Merhaba Canım
Aykırı Bir Şairin Portresi…
“… gökteki yıldızlar kadar dizeler yazılsa da
kendime kendimden başka kendim yok…”
“Ben az konuşan, çok yorulan biriyim” der şair Arkadaş Zekâi Özger. Ev hanımı anne ve işçi bir babanın çok sayıda evlatlarından birisi olarak soğuk bir ocak ayında, 1948 yılında dünyaya gelir. “Önce anne doğurur çocuğu acıya, sonra çocuk acıya anneyi ve ölümü” dizelerindeki gibi acılar vardır hep hayatında. Annesi Fahriye’ye çok bağlıdır, çünkü “çocuk annesine yaşar çocukken, anne ise yalnız çocuğuna yaşamaz anneyken.” “Ah Baba niye Baba” diye hayıflanır.
Anne figürü her zaman daha öndedir. Ancak onunla da mısralarında yıllar sonra hesaplaşılır. Bursa Atatürk Anadolu Lisesini bitirir. Sonra Ankara günleri başlar. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Basın ve Yayın Yüksek Okuluna kaydolur. Ve kalabalık yurt odalarında eğitimine devam eder. Politiktir, her eylemde görünür. Arkadaşlarının kaybıyla erken yaşlarında karşılaşır. Çok değer verdiği Hüseyin Cevahir’in kaybıyla yıkılır. Bu kadar politik Arkadaş’ın sanılır ki çok da sosyal olduğu. Fakat bu yanılgılı bir bilgi olur. Arkadaş toplantılarının hep en arkasında, sessizce dinler geleni geçeni. Sadece dinler, nerede ise hiç konuşmaz.
Bu sıska, ayağında çocukluktan kalma bir araz bulunan bu genç, artık gittikçe belirginleşen cinsel kimlik farklılığıyla, politik konuşmaların arasında yadırganmalara sebep olur. Aslında ön ismi, yalnızca Zekâi’dir. “Arkadaş” ismini sonradan edinir. Kimilerine göre, tek arkadaşı Allah’tır, ona atıfla alır bu adı. Hep arkadaş arar. Kimine göre de, “Akdeniz”in de yazarı Panait İstrati’nin romanı “Arkadaş”ından etkilenmeyle edinir bu ön ismi…
Zeki Müren’i Seviniz…
Kendisine “Arkadaş” adını uygun bulan Zekâi Özger’in yirmi beş yaşında cansız bedeninin bulunmasından yaklaşık yarım asır sonra, tüm bu hayat duraklarını ayrıntılı olarak ele alan, edebi yaratıları yadırgansa da cinsel yönelimlerini çokça sezdirmeden ortaya koyan şairin hayat hikâyesi şimdi Ulaş Tosun ve M. Kaan Karataş’ın senaryosu ve yine Ulaş Tosun’un yönetmenliğiyle belgeselleştirildi. Yönetmen Ulaş, 90’lı yıllarda, İstanbul’da öğrenciyken duvarlarda resmini gördüğü şairin eserlerini, ona dair ne varsa okur ve belgesele bu haliyle dönüştürür. Ve bu belgesel ile şairin hayatının çeşitli evrelerinde ve özellikle de öğrenciliğinde yollarının kesiştiği Ahmet İnam, Cavit Kürnek, Eşber Yağmurdereli, Sina Akyol, Tuğrul Eryılmaz, Hüseyin Peker gibi isimlerle ve kardeşi Şükran Tekin’in özel anekdotlarıyla okuyucuya ilk kez bu derece ayrıntıları ile bu aykırı şairi tanıtır.
Belgesel, hem politik kulvarı net bir figürü hem de poem ve estetik arayışındaki bir şairi, cinsel yönelimi nedeni ile dönemin erkek bakışının dudak bükmelerine maruz kalmış en başta “şair” olarak portresini eli yüzü düzgün bir şekilde izleyenin önüne getirmekte. Aristophanes’in oyununu da sergileyen oda tiyatrosu oyunculuğu günlerinden, aktivist dönemine, ardından “Sakalsız Bir Oğlanın Tragedyası” isimli bir şiir kitabının çıkartılmasını istemesinden, ölümünden yıllar sonra başka bir isimle kitabın çıkış hikâyesine, nitelikli dergilerde şiirinin yayınlanmasından, bir arkadaşının şiirinin içinde “merhaba canım” denildiği için editör tarafından şiirinin reddine duyduğu tepkiye yönelik olarak “Merhaba Canım” şiirini kaleme almasına değin önemli duraklar belirgin olarak yer almakta. Üstelik belgesel bunu yaparken, tanıklıklar ile sunulan anlatımlarda, anlatıcıların birbirlerine karşıt düşüncelerinin hemen peşi sıra verilmesi yöntemini benimsemesiyle de izleyiciye bir takdir alanı bırakıyor.
Belgesele de adını veren dizelerinde;
“… Ve bir gün hiç anlamayacaksınız
Güneşe ve erkekliğe büyüyen vücudum
Düşüverecek ellerinizden ve
Bir gün elbette
Zeki Müren’i seveceksiniz
(Zeki Müren’i seviniz)… mısralarıyla, kimliğini ve durumunu netlikle gösterir. Zeki Müren’in toplum nezdindeki meşruluğunu kendisi için de talep eder. Şiiri, dönemin edebi kanonunca yadırganır. Ancak aykırı olmaya devam eder. Yalnızdır ve sadece sevgiye hasrettir. Ne var ki, dizelerinde bahsettiği üzere sevgi ona çok uzaktadır. En sevdikleri arasında İzmirli şair Hüseyin Peker yer alır. Ve sonra ölüm çıkagelir. Henüz 25 yaşındadır. Arkadaş’ın nasıl yaşadığı bilinmediği gibi, nasıl öldüğü de açıklanamaz. Bir gün evden çıkar.
O dönem TRT’de çalıştığından ve katkı sunduğu programı televizyonu olmadığından Zafer Çarşısında izlemek için gider. Ne var ki, kendisinden haber alınmaz. Nasıl öldü? Yanıt yoktur. Üstelik ölüler konuşmazlar ki! Kimilerine göre, 1971 yılında kafasına yediği polis copunun tahribatı iki yıl boyunca peşini bırakmaz ve tıpkı Orhan Veli gibi bir çukura düşer. Kimilerine göre de, inşaat işçileri ile tartışır. Ama tek bir hakikat vardır; o da doktorun dediği gibi “karpuz kendi içini yer ya öyle beyin kendi kendisini yemiştir…”
Sakalım Yok Biliyorum Ama Kötü Değilim…
İlk kez İKSV’de gösterilen elli sekiz dakikalık “Merhaba Canım”, şimdi MUBİ ekranlarında. Son dönemde Leyla Gencer, Metin Akpınar ve bir süre sonra gösterime girmesi beklenen Haldun Dormen, Genco Erkal gibi portre hikâyeciliği janrı günümüzde artık sinemalarda da kendisine yer bulmakta. Bu halkanın bir devamı “Merhaba Canım.” Ancak kimi estetik eksiklikler hemen bu belgeselde de hissediliyor.
Arkadaş Z. Özger’in kısa yaşamından izleri ancak anlatımlardan bulmak bir yere kadar doğal karşılanabilir, ancak bunları kurgunun içinden izleyene yansıtmak eseri daha nitelikli kılabilirdi. Üstelik gücü şiirden ve biraz da müziğe dayamak da mümkündü. Ancak yine de, günümüzde artık eserleri kolaylıkla bulunabilen, genç kesim tarafından da hak ettiği ilgiyi gören, nefreti öksüz bırakan diye tariflenen şairin acı dolu, kısa yaşantısını öğrenmek bakımından önemli bir çalışma var önümüzde: “Merhaba Canım”
Yönetmen : Ulaş Tosun
Senaryo : Ulaş Tosun, M. Kaan Karataş
Kurgu : Burak Dal
Oyuncular : Arkadaş Z. Özger, Ramiz Bilgin, Sina Akyol, Bilgin Alanbey, Suat Çelebi, M. Savaş Dizdar, Tuğrul Eryılmaz, Akın Evren, Ahmet İnam, Ertuğrul Kürkçü, Cavit Kürnek, Hüseyin Peker, Ahmet Saka, Şükran Tekin, Ziya Temeltaş, İsmet Tokgöz, Eşber Yağmurdereli, Necla Zarakol, Halit Özboyacı, Ali Özpalanlar
Türkiye / Belgesel-Biyografi / 58 Dk.