Santimental Value / Duygusal Değer
GERGİN BİR BABA-KIZ İLİŞKİSİ
Büyük Ödül Joachim Trier’in “SENTİMENTAL VALUE” filminin
Duygusal ve inişli çıkışlı bir baba-kız ilişkisini filmin merkezine yerleştiren Trier, terkettiği ailesiyle sorun yaşayan bir babanın psikolojisini inceliyor. Trier’in başarısı bütün karakterlerine eşit mesafede durup, kendilerini ifade edebilecekleri diyaloglar yazmasından geliyor.
Joachim Trier’in “Duygusal Değer / Sentimental Value”su Altın Palmiye Ödülü için 78. Festivalin en önemli 3- 4 adayından biriydi. Ancak yaptığı açlık grevinden sonra ülkesi dışına çıkmasına müsaade edilen Jafar Panahi’nin Cannes’daki varlığı, ödül listesinin dengesini değiştirdi. İranlı ustanın Paris’te yaşayan kızının yanına gidip konforlu bir hayatı reddederek ülkesine dönüp demokrasi mücadelesini sürdüreceğini, ödenecek bedelleri karşılamaya hazır olduğunu açıklaması, Cannes’da herkesi olduğu gibi jüriyi de etkiledi. Yıllarca demir parmaklıklar ardında ve ev hapsinde baskı altında tutulan, sinemanın önde gelen özgürlük savaşçısının, Berlin’den sonra Cannes’da da en büyük ödülle taçlandırılması kaçınılmazdı. Norveç filmi yarışmanın 2.liği sayılan Büyük Ödüle kaydırıldı.
“Sentimental Value”da inişli çıkışlı ve gergin bir baba- kız ilişkisini filmin merkezine yerleştiren Joachim Trier, terkettiği kızlarıyla sorun yaşayan bir babanın psikolojisini derinlemesine inceliyor. Milenyum kuşağının bunalımını konu alan film, iletişim kuramayan babalar, kızlar, ayakta kalmak için çaresiz bir çabayla sanata sığınmak gibi güncel sorunlara ışık tutuyor. Film, sanatçıları çevrelerindeki insanları ihmal etmeye iten benmerkezciliği, sevdiklerimizle iletişim kurmanınn zorluğunu, hatta ifade ettiğimiz olumlu ya da olumsuz fikirlerin yarattığı neticeleri gözlere seriyor.
İnsan ilişkilerini otopsi masasına yatıran Norveçli ustanın başarısı, bütün karakterlerine eşit mesafede durup, kendilerini doğru ifade edebilecekleri incelikli diyaloglar yazabilmesinden geliyor. Trier ve fetiş senarist ortağı Eskil Vogt yazdıkları gerçekçi, samimi, içten, diyaloglarla filmin tüm karakterlerine sempati duymamızı sağlıyorlar. Filmin insanın içini ısıtan, unutulmaz duygu yüklü sekansları var.
HALININ ALTINA SÜPÜRÜLEN TRAVMALAR
Filmin baş kahramanları, ünlü yönetmen bir baba, biri tiyatro oyuncusu, diğeri tarihçi 2 kızı. J. Trier – E. Vogt ikilisi kariyerleri boyunca yaptıkları işbirliğinde, senaryolarında dürüst, zengin, çok incelikli karakter tahlilleri yapmayı bu filmde de sürdürüyorlar. İzleyici başta iyi bir aile reisi olmayı başaramamış baba Gustav’a (Stellan Skarsgard) kızıyor, ancak kızları Nora (Renate Reinsve) ve Agnes’e (İnga İbsdotter Lilleaas) sevgisiz yaşamaktan mutsuzluğunu dile getirirken, izleyici taraf değiştiriyor. Gururunu çiğneyerek çektiği vicdan azabını samimi bir şekilde itiraf eden yaşlı adama, acılar yaşattığı kızları bile acıyor. Evli ve çocuklu bir kadın olan Agnes babasını affetmeye daha yakın olduğu için hoşgörülü davranabiliyor.
Annelerinin kaybıyla sarsılan 2 kızkardeşin, uzun süredir hayatlarında olmayan babaları, annelerinin ölümünün ardından bir anda eve döner. Babaları onlarla ilgilenmek yerine, tercihini yapacağı filmlerle ün sağlamak doğrultusunda kullanmıştır. Unutulmuş bir figür olan Gustav kariyerini canlandırmak için intihar eden annesinin yaşamını konu alan bir otobiyografik filmi çekmek istemektedir. Bir zamanların saygın yönetmeni Gustav, sinemaya dönüşünü sağlayacak bir filmin senaryosunu yazmıştır ve başrolünü kızı Nora’nın oynamasını talep etmektedir. Teklif anında kesin bir dille reddedilir. Gustav, Fransa’da olduğu sırada ünlü bir Hollywood yıldızı olan Rachel Kemp (Elle Fanning) ile tanışır ve kendisini filminde rol almaya ikna eder. Norveç’te filmin çekimleri başlayınca, Gustav bunun kızlarıyla arasını düzeltmek için bir fırsat olarak kullanmak ister. Ancak film, büyükbabadan kalma, Nora’nın yaşamakta olduğu evde çekileceği için aile evindeki acı dolu anlar, geçmişte halının altına süpürülen travmalar yeniden su yüzüne çıkar. Rachel senaryo çalışması yaptığı evde huzursuzluğunu belli eder, rolün içine girmeyi başaramadığını itiraf eder. Çok zeki bir kadın olan Rachel, Nora için yazıldığını anladığı rolü oynamayacağını Gustav’a söyler.
Dürüst bir insan olan Rachel “sen beni kızının kişiliğine sokmak için zorluyorsun” deyince Gustav yıkılmıştır. Planı işlememiş, yenilgiyi kabullenmiştir. Çaresiz kalan Gustav kızlarına yakınlaşmak için çaba sarfeder, sevgisiz bir hayat yaşadığını itiraf eder. Nora yeni oyunundaki başarısıyla kariyerinin zievesindedir. Ama babasının oyunun prömiyerine gelmediği için huzursuzdur. Agnes babasının güvenilmez biri olduğunu samimiyetle söyler. Ancak “babam bu rolü sırf seni düşünerek yazdı” diyerek kızkardeşini yumuşatmaya çalışır. 2 kardeş bu vesileyle geçmişleriyle yüzleşme fırsatını bulur. Bu aile dramasındaki 2 kızkardeşin birbirini sevip, birbirlerine bağlılığını sürdürdüklerini görürüz. Ancak film projesi tüm ailenin hayatını altüst etmiş, herkesi huzursuz etmiştir. Renate Reinsve canlandırdığı Nora karakterini şöyle tanımlıyor : “Kariyerine odaklanabilmek için omuzlarına öyle bir yük yüklüyor ki, yaşatısını normal bir şekilde sürdürmesi zorlaşıyor. Kendini ifade etmenin tek yolu tiyatro sahnesinde olmak ve sanatını icra etmektir”. Filmde 2 kızkardeşin hayatlarını kurmadaki tercihlerinin o kadar farklı olması, kişiliklerinden mi yoksa geçmişte evlerinde yaşananlardan mı kaynaklandığı sorusu izleyicinin aklına takılıyor.
SANATIN İYİLEŞTİRİCİ GÜCÜ
Film, Gustav karakteri üzerinden narsistik bir yönetmenin ailesiyle olan karmaşık ilişkisini ve sinema aracılığıyla geçmişle yüzleşme çabası ironik bir dille ele alıyor. Film sinema tarihine göndermelerle dolu bir anlatım sunuyor. “Sentimental Value”da Trier, önceki filmlerinden daha içe dönük ve duygusal bir tonla, aile içi dinamikleri ve kuşaklar arası travmaları incelikle işliyor. Sanatın iyileştirici gücünün etkileyici portresini sunan film, gerçekçilik ile fantaziyi ustalıkla harmanlamasıyla izleyiciye unutulmaz bir deneyim yaşatıyor. Trier’in kopyası olmasa da Gustav karakteri, 2 çocuk babası olan yönetmenin yaşadığı sorunları yansıtıyor. Verdiği röportajda Trier : “Filmim baba ile kızları arasında başarısız bir aşk hikayesi, imkansız bir ilişkinin etüdü. Yine de birbirlerine çok benziyorlar, sanatsal yaratımla beslenen bir evde bir araya gelebiliyorlar.” Yoğun ilişkilerin yaşandığı bu filmde Joachim Trier ilk kez Stellan Skarsgard ile işbirliği yapıyor.
2 kardeşi, Norveçli aktris İnga İbsdotter Lilleaas ile “Oslo 31 Ağustos” filmindeki küçük rolünden beri yönetmene sadık kalan, “Julie”de oynayan Renate Reinsve canlandırıyor . Bu olağanüstü oyuncu, doğuştan gelen rahatsız edici bir korku ve kaygı yaşayan Nora karakterine kattığı derinlik, müthiş yeteneği ve perdeyi aydınlatan tebessümüyle tam puan alıyor. Agnes’i oynayan vatandaşı Lilleaas ondan aşağı kalmıyor. İsveç sinemasının en ünlü aktörlerinden, Lars Von Trier’in fetiş oyuncusu Stellan Skarsgard nüanslı oyunculuğuyla, tecrübesi ve yeteneğini gözlere seriyor. Skarsgard’ın 8 çocuğundan 4’ü sinema kariyeri yapıyor. 3 dev oyuncunun yanında ezilmeyen performansıyla Elle Fanning, “Sentimental Value”yu Cannes ana yarışmasının en iyi oyuncu kadrolu filmi yapmaya katkı veriyor. “Dünyanın En Kötü İnsanı” filminde Trier ile başlattoğı beraberliğini bu filmde de sürdüren Danimarkalı ünlü görüntü yönetmeni Kasper Tuxen, tamamına yakını iç mekanlarda geçen filmdeki başarısıyla yönetmenin mizansenine katkıda bulunuyor. Kamerasıyla taradığı aile evi filmin önemli bir kahramanı halini aliyor.
Yazımı, 1974 Danimarka doğumlu Norveçli yetenekli yönetmen, senaryo yazarı, yapımcı Joachim Trier’in kariyerinde kısa bir gezintiyle bitireceğim. 2. filmi “Oslo 31 Ağustos / Oslo 31 August” (2011), Louis Malle’in 1963 tarihli başyapıtının remake’iydi. Filmde, 30 Ağustos’ta uyuşturucu bağımlılığında kurtulmaya çalışan Anders bir iş görüşmesi için başkente gider, arkadaşını ziyaret eder, film 31 Ağustos’ta biter. Bu psikolojik drama Cannes’ın Belirli Bir Bakış bölümünde yer aldı. 4 yıl sonra Sessiz Çığlık / Lauder Than Bombs” aynı yarışmanın ana bölümünde gösterildi. Bu psikolojik drama odağına, bir baba ve parçalanmış aileleriyle 2 oğlunu alıyordu. “Thelma” (2017), kafası karışık bir dindar kız ile kendisine aşık olan bir kadının arkadaşlığını anlatan bir psikolojik dramaydı.
“Dünyanın En Kötü İnsanı / The Worst Person İn The World” (2021), 30 yaşındaki Julie’nin fırtınalı aşk hayatını anlatan bir romantik komediydi. Bu rolde Renate Reinsve Cannes’da En İyi Kadın Oyuncu Ödülü’nü kazanmıştı. 2 Oscar Ödülü’ne aday olan film ile Trier- Vogh ikilisi En İyi Senaryo Oscar’ı için yarışmıştı. Kariyerinin 6. uzun metrajlı, Bergman sinemasının referanslarının izine rasladığımız filmi “Sentimental Value”, bir ailenin iç dünyasına odaklanan zarif, hassas, şiirsel, hüzünlü, esnek, derinden etkileyici bir sosyal komedi- drama olarak, 2025’in en kaliteli filmlerinden biri olmaya aday.
Yönetmen : Joachim Trier
Senaryo : Joachim Trier, Eskil Wogt
Görüntü Yönetmeni : Kasper Tuxen Andersen
Oyuncular : Stellan Skarsgard, Renate Reinsve, İnga İbsdotter Lilleaas, Elle Fanning, Anders Danielsen Lie, Lena Endre, Jesper Christensen, Catherine Cohen, Anders Danielsen Lie
Fransa, Norveç, Almanya, İsveç, Danimarka / Dramatik Komedi / 132 Dk.