasına gidenler de Portekiz ve İspanyollardır ki onlar ordularıyla gitmiş ve oradaki bütün yerlileri, kendileriyle iş birliği yapan yöneticiler dahil, işkencelerle vahşice öldürmüş ve İNKA ve MAYA gibi uygarlıkların yarattığı bütün zenginliklere, kıymetli madenlere el koymuştur.

Aslında Beyazlar hiçbir zaman masum değil. Zaten kurdukları düzende yerliler yoksa da birbirlerini öldürürler, kumar ve kadın yüzünden. Kimse kimseye sadık değildir. Amerikan tarihini anlattığını iddia eden Horizon’da da en masum kadın bile Apaçi baskınında kocasını ve oğlunu kaybedip kızıyla hayatta kaldıktan çok kısa bir süre sonra göz yaşını silip kendilerini kurtaran Rangers, teğmene aşık olur ki, kamp alanına gelen askerler bana yıllarca okuduğumuz çizgi bant kitapları hatırlattı.

Horizon, Kevin Costner’in yönettiği ve yapımcılığını üstlendiği, senaryosuna Jon Bird ile birlikte yazdığı ve herhalde varını yoğunu yatırdığı bir film, bütçesi 100 milyon dolar! Birinci bölümünü saatlerce izlediğimiz filmin ikinci bölümü de çekilecek.  Üçüncü ve dördüncüsünün de planlandığını söyleyelim ama bunun için muhtemelen ilk bölümlerinin iyi bir gişe yapması gerekiyor, çünkü onlar da üçer saatlik olacak!

 Filmde Sienna Miller büyük katliamdan kızıyla birlikte hayatta kalan anneyi oynuyor. Geniş bir oyuncu kadrosunun hayat verdiği filmde savaş sahneleri çok fazla ve platodan çok doğada çekilmiş. Kevin Costner filmdeki en havalı giyinen karakter olan Hayes Ellison karakterini canlandırıyor. Filmde tahmin edilebileceği gibi bütün karakterler ata biniyor ve çok zor koşullarda yaşıyor. Tıpkı kıtanın ilk işgalcilerinin yaşadığı gibi. Aile kavramına büyük önem veriliyor ama sonunda kadınları korurken hep erkekler ölüyor. Üstelik pisi pisine. Yerlilerin sahip oldukları topraklarda çiftlik  kuran ve sonunda bir baskınla hayatları alt üst olan yere gelen Teğmen bile beyaz Amerikalılara sorar, “Burada ne arıyorsunuz? Bu toprakların sahipleri var, siz onların av alanlarına çiftlik kurmuşsunuz!”

 Filmin bu kadar uzun ve ayrıntılı olmasının gereği var mıydı bence yok! O kadar çok konuşma var ki bu kadar gevezelik yapılan bir film daha izlememiştim? Hatta sinema yazarlarından oluşan küçük grubumuzdan bile bu kadarına dayanamayıp çıkan oldu.

Sinema salonlarında biletlerin yüksek fiyatlarından ötürü büyük bir sessizlik hüküm sürüyor. Salonlar bomboş. Bu kadar uzun ve yüksek fiyatlı filmi kim izler? Bence bir kafeye gidip oturmaktansa kız arkadaşıyla bu sıcakta serin ve loş ortamı tercih edecek delikanlılar!

Yönetmen : Kevin Costner

Senaryo : Kevin Costner, Jon S. Baird

Görüntü Yönetmeni : j. Michael Muro

Kurgu : Miklos Wright

Müzik : John Debney

Oyuncular : Kevin Costner, Sienna Miller, Sam Worthington, Jamie Campbell Bower, Luke Wilson, Thomas Haden Church, Isabelle Fuhrman, Jena Malone, Hayes Costner

ABD / Western-Dram / 180 Dk.

CEVAPLA

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz