Kavur

Çok yerde gösterim imkânı bulamayan, önemli bir yönetmenin varoluşsal sorunlarını ülke sineması ile birlikte değerlendiren oldukça “içe dönük” bir belgesel “Kavur”. Klasik anlatımın o yersiz övgüsüne düşmeden, önemli bir sinema insanını kurgusal bir dille ancak stüdyo işi olduğunu unutturacak bir şekilde doğallıkla sunması itibariyle genç yönetmen Özeler’in eli ürünü bu denli başarılı bir belgesel izlemek dokümanter sinemamız açısından oldukça ümit verici aynı zamanda… Hangi mecrada izleme imkânı bulursanız bulun sakın kaçırmayın…

OrtaKoltuk Puanı:

 

Kendini Yalnız Hisseden Kimse İçin Her Yer Çöldür… Anton Çehov

İzin verirseniz önce benim Ömer Kavur sinemasıyla tanışmamın hikâyesiyle başlayayım. Senaryosunda Onat Kutlar’ın da katkısının olduğu 1979 yapımı “Yusuf ile Kenan” izlediğim ilk Kavur filmiydi. O dönemdeki çocuk Cem Davran başta olmak üzere “küçük” rollerin bu kadar başarılı sunumu sinemamızda sıklıkla karşılaşılan bir durum değildi. Sonra sırasıyla Refik Halit Karay’ın “Memleket Hikayeleri”nden uyarlanma Ömer Kavur’un ilk filmi olan 1974 yapımı “Yatık Emine”, Füruzan’ın o güzel öyküsünü temeline alan Müjde Ar ve Kadir İnanır’ın başrollerinde oldukları 1981 yapımı “Ah Güzel İstanbul”, Yusuf Atılgan’ın öyküsünden uyarlama 1987 yapımı “Anayurt Oteli”, “Kırık Bir Aşk Hikayesi”, Orhan Pamuk’un aynı adlı eserinden hareketle “Gizli Yüz” ve son filmi Altın Portakal ödüllü “Karşılaşmalar” benim izleyip de etkilendiğim başlıca Kavur filmleriydi. Ve sonra tüm bunların üzerine İstanbul’da üniversitede okuduğum dönemde Beyoğlu’ndaki Tarık Zafer Tunaya Kültür Merkezi’nde Ömer Kavur filmlerinin toplu gösterimlerinde kendisinin bir söyleşisini dinleme imkânı bulmam, sinemasını kendisinden dinleme şansına erişmem. Tüm bunları anımsadıkça bu nitelikli yönetmenin erken kaybı ne kadar da acı verici oluyor. Üstelik en verimli dönemlerini yaşarken…

Ömer Kavur Yalnızlığında Bir İz Takibi…

Ömer Kavur, “auteur yönetmen” tanımına uygun olarak kendisine özgü bir çizgi tutturmuştu ve bu yalın ama aynı zamanda edebiyattan çoklukla beslenen sinema dili bir bakıma kendi kişiliğinden izleri de yoğun olarak barındırıyordu. Yalnız, toplum dışına itilmiş, aykırı kimlikli insanlar ana kahramanları olurken, edebiyatın iç ses kullanım alanından da sıklıkla faydalanıyordu. Yukarıda bahsettiğim tüm önemli eserlerinin aynı zamanda iyi birer edebi eser olmaları bu kesişimin nedenlerini irdelemeyi de gerektiriyor aslında. Ancak diğer önemli yönetmenlerimiz gibi kıymeti bilindi mi? İşte ondan çok şüpheliyim.

Günümüzde Ömer Kavur filmlerine duyulan kayıtsızlık halini yerle bir edecek bir yapıt var karşımızda. Üstelik bunu yönetmen Fırat Özeler’in tabiri ile hibrit bir anlatımla sunduğu bir belgesel ile yani “Kavur” isimli çalışmasıyla yapıyor. Öncesinde 52. Rotterdam Uluslararası Film Festivali’nde restore edilmiş klasikler, film kültürü belgeselleri ve arşiv keşiflerine yer veren Cinema Regained programı kapsamında görücüye çıkan yapım, ülkemizde ise prömiyerini 42. İstanbul Film Festivali’nin uluslararası yarışması kapsamında geçekleştirdi. Ben de “Başka Sinema” kapsamında İzmir Karaca Sineması’ndaki gösterimine katıldım. Hemen belirteyim ki belgesel çalışma “Kavur”, tipik doküman çalışmalarından çok farklı yerde duruyor.

Ülkemizde dokümanter yapım sahipleri daha çok ele aldıkları ilgili kişinin doğumundan ve de yaşıyorsa günümüzdeki dönemini daha çok tartışmalı bölümlerinin kırpılarak nerede ise şahsın kutsandığı, övgü metinlerine bürünen yapı ile izleyenlere sunmaya gayret ederler. Netflix belgesellerinde bunları görmemiz mümkün. Ancak sinemamız son dönemlerde göz dolduran iyi belgesel yapımları da üretmeye başladı. Söz gelimi Cem Kaya’nın 2022 yapımı “Aşk, Mark ve Ölüm”ü, Zeynep Dadak’ın 2020 tarihli “Ah Gözel İstanbul”u ya da Serdar Kökçeoğlu’nun “Mimaroğlu” belgesel çalışmaları nitelikleri ile özgün yapımlar olarak görülebilir. İşte daha öncesinde “Ziyafet” ve “Hatırlamadığım Şeyler” isimli iki kısa metrajlı çalışması ile bilinen 28 yaşındaki genç yönetmen Fırat Özeler’in ilk uzun metrajlı çalışması hiç de ilk yapım olarak durmuyor. Öncelikle yapım anlatım dili ile farklılaşıyor.

Kahramanı ünlü yönetmen Ömer Kavur, kuşkusuz insani özellikleri ile kelimenin tam manasıyla iyi bir insan. Ancak Özeler çalışması ile bize iyi insan Ömer Kavur’u verme telaşına düşmüyor. Ya ne yapıyor? Küçüklüğünde konaklarda büyüyen, daha sonra Paris’e sinema eğitimine giden Kavur’un ülkeye dönüşünde o hiç bitmeyen arayışlarına yöneliyor. Ömer Kavur hep arayıştı ve bu arayışı uzadıkça tepkisi ve yalnızlığı daha da artıyordu. Sığınacak adalar oluşturuyordu bir bakıma kendisine. Kendi çalışmalarına bile gittikçe hırçınlaşan bir yönetmen olmuştu. Ancak kimseyi kırmıyor ve sadece yollara düşüyordu. 1975’li yılların erotik sinemasına ve toplumsal sinema adı altında oldukça düz anlatımlara tepkisini biraz da edebiyata sığınarak gidermeye çalışıyordu.

Arayış ise kendisine düzlem olarak hep yolları çıkartıyordu. İşte Özeler bizi bir yolculuğa çıkartıyor. Sadece seslerini duyduğumuz iki ana karakterden Cem Yılmaz’ın seslendirdiği ve aslında Kavur’un röportajlarından alınma ve bütünlüklü bir anılar toplamı olarak da görülebilecek açıklamalarının karşısına Funda Eryiğit’in seslendirdiği ve belki de biz izleyenlerin onunla karşılaşmasını anlatan paralel diyaloglarla ilerliyor. Ve bir kişi daha var : Ömer Kavur’un yakın dostlarından Feride Çiçekoğlu’nu seslendiren Tilbe Saran. O da zaman zaman sesi ile karşımıza çıkıyor. Belgesel ilerledikçe Cem Yılmaz’ın seslendirdiği Ömer Kavur’un yalnızlık duygusunun gittikçe arttığını ve bazen haykırışlara büründüğünü görüyoruz.

Her yalnız gibi Kavur çok acı çekiyor. Onun dönüşünde beklediği ülkesi ve sineması bu değildi. Geçmişe sığınmakta bir süre sonra çare olmamaya başlıyordu. Anılarından süzülenlerin sadece rüyada kalmaları ve uyandığında yitip gidenlerin sadece bir anı parçacığı olarak kalması hüznünü daha da derinleştiriyordu. Ve sanılanın aksine bu belgeselden anlıyoruz ki sessiz, içe kapanık olarak bilinen Ömer Kavur aslında kendi duygularını birçok mecraya sunmuş ve berrak bir şekilde bunu bize de geçirten bir samimiyeti taşıyordu. Ve Kavur rüyalarıyla, sahipsiz mektuplarıyla, terk edilmiş kasabalar, kimsenin kalmak istemeyeceği otellerde konaklayarak hep bir yolculuk içinde yaşamını sürdürüyordu. Ve bu filmlerine de yansıyordu…

Kavur” açılışını bize sonuna kadar 80’li yılların video kaset dönemlerini anımsatan “Anayurt Oteli”nin o montajsız ham görüntüleri ile yapıyor. Sanki bir anda biz 80’lere gidiyoruz. Sonra dört bölüm halinde Kavur’un yolculuğu başlıyor. Epigraflar Ahmet Hamdi Tanpınar’ın “Huzur” eserindeki cümleler ile açılıyor. İlk bölüm “İnsanın sevdiği bir ev olunca, kendisine mahsus bir hayatı da olur”; ikinci bölüm “elbet bizden mutlu memleketler ve vatandaşları vardır”; üçüncü bölüm “burada çok basit şeylerin güzelliği vardı” ve dördüncü bölümde ise “bu kadar yaşanmış şeyin burada toplanması, yaşananı unutturacak kadar kuvvetli bir şeydir” cümleleri ile oluyor. Bu cümleler belgeselin ve kahramanın ana anlatısının çatısını oluşturuyor…

Seslendirmede Cem Yılmaz Başarısı…

Yönetmen Fırat Özeler’in bu ilk uzun metrajlı çalışmasında gerek görüntüler gerekse de sesler çok başarılı. Üstelik bunu yönetmenin gerçek görüntülerine çok az vererek yapması da önemli. Orijinal müziklerde Başar Ünder’in performansı dramı ve yalnızlığın tonunu dengelemesi ile çok başarılı. Ve tabi bu başarıda seslendirmelerin payını da göz ardı etmemek lazım. Özellikle ben ilk başta Cem Yılmaz gibi ana akımın önemli bir isminin seslendirmede ana rolde bulunmasından doğrusu endişe duymuştum. Ancak seslendirme o denli başarılı olmuş ki, yönetmenin bir röportajında belirttiği gibi başlangıçta Cem Yılmaz’ın olduğunu bilmesek belki de fark etmeyecektik bu ses sahibini. Türkiye sinemasına tutkuyla bağlı Cem Yılmaz, tebriklerin en büyüğünü almayı hak ediyor bu gayretiyle…

Film bitiş jeneriğinden de anlaşıldığı üzere Ömer Kavur’un dünyasını bize sunma adına çokça dergi röportajlarından faydalanılmış. Zaten yapım metni bize yoğun erimli bir çalışma olduğunu hissettirmişti. Yine belgeselde çokça mekân da Ömer Kavur’un geçmişte hayatına tesir eden yerlerden seçilmiş. Bazıları da ruh dünyası ile örtüştüğünden tercih edilmiş görünüyor. Bu bakımdan bir ayak izi takibi gibi mekânlar da önemli bir işlev görüyor. Bunlar arasında Kabataş Erkek Lisesi, Kayaköy, Bodrum, Kars’ın ıssız kıraathaneleri ya da öğretmenevi bu duyguyu vermek için işte şimdi karşımızda. Bu arada yeri gelmişken belirteyim, filmin jeneriği akarken sakın ha sakın sinemadan ayrılmayın, uzun ve güzel bir sürpriz bizi bekliyor, demedi demeyin…

Çok yerde gösterim imkânı bulamayan, önemli bir yönetmenin varoluşsal sorunlarını ülke sineması ile birlikte değerlendiren oldukça “içe dönük” bir belgesel “Kavur”. Klasik anlatımın o yersiz övgüsüne düşmeden, önemli bir sinema insanını kurgusal bir dille ancak stüdyo işi olduğunu unutturacak bir şekilde doğallıkla sunması itibariyle genç yönetmen Özeler’in eli ürünü bu denli başarılı bir belgesel izlemek dokümanter sinemamız açısından oldukça ümit verici aynı zamanda… Hangi mecrada izleme imkânı bulursanız bulun sakın kaçırmayın…

Yönetmen / Senaryo / Görüntü Yönetmeni : Fırat Özeler

Kurgu : İdil Akkuş, Melis Terlemez, Fırat Özeler

Müzik : Başar Ünder

Seslendirme : Cem Yılmaz, Tilbe Saran, Funda Eryiğit

Türkiye / Belgesel-Dökümanter / 88 Dk.

 

 

CEVAPLA

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz