Ren Altını / Rheingold

Fatih Akın sinematografisinin en iyi filmlerinden birisi olmaması ve uzun süresi içinde birçok zaafları barındırmasına rağmen yine de Avrupa’da tutunmaya çalışan birinin gel-gitli yaşam öyküsünü izlemek fena bir fikir değil.

OrtaKoltuk Puanı:

 

Ya Hep Ya Hiç…

7 Temmuz’da vizyona girecek Fatih Akın’ın son filmi “Ren Altını”, ünlü yönetmene göre kendisini çekim sürecinde en çok zorlayan film olmuş. Bir taraftan yer yer yaşadığı ırkçılık sorunu nedeniyle mekân bulmakta zorlandığını öte yandan da çekim sırasında çok sevdiği babasını kaybettiğini belirtiyor. Film zaten bu nedenle bitiş jeneriğinden de anlaşıldığı üzere babasına ithaf ediliyor.

Yapımın ismi Richard Wagner‘in librettosunu yazdığı ve bestelediği “Nibelung Yüzüğü” epik dörtlüsünün birinci kısmından geliyor. Altını alıp kaçma kısımları ile finalindeki alegorik yönüyle film, zaman zaman destanın bazı ögelerini izleyene yansıtıyor, bunu film boyunca yer yer görmek mümkün. Film, gangsta rapçi Giwar Hajabi’nin ya da daha çok bilinen ismi ile Xatar’ın otobiyografik romanı olan Alles Oder Nix (Ya Hep Ya Hiç)’ten uyarlama.

Çete Üyeliğinden Rap Yıldızlığına Uzanan Dönüşüm…

İsmi Kürtçe “tehlike” olarak çevrilebilecek Xatar ya da Giwar Hajabi‘nin (Emelio Sakraya) gittikçe suç örgütlerine bulaşan ve sonrasında müzik tutkusuyla önemli bir rap sanatçısı olma hikâyesi kendi ağzından aktarılıyor. Giwar aslen İran Kürtlerindendir. Babası ve annesi Humeyni öncesinde çok önemli klasik müzik icracılarındandır. Babası müzikal olarak Acem ezgileri ile Batı formlarını başarısıyla oksidental tarzda sentezlemesi ile tanınır. Ancak İran’da rejim değişince aile kendisine yeni bir yurt arar. 1982 İran-Irak savaşı ile bu yeni ülke Irak olsa da burada da Humeyni ajanı suçlaması ile karşılaşırlar ve işkencelerin eksik olmadığı cezaevine düşerler.

Bu sırada Giwar da doğmuştur ve aile önce Paris’e ardından ise Bonn’a yerleşir. Babası oğlu Giwar’ın da müzikle ilgilenmesini ister. Ve yıllar geçtikçe Giwar da iyi bir piyanist olur. Aile için kırılma noktası babanın evi terki ile olur. Fakat buraya kadarki kısımlarda üzülerek belirteyim ki çok karikatürize bir anlatım tarzı benimsenmiş. Hele hele baba neden aileyi bir anda tam da konser verebilecek bir konuma yeniden gelmişken ve kızı ile oğluna sevecen müşfik bir baba iken terk ediyor bunu anlamak mümkün değil. Sonrasında Giwar gittikçe uyuşturucu sektörüne girer.

Özellikle Uğur Yücel’in başarıyla canlandırdığı arkadaşı Miran’ın amcası Kertel’in yardımıyla artık Almanya’nın önemli bir yeraltı üyelerinden birisi olur. Ancak onun kötü şöhreti ile dünyaca tanınmasına vesile olan olay Kertel’e borcunu ödemek için polis kılığında altın hırsızlaması olur. Sonrasında Irak’a kaçış, Almanya’ya iade ve yargılama sonrasında cezaevinde bu kez sanatı ile ünlü birine dönüşme süreci otobiyografik bir dille anlatılıyor. Bu süreçte komşu kızı Şirin (Sogol Faghani) ile olan sorunlu ilişkisi de yan fon olarak yansıtılıyor.

Uzun Süreci Aktarmada Yalpalı Bir Anlatım…

Gerçeğe bazen kurmacanın da eklendiği bu otobiyografik film Giwar’ın doğumu öncesinden ünlü birisine dönüşmesine kadarki çok uzun bir süreci ele alıyor. Film İran’dan, Irak’a, Paris’ten, Köln’e, Duesseldorf’a, Bonn’dan Amsterdam’a geniş skaladaki bir coğrafyayı daha çok kolaj tarzı yüzeysellikle veriyor. 2,5 saate yakın aktarılan bu yaşam dizininde maalesef tüm aşamalar başarıyla önümüze serilmiyor. Özellikle çok karikatür kalan baba ve ailesinin çeşitli ülkedeki zorlukları etkili bir anlatıma kavuşmuyor.

Fatih Akın merceğini politik hatta kaydırdığında aslında örneğin daha apolitik yönleri olan “Duvara Karşı” gibi yapımların etkileyici dilini bulamıyor. Bunu özellikle büyük iddialı ama başarısız 2014 yapımı filmi “The Cut / Kesik” de görmek mümkün. Sanırım çok uzun süreci anlatan yapımlar çekim aşamasında Fatih Akın’ın konsantrasyonunu zorluyor. Underground ve getto kısımları çok daha başarılı aktarma yeteneğine sahip Akın. Müziğin ve kameranın birbirine eşlik ettiği kısımlar da Fatih Akın’a yakışıyor. Ren Altını’nın finali de biraz hızlı geçiştiriliyor. Özellikle Irak bölümleri ve yargılamalarda bu durum daha belirgin. Ve Ren Altın’ı miti daha etkili şekilde bağdaştırılabilirdi bence. Tüm bunlara karşın Uğur Yücel’in mafya liderini canlandırdığı kısımlar, Giwar’ın gençliğine hayat veren yine kendisinin de müzikal kariyeri bulunan Emelio Sakraya’nın etkili performansı ile altın çalma bölümleri oldukça etkileyici…

Fatih Akın sinematografisinin en iyi filmlerinden birisi olmasa ve uzun süresi içinde birçok zaafları barındırsa da yine de Avrupa’da tutunmaya çalışan birinin gel-gitli yaşam öyküsünü izlemek fena bir fikir değil. Fatih Akın’ın merakla beklenen son filmi “Ren Altın”ı 7 Temmuz’da sinemalarda…

Yönetmen / Senaryo : Fatih Akın

Görüntü Yönetmeni : Rainer Klausmann

Müzik : Ralf Kemper, Xatar

Oyuncular : Emillio Sakraya, Mona Pirzad, Hussein Eliraqui, Julia Goldberg, Sogol Faghani, Uğur Yücel, Karim Güneş, Doğa Gürer, Samir Jebrelli, Minú Köchermann, Kazım Demirbaş, Ilyes Moutaoukkil, Uwe Rohde

Almanya / Biyografi-Müzik / Dram / 138 Dk.

CEVAPLA

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz