Büyük bütçeli bir ‘B Movie’!
Zack Snyder, özellikle son 15 yıldır sinema dünyasını ‘kasıp kavuran’ DT Comics uyarlamalarının birçoğunda yönetmenlik koltuğunda oturmuş bir isim…
Kendisinin son halini verdiği ‘Justice League’ filmi, halen pandemi nedeniyle ‘rafta’ beklerken, Hollywood sineması tarafından 10 senedir ‘gömülü’ bırakılmış bir projeyi hayata geçirerek seyirci karşısına çıkıyor. Birçok finans ve zaman engellerine takılan ‘Army of Dead’ filmi aslında 2004 yılından beri çekilmesi beklenen bir yapım. Snyder zaten bu türün kesinlikle yabancısı değil. Daha önce, 2004 yılında ünlü yönetmen Romero’nun klasiği ‘Dawn of the Death/Ölülerin Şafağı’nın remake’ini yaratmıştı.
Yaşadığı trajik olaydan (kızının intiharı!) tam 18 sene sonra, yönetmenin ‘gün yüzüne’ çıkan ilk filmi ‘Army of Daeth’ çok işlenilmiş bir ‘Zombie’ filminin bir ‘yeniden doğuşu’ iddiası taşımasına rağmen bizce ne yazık ki sadece bu türün ‘sönüşünü’ hatta belki biraz ağır olacak ama ‘çürümesini’ temsil ediyor!
Gelecekteki dünyada bir ‘zombie’ ordusu Las Vegas şehrini ele geçirmiştir ve bu şehir karantinaya alınmış, sınırları kapatılmıştır. Şehrin ordu tarafından bombalanıp ‘haritadan silinmesine’ günler kala, zengin bir iş adamı şehirde bir kasada kapalı kalan çok yüklü bir parayı geri almak için bir grup ‘paralı askeri’ görevlendirir. Zamanında orduda büyük başarı göstermiş ama artık bir ‘fast food’ lokantası işleten Scott Ward ve onun kurduğu bir ekip, zombielerin kaynadığı bu tehlikeli şehre girmeye karar verir…
Hikayenin kronolojisindeki çatlaklar…
Aslında ‘Ölüler ordusu’ açılış sekansını bir tarafa koyarsak, nasıl bir tür yapım olduğunu açıkça belli ediyor: Romero sinemasına ‘selam çakarak’ zombie’leri korkutmak için kullanmaktan ziyade, onları gırgır, tempolu, bol dövüşlü, eğlenceli ve ‘gore’ bir macera filminin içine serpiştirerek türe yeni bir soluk getirmek. Bu açıdan bakarsak ‘dürüst’ sayılabilecek olan film, olayın ‘komedi’ daha doğrusu ‘mizahi’ yanını yeni saysak bile (ki değil!), hikayesindeki ve karakterlerindeki ‘bulanıklık’ ve ‘tekdüzelik’ yüzünden seyirciyi yarı yolda bırakıyor.
İlginç olabilecek bir hikayeyi kronolojik olarak anlatmadaki becerisizlik burada (olumsuz anlamda) şaşırtıcı boyutlara ulaşıyor. Karakterler eylem açısından doyurucu olsa da, insani yönleri açısından ‘anlaşılmaz’ duruyorlar, vicdani ve ahlaki yönleri birkaç diyalogla ‘geçiştirilmiş’ gibi duruyor.
Bu bol aksiyonlu ve kanlı ‘pop-corn’ filmi, eğer yönetmeni ‘eğlenceli’ görüntüsünün altında daha derine inen bir ‘aile dramını’ da anlatmak iddiasında olmasıydı daha ‘hazmedilebilir’ olurdu. Oysa filmin senaryosundaki zayıflık ve oyuncuların kapasitelerinin sınırlı olması bunu önlüyor.
Örneğin Scott karakterinin baş etmek zorunda olduğu (biraz bulanık da olsa) üç travması var: ilk olarak bir zombie’ye dönüşen eşini (!) ve kızının annesini öldürmek zorunda kalmış. Ardından bu trajik olayın acısını unutmak için kızından uzaklaşmış. Son olarak da bu yüzleşmekten kaçtığı ve unutmak istediği korku ile para yüzünden tekrar karşı karşıya gelmek zorunda kalıyor. Başkaraktere bir boyut katmak için eklenen bu özellikler, filmin ‘trash’ tarzı, kanın ‘su gibi’ aktığı, zombie istilası sekansları arasında nerdeyse birer ‘şaka’ gibi duruyor. Bu durum, özellikle yönetmenin, başkarakterinde kendisinin da yaşadığı acıları yansıtmak istediğini düşününce daha da üzüntü verici…
İki görevi üstlenmek…
Filminin senaryosunu Shay Hatten ve Joby Harold’la birlikte imzalayan Snyder aynı zamanda görüntü yönetmenliği görevini de üstlenmiş. Yönetmenin kendi görevi dışında bu ‘kasketi’ takması, görsel yapıdaki becerisi (daha önceki filmlerinde) göz önüne alındığında kamera açısından ilginç deneyimler ve kadrajlar müjdeliyor. Ne yazık ki filmin bütünü ciddi anlamda kontrast, ‘yükseliş’ eksikliği çeken ve post prodüksiyon esnasında gereksizce ‘kesilip biçilmiş’ olduğu belli olan, ‘tatsız tuzsuz’ ve ruhsuz bir görüntü altında ezilmiş gibi duruyor.
Görüntülerindeki dijital ‘bulanıklığı’ abartarak, lens oyunlarını ve arka plan ‘devrilmelerini’ saklamak isteyen yönetmen belki de böylece hikayenin dramatik yanına biraz dinamizm katmak istiyor. Ama elde ettiği sadece bütünün yapaylığını arttıran bir sonuç oluyor.
Bütün bunların yanında Snyder, dram yanında fazla zaman kaybetmediğinde filmin seviyesini biraz yükseltmeyi başarıyor. Başta gerilimli olduğu kadar merak uyandırıcı bir sekansla açılan ‘Ölüler Ordusu’ seyirciler kadar film karakterlerinin de ciddiye almadıkları bir hızla ve şiddetle devam ediyor.
Başkarakterlerin abartılı oyunları, kadın oyuncuların çoğunun Rodriguez filmlerinden çıkmış gibi erkeksi ve ‘belalı’ olması, hikayede iyi ve kötülerin akıbetinin belli olması, filmin ‘çılgın’ temposuna kendimizi kaptırdığımızda çok rahatsız etmiyor.
Özellikle son çeyreğinde biraz ‘uyanan’ yönetmen heyecanlı sahneler, ciddi kesmeler ve ‘can yakan’ gore sekanslar sunarak daha da vitesi yükseltiyor. Bu, belki filmin bütünündeki hataları örtmüyor ama bir şekilde sonucun bir fiyasko olmasını önlüyor. Başka bir deyişle Snyder ‘gemisini limana yanaştırmayı beceriyor!’ … Batmadan…
Yönetmen : Zack Snyder
Senaryo : Zack Snyder, Shay Hatten, Joby Harold
Görüntü Yönetmeni : Zack Snyder
Kurgu : Dody Dorn
Müzik : Junkie XL
Oyuncular : Dave Bautista, Ella Purnell, Matthias Schweighöfer, Hiroyuki Sanada, Ana de la Reguera, Omari Hardwick, Theo Rossi, Huma Qureshi, Samantha Win, Michael Cassidy, Tig Notaro, Nora Arnezeder
ABD / Aksiyon-Suç-Korku / 100 Dk.