Korsaj / Corsage
Filmde, imparatoriçenin kırk yaşına ışık tutan kamera bize onun sadece karanlığını gösteriyor. Melankolik ve kasvetli durum anlatılan hikayenin sonuna kadar sürüyor; öyle ki nedimeleri bile aynı kederli ifadeyi taşıyor. Macaristan ile Avusturya bağlarını kuvvetlendirmiş olan kraliçe, güçsüz ve sadece kendine odaklanmış bir karakter olarak karşımıza çıkıyor.
Elisabeth’i canlandıran Vicky Krieps çok etkileyici oynamış, ödül alması boşuna değil; hatta rolüne kendini o kadar kaptırmış ki melankolinin dozunu bile kaçırmış diyebiliriz; mimikleri, ifadesi, soğuk duruşu çok gerçek; ancak yüzü ve saçlarının güzelliği ile Avrupa’nın en güzel kraliçesi olan Elisabeth’i tam yansıttığını söyleyemeyeceğim.
İNCE BEDENİYLE AVRUPA’YA SIĞMAYAN İMPARATORİÇE…
Avusturya İmparatoriçesi Elisabeth’ten söz ediyoruz. Lakabı Sissi olan kraliçe 1837’de Almanya’nın Münih kentinde doğdu, 1854 yılında, 17 yaşında Avusturya İmparatoru Franz Joseph ile evlendi ve 1898 yılında Cenevre’de göl kıyısında gezinti yaparken İtalyan bir anarşist tarafından bıçaklanarak öldürüldü. 19. yüzyılın ikinci yarısında Macaristan, Hırvatistan ve Bohemya Kraliçesi de olan Elisabeth neredeyse Avrupa’nın yarısına hakim olurken özgürlük tutkusuna hakim olamıyor ve bir yere sığmıyordu…
Anaerkil dönemden beri; yani ilk çağdan sonra kadın ister imparatoriçe, ister orta sınıf ve küçük burjuva, ister işçi ve köylü sınıfından olsun kendi konumlarına göre özgürlükleri yüzyıllarca kısıtlandı ve özellikle Ortadoğu ülkelerinde hala kısıtlanmaya devam edilmektedir…
Ortaçağ Avrupasında başkaldıran kadın yakılırken saraylarda ise şan ve ihtişam gösterilerinde saray kadınları asırlar boyunca korselere sıkıştırılıp hiçbir şekilde; fiziksel ve ruhsal olarak nefes almalarına izin verilmedi…
Evet “Corsage” işte bu nefes alamama durumuna ilk sahnede dikkat çekiyor. İmparatoriçe banyo yaptığı küvette suyun içerisinde dayanabildiği kadar kendini nefessiz bırakıyor…
Film, Cannes Film Festivali‘nde “Belirli Bir Bakış Ödülü” aldı. Ayrıca Düşes Elizabeth’i canlandıran Vicky Krieps, ”En İyi Kadın Oyunca Dalında Avrupa Film Ödülüne” layık görüldü. Festivallerde yeterince ilgi toplayan film Aralık ayında açıklanan Oscar’ın kısa listesinde de “En İyi Uluslararası Film” yerini aldı. Açıklanacak olan kesin listede “Corsage”ın yer alacağını düşünmüyorum çünkü o listede çok iyi filmler mevcut (sırası geldiğinde bu konudaki görüşlerimi de elbette yazacağım)
ELİSABETH’İ SADECE TAKINTILI VE MELANKOLİK BİR KADIN OLARAK ELE ALMAK ONUN ÖZGÜRLÜKÇÜ VE SANATÇI RUHUNU İNKAR ETMEKTİR…
İmparatoriçe Elisabeth ile ilgili daha önce yine Netflix’te gösterilen “The Empresse” dizisinin eleştirisini yazmıştım. Eleştiriyi yazmadan önce de hakkında epeyce döküman okumuştum. (tamamlayıcı olması açısından o yazıyı da okumanızı öneririm.)
Corsage filmini de iki kez izledim. Fakat içime sinmeyen şeyler vardı; bunun üzerine yaptığım aramalarda Fransız yutup kanallarının birinde “Sissi impératrice, née pour être reine” (İmparatoriçe Sissi kraliçe olmak için doğmuştu) adlı bir saatlik belgeseli izledim (ki kafamda en doğru düşünceyi bu belgeselde buldum) Yine yetinmedim 1955 yılında çevrilen ve başrolünü Romy Schneider’in oynadığı “Sissi” filmi de izledim. Hemen hepsinde farklı bir Sissi gördüğümü söyleyebilirim. Romy’nin canlandırdığı Sissi kocası Franz’a deli gibi aşık, güler yüzlü, naif ve pasif bir karakter, “Corsage”da ise tam tersi asık suratlı, kasvetli, melankolik ve çaresiz bir karakter çiziliyordu. Bana sorarsanız izlediğim belgeselden de yola çıkarak “The Empresse” dizisinin (muhtemelen devamı da gelecektir) daha gerçekçi olduğunu itiraf etmeliyim…
Film, Kraliçenin 40. yaş gününden görüntülerle açılıyor. Tarih Aralık 1877’dir.
Ruhu sıkıştıkça belini de korseyle sıkan ve 45cm’lik bel ölçüleriyle tarihe geçen imparatoriçenin bir yıllık zaman dilimine kamera tutuluyor. Döneme göre 40 yaş ihtiyarlık girişi sayıldığı için güzelliğine düşkün olan kraliçe genç kalmak uğruna her şeyi yapıyor. Anoreksiya eğilimindedir; yemiyor, içmiyor, gülmüyor, hayattan zevk almıyor…
Melankolik, mutsuz; sadece çok sevdiği atlarına koşuyor, eskrim oynuyor bir de yaşadığı cendereden kurtulmak için sürekli seyahatlara çıkıyor…
Sekiz- dokuz yaşında, büyümüş de küçülmüş ve saray terbiyesini hücrelerine kadar benimsemiş olan kızı Valerie ile de sağlıklı bir ilişki kuramıyor. Annesinin mizacına oğlu Rudolf daha yakın ve annenin genetik özelliklerini o almış görünüyor. (Nitekim 1889 yılında annesi hayattayken Rudolf intihar ediyor zaten)
Kısaca imparatoriçenin kırk yaşına ışık tutan kamera, bize onun sadece karanlığını gösteriyor. Melankolik ve kasvetli durum anlatılan hikayenin sonuna kadar sürüyor; öyle ki nedimeleri bile aynı kederli ifadeyi taşıyor. Macaristan ile Avusturya bağlarını kuvvetlendirmiş olan kraliçe güçsüz ve sadece kendine odaklanmış bir karakter olarak karşımıza çıkıyor. Hatta kocası Franz’ın küçük kızı Valery aracılığı ile “babam senin kendine bile bakamayacağını söylüyor anne” derken imparatorun dünya kadar vasıfları olan bir kadını kompleksinden dolayı aşağıladığını mı ima ediliyor yoksa çaresiz kalmış bir kadın görüntüsü mü çizmek isteniyor belli değil. Oysa belgeselinde izlediğim kadarıyla duygulu ve duyarlı olan, hayata gülümseyen, hayatı seven bir yanını inkar etmemiz mümkün değil. Hayattan zevk almasa onca spor, onca geziyi nasıl gerçekleştirirsin, saraydan çıkmayı bile canı istemez…
Yine sanata, bilim ve teknolojiye merakı olan Elisabeth’in bir kitap bile okuduğunu görmüyoruz, asiliğinden ve özgürlük tutkusundan ise neredeyse hiç söz edilmemiş. Düşesin korsesine ve takıntılarına odaklanan film bence senaryoyu sıkıştırmış, tıpkı korseyi alabildiğine sıkan ve belini yara içinde bırakan Elisabeth gibi filmin yönetmenliğini ve senaryo yazarlığını yapan Marie Kreutzer de kraliçeyi bir korseye hapsetmiş…
Film müziğini ve şarkılarını beğendim, Camilla yapmış.
Diğer taraftan yüzyılın sonlarına doğru sinemanın temelini oluşturan hareketli görüntüleri kaydeden Louis Le Prince filme dahil olması ve kraliçenin hareketli görüntülerini çekmesi filmin en pozitif yanlarından biri olmuş. Elisabeth’i neşeli en özgür gösteren de bu karelerdi.
Gece kuzeni ile birlikte gölde dans etmeleri de keza güzel sahnelerdi.
Elisabeth’i canlandıran Vicky Krieps çok etkileyici oynamış, ödül alması boşuna değil; hatta rolüne kendini o kadar kaptırmış ki melankolinin dozunu bile kaçırmış diyebiliriz; mimikleri, ifadesi, soğuk duruşu çok gerçek; ancak yüzü ve saçlarının güzelliği ile Avrupa’nın en güzel kraliçesi olan Elisabeth’i tam yansıttığını söyleyemeyeceğim. Özel yağlarla saçına günde üç saat bakım yaptıran (bakım yaptırırken de zamanı boş geçirmeyen kitap okuyan ve dil öğrenen) kraliçenin saçları Vicky Krieps de güzel örülmüş olsa da kahkülleri dağınık ve koyun yünü gibiydi…
Bana sorarsanız Romy Schneider’in güzelliği ve bakımlı saçları, Vicky Krieps’sin hüzünlü ve melankolik oyunculuğu; Devrim Lingnau’nun asi ve özgür duruşu Sissi’yi ancak yansıtabilirdi…
Birinci Dünya Savaşının Sırbıstan’a savaşa açarak fitili ateşleyen imparator Franz Josef’e gelince onun da tam olarak kişiliğinin yansıtıldığını söyleyemem. Ayrıca imparatoru oynayan Florian Teichtmeister’i de beğenmedim…
VE BUGÜN FİLMLE İLGİLİ SKANDAL HABER!
Yazımızı bugün gazetelere düşen bir skandalla bitirelim. Bu eleştiriyi iki gün önce kaleme almaya başlamıştım (bugün 18 Ocak, son paragrafı da bugün yazıyorum) ve yazımın başında “içime sinmeyen şeyler var” demiştim. Altıncı hissim bazen çok kuvvetli çalışır; ben bile anlayamam. Film iyi veya kötü olabilir yazar, eleştirir geçeriz; fakat filmde rahatsız edici bir enerji geçmişti bana; ne olduğunu bulmak için onca arama-tarama yapmıştım. Nihayet bu satırları yazmadan önce o kötü enerjinin ne olduğu ortaya çıktı. Sıkı durun, bugün “Le Monde”, ”Le Figaro” gibi Fransa’nın ünlü gazetelerine bir haber düştü. (daha doğrusu dün düşmüş, ben bugün gördüm) Uluslararası dalda Oscar’a adaylık konusunda adı geçen “Corsage” filminde Franz Josef’i canlandıran Florian Teichtmeister’in evinde çok sayıda çocuk pornosu materyalleri bulunmuş.(Pédopornographie: le film Corsage,candidat aux Oscars, dans la tourmente après l’inculpation d’un acteur – haberin başlığı) Aynı zamanda komedyen de olan bu şahıs çocuk istismarcılığı ile suçlanıyor ve 8 Şubat’ta yargılanmaya başlayacakmış…
Hadi buyrun, bir kadın filmi olan “Corsage” da biz neyi tartışıyorduk, filme neyin gölgesi düştü…
Burdan yakın!…
Yönetmen / Senaryo : Marie Kreutzer
Görüntü Yönetmeni : Judith Kaufmann
Kurgu : Ulrike Kofler
Müzik : Camille
Oyuncular : Vicki Krieps, Florian Teichtmeister, Katharina Lorenz, Jeanne Werner, Alma Hasun, Manuel Rubey, Finnegan Oldfield, Aaron Friesz, Rosa Hajjaj, Lilly Marie Tschörtner, Colin Morgan, Tamás Lengyel, Alexander Pschill, Raphael von Bargen, Ivana Urban, Regina Fritsch, Stefan Puntigam, Norman Hacker
Avusturya-Lüksemburg-Almanya-Fransa / Tarihi-Biyografi-Dram / 113 Dk.