İki Nehir Arasında

Kuru ve sıkıcı bir yapım

Küt’ ül Amâre cephesinde neler olmuş diye merak eden varsa buyursun filme gitsin. Ama zaten algıları açık vatandaş olarak bu değerleri benimseyen biz izleyiciler için kuru, sıkıcı bir yapım nitelemesinin ötesine çıkamıyor “İki Nehir Arasında”.

OrtaKoltuk Puanı:

 

Savaşa Esir Gözüyle Bakış Denemesi

Bu hafta sinema izleyicileri için çok beklenen “Dune : Çöl Gezegeni Bölüm İki” fırtınasını bir tarafa bırakırsak çok verimli olmayan bir haftada olduğumuz kesin. Hukuki bir sorun yaşamamasını umduğum Ahmet Kaya‘nın yaşamını anlatan “Son Şarkı-Ahmet’in Türküsü” filmi bir yana bırakılırsa CVC Mars Dağıtım ile birçok salonda gösterime sessiz sedasız bir belgesel yapım da girdi.

Bol Ödüllü Belgesel

Yönetmenliğini ve senaristliğini Berfi Dicle Öğüt‘ün üstlendiği “İki Nehir Arasında” afişinde bazılarının ismini duymadığım birçok ödül aldığını belirten yazıyla da dikkatleri çekiyor. Daha önce Ankara Film Festivali’ne de katılan yapım, 1. Dünya Savaşı sırasında özellikle bilinen Çanakkale Savaşı’nın yerine bir başka muharebe olan Basra’da Osmanlı’ya savaş açan Britanya ordusu ile yapılan Küt-ûl- Amâre Muharebesini merkezine alıyor. İngilizlerin daha sonra Japonlarla Singapur’da alacağı yenilgi öncesindeki en büyük bozgunları olan bu cephede asıl merkeze alınan Burma’ya götürülen Türk esirleri ile Afyon’a sevk edilen İngiliz askerleri oluyor. Bunu yaparken de o dönemin bazı askeri figürleri üzerinden daha çok bir insani damar yakalanmaya çalışılmış.

Savaş’a İnsani Bakış Önemli Ama Nasıl?

Austin Saunders Arch ile esir düşen Suphi Bey gibi simge isimler ve onların yakınlarıyla yapılan röportajlar ön plana geçiyor. Bunun yanı sıra belgeselin akışına aykırı olarak tamamen amatörce araya akademik röportajlar da eklenmiş. Hichmond Üniversitesinden Yücel Yanıkdağ, Gazi Üniversitesinden Cemalettin Taşkıran, sadece başta bir görünüp sonra kaybolan yazar Doğan Şahin gibi isimlerin arada verdikleri bilgiler yapımı adeta TRT yapımı klasik bir belgesel havasına sokmuş. Bunun yanında Cemal Paşa’nın isteğiyle Mezopotamya’daki Türk okullarında gönüllü öğretmen olarak çalışan yazar Halide Edip Adıvar ile modern Irak devletinin kurulmasında ve yönetilmesinde önemli rol oynayan Gertrude Bell’e de yapımda yer verilmiş.

Belgeselde esirlerin gerek sevklerinde gerekse bulundukları kampta yaşadıkları problemler birbirinden kopuk bir dille önümüze sunuluyor. Bir yerde ölümle burun buruna gelinirken sonra bir anda futbol sahasında rakip iki ulusu görüyoruz. Tüm bunlar dönemin siyaset ve emperyal bağlarından ari bir anlatımla kendine yer buluyor. Britanya’nın özellikle Hint sömürgesini kaybetmemek adına petrol bölgelerine yaptığı istilalara yer yer değiniliyor. Ancak yine de bunu yaparken akılda kalıcı, sanatsal bir boyut yerine eğitim modülü benzeri bir yaklaşımla sunulması bu algıyı silikleştiriyor. Kuşkusuz insani boyut önemli, hatta her şey. Ancak bunun vurucu, güzel bir anlatım dilini yakalamak kaydıyla. Yoksa araya dramatik tonda müzikler serpiştirilip romantik güzellemelerle takviye yapılarak da istenen damar yakalanabilir. Ama buna ne kadar nitelikli yapım diyebiliriz? Kısa bir süre içinde özellikle Cem Kaya’nın “Aşk, Mark ve Ölüm”ü ile yönetmen Ömer Kavur’un hayatını ele alan Fırat Özeler’in “Kavur” gibi özgün belgesellerini izledik. Ancak aynı şeyi üstelik, en azından İzmir için diyebilirim, önemli sinema salonlarında gösterilen “İki Nehir Arasında” için maalesef söylemem zor.

Dokümanter izleyicinin bildiği ve de duyarlı da olduğu konuyu oldukça kötü bir biçim ve dil ile sadece yakınlarının aktarımları ve aile fotoğrafı ve bazı akademisyenleri de araya katarak sunmak bir başarı ölçütü olamaz. Seyri kolaylaştıran, didaktik sunumdan ziyade günümüz sinema diline yaklaşan güzel bir kurgu biz izleyenlerin hakkı olmalı. Bu nedenle belgesel yapımın afişinde yer alan onlarca festival ödül rozetine aldanmadan tarihi bir kitap okumak yerine kısa sürede Küt’ ül Amâre cephesinde neler olmuş diye merak eden varsa buyursun gitsin. Ama zaten algıları açık vatandaş olarak bu değerleri benimseyen biz izleyiciler için kuru, sıkıcı bir yapım nitelemesinin ötesine çıkamıyor ”İki Nehir Arasında.”

Bu arada yapımın bitimi ile jenerikte bilgi edinmek için beklediysem de jenerik o kadar hızlı aktı ki teknik verilerden yoksun şekilde salondan ayrılmak durumunda kaldım. Yapıma şans vermek isteyenler için “İki Nehir Arasında” bu hafta vizyonda, buyurun sinemalara.

Yönetmen / Senaryo : Berfu Dicle Öğüt

Oyuncular : Jonathan Arch, Mehmet Konuralp

Türkiye / Dökümanter / 79 Dk.

CEVAPLA

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz