Kız Kardeşler

Görsel bir şölen, Çarpıcı bir hikaye, İronik bir masal..

Bir varmış bir yokmuş, Kaf Dağının ardında bir kulübede babalarıyla birlikte üç kız kardeş yaşarmış, babası onlara “nankör kızlar” dermiş, aslında “kör” olan kızların talihleriymiş, baba bunu bilmezden gelerek kaderlerine itaat etmedikleri için onlara böyle dermiş…  Hırçın ve sarp kayalıklardan oluşan dağ ise doğanın dik başlı Tanrısıymış, güzelliği kadar mağrur ve sert tabiatıyla içinde barındırdığı insanlara özgürlük hissinin bedellerini ödetirmiş; bu yüzden insanlar oradan kaçmak ister şehrin hapishanelerine girmek için can atarlarmış aslında bu kaçma isteği kendi hapishanelerinden kurtulup daha büyük bir hapishaneye girme isteğinden başka bir şey değilmiş. Dağın öte yüzü insanlara güzel görünürmüş ama bu sadece uzaktaki bilinmezliğin cazibesinden başka bir şey değilmiş…

Evet görsel bir şölen, çarpıcı bir hikaye, ironik bir masal ve ilginç  karakterlerle karşımıza çıkan “Kız Kardeşler” bizlere edebiyatın dört yapraklı goncasını gösteriyor. İmpresyonist (izlenimci) bir tablo gibi izlediğimiz görüntülerle şiir, içinde; serim, düğüm ve çözüm-süzlüğü ile hikaye, yer ve zaman bilinmezliği ve yaşanılan yerin uygunluğu ile masal, her biri neredeyse Dostoyevski (özellikle Veysel) karakterleri olan kahramanlarıyla roman… Diğer taraftan hikayenin bütününe serpiştirilen mizah da komedi ögeleriyle tiyatral bir hava estiriyor. Müzik ise bu anlatımın kompozisyonunu en güzel biçimde tamamlayan mitolojik bir enstrümana dönüşüyor…

Yönetmen Emin Alper aslında trajik bir öyküyü masala dönüştürme becerisini gösteriyor. Evet bütün acılara rağmen hayat “bir varmış, bir yokmuş” misali masaldır ve devam eder. Ortada ağlak bir durum, sızlanma yoktur; dehşetli bir bebek ölümü sahnesinde bile  sinemadan göz yaşları içinde çıkmıyorsunuz. Hayatın yazgısına boyun eğip bir şekilde yaşayıp gidiyorsunuz işte… Filmin ana teması belki de bu, verilmek istenen mesaj da; kurallara göre oyna başın ağrımasın, herkes kendi yaptığının cezasını öder, kendin ettin kendin buldun gibi söylemler öne çıkıyor. Bizim kızlar da kurallara uymadıkları için “beslemelik” mertebesinde kalamıyorlar yazı ki!… Aslında tam da burada film eleştiriyi hak ediyor! “Aman ha başını kaldırma, başın ezilir, bedelini fazlasıyla ödersin, başkaldırı bir çözüm değil çözümsüzlüktür, bir şeyi değiştiremezsin”…Oysa gerek toplumsal yaşamlarda gerek bireysel yaşamlarda her şeyi değiştiren bu başkaldırıdır. ben filmde yazgısına isyan eden en azından bir kadının başarıya ulaşmasını beklerdim;

Bir kadın filmi olan “Kız Kardeşler” kadının dağda da, şehirde de ezilmişliğini bize gösterirken film bize bir çözüm göstermiyor, tam tersine çözümsüzlüğü dayatıyor. Bu üç kız kardeşten en uysal olan küçük kız Havva aynı zamanda en akıllı olarak algılanıyor; çünkü karşı çıkmıyor, itaat ediyor, kendine söyleneni yapıyor bunun karşılığında da ilkokulu bitiriyor; büyük kız ve abla olan Reyhan bedeninin isyanı karşılığında arzularına yenik düşmesinin bedelini besleme olarak gittiği evden hamile olarak kovulmasıyla ödüyor; en cadısı ve açık gözlü olan lafını hiç kimseden esirgemeyen, yazgısına isyan eden  ortanca kız Nuran ise bunun bedelini en ağır şekilde ödüyor; önce kovuluyor, sonra – o çocuk bedenine ağır geldiğinden işten kaçma sebebiyle özellikle kendini hasta ettiği için- ölüyor…

Açıkça belirtmek gerekirse film eğer büyük ödüllere değer görülemiyorsa verilen bu mesaj nedeniyledir. Yoksa sinema olarak kusuru yok denecek kadar az!

Diğer taraftan eleştirilecek bir iki ögeden daha bahsetmek gerekirse; madene gidenlerin ve iki gangster tipli insanın gölge kahramanlar gibi belirsiz kalmaları, köyde en az yirmi ev olmasına rağmen asıl kahramanların ve muhtarın dışında kimseyi  piyasada göremeyişimiz, arada söylenen iki güzel şarkının neden Azerbaycan müziği olduğu da kafada soru işareti bırakıyor. Başka bir ayrıntı daha, Yayığa çiğ(süt) konulurken çok fazla, tas tas su ilave edildi, bir tastan fazla su eklendiğinde o yayıkta yağ oluşmaz! 

Filmde sanatsal ögeler de var; kötülüğü, korkuyu ve tedirginliği simgeleyen akrep, Reyhan’ın cinselliği ve orgazm halini kardeşi Nuran’na anlatırken   yayık yayma sahnesine denk getirilerek yayığın hareket etme halinin anlatımla benzeşmesi; yine korkuyu simgeleyen ağaç dallarının rüzgarda gizemli şekilde sallanması metaforları filme ayrı bir tat kattığı söylenebilir. Köyün delisi Hatice ise attığı taklalarla hoş ve gülümseten bir mizansen yaratıyor. 

Cemre Ebuzziya(Reyhan), Ece Yüksel (Nuran), Helin Kandemir (Havva),Müfit Kayacan (Şevket,-baba-),Kubilay Tunçer (Doktor Necati) ve Kayhan Açıkgöz(Veysel); bütün oyuncular rollerinin hakkını fazlasıyla vermiş ama Yarım akıllı Veysel karakterine can veren Kayhan Açıkgöz müthiş bir performans sergilemiş; bir Dostoyevski kahramanı olan Veysel yarı meczup haliyle  gerçekleri insanın yüzüne şak diye söylerken takındığı tavır takdire şayan, ne var ki devamlı hor görülen Veysel de öfke ateşini ateşle oynarken kusuyor ve ortalığı yakıp kavuruyor… 

Her bir kahramanın derin iç acıları  var, bu acılar ateşin başında pişerken fokurduyor ve iç dökmeler başlıyor. bir tepede ateş yakarak  çilingir sofrası kuran köyün erkekleri ve oraya gelen doktor Necati’nin sohbetlerinde; kız kardeşlerin evdeki ocak başında birbirlerine dert yanarken konuşmaları bize iç acılarının ne kadar derin olduğunu gösteriyor. Yani her bir kahramanın hikayesi bir film olacak nitelikte. Bir bakıma hikayeler birleşerek roman havasına bürünüyor, biraz Çehov biraz Freud karışımı da filmi lezzetlendiriyor…

Gelecek umutlarını yitirmeyen ve çıkışı -beslemelik yapsalar da-şehirde arayan üç kız kardeşin  dayanışmasını, sıcaklığını ve her kardeş gibi zaman zaman da kavgalarını anlatan film aslında bir çıkışsızlığın ve çaresizliğin hikayesini anlatıyor bize. Hayatların bir masal olma özlemi ise sadece anlatımlarda kalıyor bir türlü başlamak bilmeyen…

İç Anadolu yöresine ait olan şiveyle: 

Baba: Size  “Üç Nankör Kız”ın masalını anletem mi?

Havva: Anlat

Baba: Anlat demekle olmaz, size “Üç Nankör Kız”ın masalını anletem mi?

Reyhan: Aman baba başlama yine hadi anlatacaksan anlat

Baba: Aman baba başlama yine,hadi anlatacaksan anlat demekle olmaz, size “Üç Nankör Kız”ın masalını anletem mi?

Nuran:…………………………………………………….

Yönetmen: Emin Alper

  • TÜRKİYE, ALMANYA, HOLLANDA, YUNANİSTAN / 2019 / DCP / Renkli / 107’ / Türkçe; İngilizce altyazılı
  • Senarist: Emin Alper
  • Görüntü Yönetmeni: Emre Erkmen
  • Kurgucu: Çiçek Kahraman
  • Özgün Müzik: Giorgos Papaioannou, Nikos Papaioannou
  • Oyuncular: Cemre Ebüzziya, Ece Yüksel, Helin Kandemir, Kayhan Açıkgöz, Müfit Kayacan, Kubilay Tunçer, Hilmi Özçelik, Başak Kıvılcım Ertanoğlu
  • Yapımcı: Nadir Öperli, Muzaffer Yıldırım
  • Yapım Şirketi: Liman Film, NuLook Production
  • Dünya Hakları: The Match Factory

OrtaKoltuk Puanı:

41 YORUMLAR

  1. Elinize emeginize saglik demeyi cokkkk isterdim…..
    Bu kadar Anlamsiz ve bos bir film seyrettigimi hatirlamiyorum. Ne bir konu , ne bir mesaj, ne bir duygu ,ne bir gorsellik hic biri mi olmaz bir filmde…cok sıkılmama ragmen ha simdi konuya girecek diye beklerken skn yazisi cikti karsima…salondaki 6 kisi anlamsiz gozlerle birbirine bakti….sadece gozlerimiz konustu…..Hayatimdan bosa giden koskoca birbucuk saat ….Turk sinemasini daha iyi yerlerde gormek ve destek olnak icin gittigim film maalesef 10 uzerinden ( -10 ) aldi benden ve filmi izleyen diger seyircilerden…..çok yazik…..

  2. Sizin beklentilerinize cevap vermemiş olabilir ama bir kaç noktayı eleştirmeme rağmen filmi çok beğendim. Kaldı ki konu kadındi, olay da fazlasıyla vardı.
    Selamlar…

  3. Bu güne kadar izlediğim en anlamsız filmdi… Kaldı ki büyük bir umutla girmiştim filme… Hatta yetmedi arkadaşımı koştura koştura bu filme getirdim… Ne konulardan ne anlatılanlardan en ufak hiç bişey anlamadım… Biz konuyu anlamaya çalışırken film bitti… Artık film seçme hakkım bu film ile son buldu… Elinize sağlık demeyi cidden çok isterdim… Ama sayenizde sinemedan soğudum desem abartmış olmam…

  4. Vallahi biz de gerçek anlamda bazen çok kötü filmler izliyoruz ama sinemadan hiç de soğumuyoruz, sayem de gittiyseniz buna sevinirim, filmi şimdi anlamamış olabilirsiniz ama ileride daha iyi anlayacağınızı inanıyorum.
    Okumuyorsanız kitap okuyarak başlayabilirsiniz örneğin. O zaman her şey daha anlaşılır olur….
    Yorum için teşekkür ederim Beyaz kelebek.

    • konu çok güzeldi. Belki somut bir sonuç sahnesi yoktu ama zaten verilmek istenen sosyolojik bir sorunun kesitiydi bence. Babanın bile aslında itelenmişliğini ezikliğini espri ile anlatması sık dillendirmesi ile yokluğun orada cinsiyet farkı gözetmeksizin insanları ezdiğini anlatıyor. Öyle kanıksamışlar ki…
      Bu film genel şablonlara uymaya bilir, ama ben sonuçlanmayışını bile çok sevdim.

      • Sevilmeyi hak eden bir film. Somut bir sonuç olmayışı ise hayata daha uygun; çünkü hatırladığım kadarıyla filmin en önemli mesajlarından biri de “hayat devam ediyor”
        Yorum için teşekkürler…

    • Bu olumsuz eleştirilerin genellikle genç kuşaktan geldiğini sanıyorum( genç olduğunuzu tahmin ediyorum) Belki de siz gençlere yabancı bir konu bu yüzden anlayamamış olabilirsiniz. Biz film eleştirmenleri filmi genel hatlarıyla beğendik ve görevimiz gereği paylaştık…
      Tercih sizin…

    • Çok keskin konuşmuşsunuz, filmin tabii ki bir anlamı vardı.Belki şehir yaşamı ve kültürü sizin filmi anlamlandirmaniza yetmedi.
      Aslında sonuç kısmı daha anlamlıydı
      ” Her şeye rağmen hayat devam ediyor.”

  5. Bu tür filmleri, biraz sinematograf, sosyoloj,felsefe ve psikoloji gibi kitaplar ile aşına olmayanların anlayamadığı filmler, kendi düz kalıplarında hayatın sadece kendilerine dokunduğu noktalarından tek haberdar, dünyayı bir entellektüel olarak algılayamamış insanlar, o yüzden sevgili admin kendini yorup onlara cevap yazma, saygılar:)

  6. Nihayet olumlu bir eleştiri, evet bir filmi, bir kitabı kısaca bir sanat eserini eleştirmek için sağlam bir altyapı olması gerekiyor. Bu yapı olmayınca eser anlaşılmıyor, anlaşilmayinca da beğenilmiyor…
    Teşekkürler.

  7. Film bence çok güzeldi. Filmden çıktıktan sınra getcekten yaşanmış bir hikaye gibi geldi.bu filmde Mesaj neydi tek başına bir cevap verircek bir şey değildir. Bir de köy ve zorluklarda yaşayıp hayatı görmeyenlet anlayamaz. Birçok yaşanmış zor hayatlar var hayat bunun zorluklarını kaderlerini anlaymak da bir sinemadır. Elinize konunuza sağlık bence 10 üzerinden 8 diyorum brn.

  8. Evet şehirde yaşayanlar, özellikle metropollerde; kır hayatının ne güzelliklerinden ne zorluklarından anlayabiliyorlar. Film bu iki durumu da açık bir şekilde gösteriyor bize. Dağların dilini anlamadıkları için olsa gerek film onlara itici geldi.
    Doğru bir puanlama( bana göre)
    Teşekkürler yorumunuz için.

    • Bana gore filmler yasanilan hayatin kesitlerinden olusuyor.boyle bir hayat yaşayan insanlariniz var.begenmedim diyenler dijital cagi yasayanlar sanirim.ulkemizin mozaiklerinden bir kesitti.cok anlamli ve guzeldi.emek verenlere tesekkurler

  9. Bence de takdire şayan bir görsel olmuş. Bu filmi anlayabilmek için önce dağlardan başlamak gerekiyor ve bunu da yapan çok az yorum okudum. Mekan seçimi ve oyunculuklar muhteşem.
    Acaba bu filmi seyredenler, bu karakterlerin yerlerine kendilerini koydular mı? Bu hayat bizim olsaydı ne yapardık?? İşte asıl soru bu..
    Saygılarımla

  10. O dağları görmeyenler, hissetmeyenler söylediğiniz gibi filmi anlayamaz. Dağın çekiciliğinin yani sıra issızlığı ve çetin yaşam koşullarıni birlikte ele aldığınızda işte böyle şehir- kır ikileminde gidip geliyorsunuz.
    Selam ve sevgiler..

  11. Efendim filmi bnde beğendim fakat anlayamadığım birkac konu oldu. Reyhan gercekte kimden hamile kaldı. Eczacı çırağından mı, doktordan mı? Ortanca kız öldü mü, hayatta mı? Reyhan’ın sapıkca sarhoş adamın üstüne çıkması?? Bunları algılayamadım.

  12. Merhaba,
    Reyhan doktordan hamile kaldı,
    Ortanca kız öldü,
    Reyhan cinsel arzularına bir kez daha yenilip sevmediği ve küçümsediği kocasının üstüne çıkıyor…
    Umarım anlamadığımız yerler açıklığa kavuşmuştur…

  13. şivesi bizimkilere benzediği için seyretmeye başladım. İzledikçe beğendim.Hele veysel şahane oymamış. Ortanca kız muazzamm Baba çok sahici. Bebek ölümünü çok oldu bittiye getirdiler. Havvanın rûyası bile daha duygusaldı
    ama genel olarak Yılmaz Güney filmi tadındaydı
    emeğinize sağlık..

    • Geç de olsa yorumunuzu cevaplamak isterim. Söylediğiniz gibi oyunculukta Veysel ilk sırayı alıyor, baba ve kızlar da tadında bir oyunculuk sergilemişler.

