if İstanbul 2018 Professor Marston & The Wonder Women
Çoğunlukla televizyon dizilerinde yönetmenlik yapmış olan 1971 Şikago doğumlu, Angela Robinson, gerçek olaylardan esinlenen son uzun metraj film çalışması “Profesör Marston & The Wonder Women”da Wonder Woman’ların oluşum öyküsünü anlatıyor.
Amazon prensesi yarı tanrıça Diana’nın sado-mazoşizm ve cinsellik kokan maceralarını öyküleyen çizgi roman Wonder Woman, bütün süper güçlü yiğitlerin erkek olduğu 1940’ların çizgi roman dünyasına bomba gibi düşmüş ve ikonik feminist süper kahramanının serüvenleri satış rekorları kırmıştı.
Dizinin yaratıcısı, süper kahraman çılgınlığından yararlanmak amacıyla şöhret ve para peşinde koşan bir yazar değil, Harvard mezunu, felsefe doktoru eğitmen psikolog William Moulton Marston’dı. Harvard’da yalan detektörü ve davranış psikolojisi üzerine çalışan Marston, insan davranışları hakkında, ileride Wonder Woman metinlerinin de omurgasını oluşturacak, Dominance (Hâkimiyet), Inducement (İkna), Submission (Teslimiyet) ve Compliance (Rıza / İtaat) sözcüklerinin ilk harflerinden türettiği DISC Teorisi kavramını da geliştirmişti.
Hem özel hem profesyonel yaşamında dengi olan çocukluk aşkı Elisabeth ile mutlu bir evlilik sürdüren feminist profesör, eşiyle birlikte üzerinde çalıştıkları yalan makinesi deneylerine Olive Byrne adlı genç öğrenciyi yardımcı olarak aldıklarında durumlar beklenmedik şekilde karışmaya başlar. Profesör ile öğrencisi arasında bir aşk ilişkisinin gelişirken, beklenmedik şekilde paralelinde Elisabeth ile Olive arasında da tutuklu bir aşk tomurcuklanır. Burada filmin ismindeki kelime oyununa dikkat çekmek isterim. Çizgi romanın adı Wonder Woman yani Harika Kadın olup filmin adında çoğul olarak Wonder Women geçmektedir ki, gerçekten de Marston’un harika iki güçlü kadınla yaşadığı aşk hikâyesi çizgi romanın özünü oluşturur.
Angela Robinson, “Profesör Marston & The Wonder Women”ı filminin başında, Marston’u 1945’lerde, aşırı erdemlilik taslayan Amerikan toplumunun “edepliliğinin” temsilcisi olan Amerikan Çocuk İnceleme Derneği İcra Direktörü Josette Frank’la karşı karşıya getirir. Sapkın ve sakıncalı görülen, alışılmışın dışındaki çizgi romanının yıkıcı olmadığını, aksine gençleri daha gerçekçi bir geleceğe hazırladığını açıklamaya çalışmasına paralel olarak, üçlünün yaşadığı aşk öyküsünün ayrıntılarını flashback’lerle anlatır.
New York Üniversitesinde okurken tanışmış olduğu hayat arkadaşı Alexandra Kondracke ve oğulları Diego ile günümüzün çağcıl toplumlarında normal ve saygın karşılanan mutlu bir ilişki sürdüren Angela Robinson, 1930’larda sapkın, ahlaksız ve günahkar olarak damgalanmaya mahkum, üstelik iki anneli, tek babalı ve üç çocuklu bir ilişkinin temelindeki aşka ve karşılıklı güvene dayanan safiyeti ve samimiyeti yalın ve süssüz bir sinema diliyle başarıyla aktarıyor. Yönetmen olarak kendini iyice geriye çekerek karmaşık ve ayrıksı öyküsünü ön plana alırken, arada tadında ve estetize bir erotizme de göz kırpıyor.
Oyunculuklar mükemmel. Başta Rebecca Hall (Elisabeth) olmak üzere, Bella Heathcote (Olive) ve Luke Evans (Morston) müthiş bir üçlü oluşturuyorlar.
Galalar bölümünde gösterilen “Profesör Marston & The Wonder Women” , vizyona girdiğinde kaçırmayın derim.