  14. Filmi Nurbanu Kablan kendisi çekmiş sandım yorumlara verilen cevapları okuyunca… Sonra filmle ilgili anakizi yaptığını yazı başlığından anladim. Elestirmenlerin yorumları eleştirdiklerine ilk kez tanık oldum. Eleştiri herkesin hakkı ve sinema beğeni üzerine bir alan… Her tür herkese cazip gelmeyebilir. Birinin beğenmesi o ürünü daha değerli kılmaz. Beğenmemesi de değerinden bir şey götürmez. Açıkcası filmi eleştirenlere verilen cevaplar buraya yazmama sebep oldu. Filmin eleştirilecek yanı çok.. Bu oldukça doğal bir durum. Doğal olmayan ise eleştirilere verdiğiniz yanıtlar…Sinema insanları ve hayatı anlamamıza bir araç… Bu araçtan ne kadar istifade edilebildiği yahut edilemediği yorumlara verilen cevapları okuyunca anlaşılıyor ve bir sinemasever olarak beni ziyadesiyle üzüyor.

    • Eleştirenleri eleştirmedim, onlara cevap verdim sadece. Elbette bizim de beğenmediğimiz filmler var ve eleştirilerimizde niçin beğenmediğimizi açıklayarak belirtiyoruz. Burada eleştirenlere ise ülkemizde hâlâ taşra ve kır hayatında böyle olayların yaşanabilir olduğunu açıklamaya çalıştım…

      • Insanlar taşrada zaten neler yaşandığını az çok biliyor. Hatta yaşıyor. Ha bu arada taşra kelimesini genelde İstanbul’da yaşayanlar kullanir. İstanbul’un en büyük tasra olduğundan habersiz orda yaşayanların tabiridir bu..Filmi eleştiriyor buraya yorum yazanlar. Taşrada ne yasandigini yazalım diye yazmıyor. Yok siz anlamazsınız, beğenmeyenler taşrada olup bitenden habersiz tarzı üstten bakma tutumlar olmamalı bence. Sanat ve sinema ile ilgilenenler karşı görüşe saygılı olmayı sürdürebilmeli… Herkes önce bir özeleştiri yapmalı. Kraldan çok kralcı olmanın da bir lüzumu yok. Film sonuçta. Beğenen de olacak beğenmeyen de…

  15. Film eleştirmenine katılmadığım nokta her filmde mutlu son ile ilgili bir zorunluluk olmamakla beraber buna benzer anadoluda bircok hikayemiz vardir ve sonları acı ile bitmiştir.senaristi ve yönetmeni kutluyorum ,masalsı gerçeğe yakın portakal bahçesi filmi tadında bir film olmuş.

    • Mutlu son diye bir şey beklenilmiyor zaten, hatta modern filmlerin bir çoğunda ” son” bile yoktur.Evet filmin masalsı bir yani var.

  16. Filmi çok beğendim. İnsanların yazgılarını değiştirmek, bir çıkış yolu bulabilmek için nasıl çırpındıkları çok iyi anlatılmış. Kadını anlattığı kadar erkeği de anlatıyor, o yüzden tamamen kadın hikayesi diyemiyorum. Karakterler gerçekçi ve sıcak bir dille anlatılmış ama bence filmi götüren Veysel ve Reyhan’ın hikayesiydi. Herkesin tartışmasız katıldığı gibi Veysel karakteri çok başarılı, ağızda buruk bir tat bırakmayan iyi hissettiren çok güzel bir filmdi.

  17. Filmi bugün seyrettim. Sanatsal diye adlandırılan bu filmlerde karşı tarafa geçen duygular kişiden kişiye değişen nitelikte. Ucu açık sorulara verilecek yanitlar gibi. Oyuncular çok başarılı. Filmin cekildigi yer oldukça bakir. Köy halkının , okumus birisine bakısı ve onu çok saygıdeğer görmesinin anlamsızlığı. Emeği geçenlere teşekkürler. Ben begendim

  18. Filmi cok beğendim,oyunculuklar muhteşem,mekan ve zaman kavramı olmadığı için masalsı bir anlatım var.Veysel karakteri ne kadar içten ve gerçek.3 kadın da doktor Necatiyi-yaşadıklarına rağmen-adamı sorgulamadan -umutla beklediler.Filmde Havva da cınsel istismara ugramış mı ya da bu kaderi kabullendiği için mi o rüyayı görmüş tam çözemedim.Sevgili admin filmden tek kelime anlamamış insanlara cevap yazarak canınızı sıkmayın,sevgiler.

CEVAPLA

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz