Umami

Gastronomi dünyasının perde arkası

“Umami” birçok yönden benim keyif aldığım bir film oldu. Başrol oyuncularından diğer oyunculara kadar herkes üzerine düşeni fazlasıyla yerine getirmiş ve kast seçimi tabiri caizse yerini bulmuş. Bu filmle, kapalı bir mekân olan restoranda kamerayla birlikte koridorlar arası hareket ediyorsunuz ve kendinizi akışa bırakıyorsunuz. Bir izleyici olarak sonu beni tam tatmin etmese de, yemeklerin hazzı ile filmin hazzının birleştiği yerde, filmi izlenmeye değer buluyorum.

OrtaKoltuk Puanı:

 

Hikâye

Yönetmenliğini, ulusal / uluslararası festivallerde ödüller toplayarak ve şimdiden sinemada adını duyurmayı başararak gelecek vaat eden Emre Şahin’in, senaristliği ise yeni nesil yazarlardan Çağlar Can Cengiz’in üstlendiği, Disney+’ın orijinal filmi “Umami” 12 Şubat itibariyle platform üzerinden yayına girdi. Filmin başrollerini Burak Deniz ve Öykü Karayel paylaşırken, kadrosunda Osman Sonant, Onur Ünsal, Ulvi Kahyaoğlu ve Nergis Öztürk gibi başarılı oyuncular yer alıyor. Filme geçmeden önce, 2021 yapımı “Boiling Point” isimli filmin uyarlaması olduğundan bahsetmek gerekiyor. Ne yazık ki 2021 yapımı bu filmi henüz izlemedim ve film hakkında söyleyeceklerim bir kıyaslama imkânı vermeyebilir. Uyarlama olan “Umami”, sinemada gastronomiye meraklı kesimin ilgisini çekmeye hazır. Daha önce mutfakla ilgili çekilmiş; Lasse Hallström’un 2000 yapımı “Çikolata”, Fatih Akın’ın 2009 yapımı “Aşka Ruhunu Kat” ve Anh Hung Tran’ın 2023 yapımı “Şeflerin Aşkı” filmlerini izlemiş ve beğenmiş birisi olarak, “Umami” ye rastladığımda şans vermekte tereddüt etmedim, iyi ki de öyle yapmışım.

Film, Sina Bora’nın (Burak Deniz) hem şefi hem ortağı olduğu ve birkaç ay önce açtığı lüks bir restoranda, stresli geçen bir akşam zamanı diliminde, personellerin kendi aralarındaki ilişkilere ve müşterilerle olan ilişkilerine odaklanıyor. Denetimle başlayan günün devamındaki müşteri yoğunluğu ve bu yoğunluğun altından kalkmaya çalışırken yaşananlar filmin temasını oluşturuyor. Başarılı bir şef olduğuna dair süreç içerisinde fazlasıyla ipucu verilen Sina Bora’nın filmin başındaki işe geç kalmış, dizorganize, alkol problemli, kaygılı, kaçıngan ve düşünceli hali ise filmin devamı ve akşamın nasıl geçeceği açısından fikir veriyor.

Kalp rahatsızlığı sebebiyle babası acil bir ameliyata alınan fakat restoranda olmayı tercih eden Sina Bora’nın şahsi yaşamındaki zorlukların iş yaşamındaki perdesine yansıyan gölgeler azımsanacak gibi değil. O an olması gereken yerde olup olmadığını sorgulamanın verdiği kafa karışıklığı ile günü kotarmaya ve denetiminden ceza almak, ceza bedelinin İşletme Müdürü’nün talimatıyla maaşından kesilecek olması, yeni başlayan personellerin tecrübesizliği ve işe gelmeyen personeller gibi yoluna çıkan krizleri aşmaya çalışan şef Sina Bora’nın bu mutfağı idare etmesi kolay gözükmüyor. Tek mekanda ve gerçek zamanda çekilen bu filmde, restoranda kaosun fırtınası esiyor ve bu fırtınadan personel ekibinin ve dolayısıyla Sina Bora’nın sağ çıkıp çıkmayacağı sorusu akılları meşgul ediyor. Film, olağan akışı içerisinde ve karakterlerinin önceden pozisyon almışlığının verdiği doğallıkla, gerilimine rağmen izleyicisine görsel bir keyif yaşatıyor.

İş-Aile Yaşamı Dengesi

Filmin detayına girmeden, Sina Bora’nın restoranın yoğun akşamı öncesinde babasının ameliyata gireceği haberini almasına ve bu haberi almışlığı ile akşamı geçirecek olmasına değinmek istiyorum. Ortama dahil olan bu yeni verinin Sina Bora’nın konsantre ve dikkat matriksi üzerinde yarattığı olumsuzluğun önemsenmeye değer bir yanı var. Yoğun tempolu, uzun çalışma saatlerine yayılan ve büyük bir ekibi yönetmesini gerektiren bu iş; kısa süre önce restoranı açmak için aldığı yüksek miktarda borçlar ve mutfağın doğasından anlamadığı halde ortak olmak zorunda kaldığı işletme müdürünün üstenci tavrı göz önünde bulundurulduğunda, Sina Bora için riske atılamayacak kadar kıymetli. İhtiyaç duydukları anda ailesinin yanında olamayan ya da ailesinin bu sürecine dâhil olmakla ilgili dahi tereddütleri bulunan şef, iş yerinde olmayı tercih etmesinin getirdiği sorumluluğu üstlenmekte zorlanıyor.

İşi ile ailesi arasında ikilime düşmesi ise, o an bulunduğu yere yani restorana ait hissetmesinin önünde engel teşkil ediyor ve iş yerindeki sorumluluklarını yerine getirmesi imkânsızlaşıyor. Aldığı karar, omuzlarına bir yük olarak yerleşirken, Sina Bora’nın bu yükü şeffaf olarak paylaşmadığını ve babasının durumunu iş yerindeki çalışanlarından sakladığını fark ediyoruz. İş-aile yaşamı arasındaki denge, şefin deneyimlediği akşamın ışığında gözetilmesi gereken bir konu olarak biz seyircilerin önüne çıkıyor.

Müşteri Profilleri

Restoranın işlek saatlerinin başlamasıyla birlikte, gözler yavaş yavaş restoranın masalarına çevriliyor. Toplumun küçük bir örneklemi olarak, farklı müşteri profilleri masalara yerleşiyor. Masalarda, siparişini vermekte yavaş davrananlar, masa içindeki diyaloglara garsonların şahit olmasını içten içe arzulayanlar, pirzolanın pişmişlik derecesi üzerinde şefle uzlaşamayanlar, tek bir garsona bağlılık geliştirenler, sevgilisine evlilik teklif etmek isteyenler, menünün dışında yemek siparişi vermeye çalışanlar ve en önemlisi eskilerin ünlü İtalyan şefi şimdilerin tv programcısı/yazarı Zengo (Osman Sonant) var. Zengo, antagonist bir karakter olarak restoranın gizli yatırımcısı sıfatıyla, filmin geneline yayılır şekilde Sina’yı baskısı altına alıyor ve oldurulası güç tekliflerle ve ithamlarla çıkmaza sokuyor.

Sipariş verme davranışı ve bu esnada garsonla arada geçen diyalog, müşterilerin ruhuna ve kişiliklerine ilişkin çok şey söylüyor. Tek bir davranışın, bir tutumun ve bir yaklaşımın birey hakkında verdiği fikir şaşılası derecede fazla. Eşsiz ve benzersiz müşteri profilleri arasında gezinen garsonların, bu profillere uygun eşsiz ve benzersiz uyumlanmaları şart oluyor. Sabırların sınandığı ve gerilimin anbean yükseldiği masalarda sesler ister istemez yükseliyor.

Kol Kırılır Yen İçinde Kalır mı?

Film çerçevesinde, şef Bora Sina’nın ekibi ve işletme müdürü Cengiz’in servis ekibi bir aile izlenimi veriyor. Restoran ekibi ailesinin bireyleri arasındaki zaman zaman çatışmalı ve koalisyonlu sahneler filmde büyük yer kaplıyor. Aile içinde yaşananlar ise müşterilerden gizlenmek durumunda kalınıyor. Özellikle, işletme müdürü Cengiz (Ulvi Kahyaoğlu) ile Melis (Öykü Karayel) ve Sina Bora ile yardımcı şef arasında çeşitli sebepler üzerinden gelişen kavgalar tansiyonun yükselmesine neden oluyor. Böylelikle, restoranın kolu kırılıyor ama yeni içinde kalıyor ve müşterilere sunulan şatafatlı görüntüye zeval getirilmiyor.

Restoran ekibinin bir aile kavramı olarak kabul edilebileceğinin altında yatan bir diğer faktör de Sina Bora ile Melis karakterleri arasındaki ilişkinin boyutu. Şefin her zorlanışında, her eksik kalışında, her desteğe ihtiyaç duyuşunda Melis şef orada. Melis’in varlığının verdiği güven, Sina Bora’nın avantajına değil dezavantajına işliyor. Melis orada olduğu için, Sina bireyselleşemiyor, ayrışamıyor ve sorumluluk alamıyor. Melis, annesi olma pozisyonunda Sina’ya kol kanat geriyor.

Duygu Yansıması Olarak Karakterler

Restoran çalışanlarının karakter tiplemelerine bakıldığında, her bir karakterin davranış halleriyle çeşitli duygulara denk düştüklerini söylemek mümkün. Tek tek incelendiğinde var oluşları anlam kazanmayan ve ayakta kalmaları mümkün olmayan karakterler, ekip olarak bir araya geldiklerinde anlamlı bir bütünsellik oluşturuyorlar. Yapılan işin başarılı olması adına, bütünün parçaları olarak karakterlerin birlikte hareket etmeleri ve işbirliği yapmaları gerektiğini anlıyoruz. Bu noktada, Psikolog Dr. Yeşim Türköz’ün “İç Dünya Oyunları” isimli kitabı aklıma düşüyor. Kitapta da ifade edildiği üzere, olumsuz gibi görünen duygularımızın dahi bir işlevi var ve her bir duygumuz istemese de diğer duygumuza muhtaç.Tıpkı duygularımız gibi, film karakterlerinin özgünlüğü de bir misyon taşıyor.

Umami ve Zihinsel Yerleşim

Başında da belirttiğim gibi, o akşam işletme müdürü Cengiz’in restoranın kapasitesini aşan şekilde müşteri kabul etmesinin getirdiği yoğunluk, bir dış dünya zorlayıcılığı olarak filmde yerini alıyor. Bu zorlayıcılık, yemekleri yetiştirme ve müşterileri memnun etme çabası restoran ekibinin kuvvetli bir mücadele göstermesine ve yaralarıyla birlikte devam etmesine evriliyor. Yaraların ise hem fiziksel hem duygusal olduğundan ve çatışmalardan beslendiğinden bahsetmek olası. Şefleri Sina’nın orada olmasına rağmen orada olmayan benliği ekibin alması gereken direktifleri alamayışına yol açıyor ve filmde gerilim ve huzursuzluk tırmanıyor.

Ünlü psikanalist Freud’un insan zihni için önerdiği yapısal modeli andırıyor. Nasıl ki, Freud zihnimizi id (bilinçdışında içgüdüsel, dürtüsel ve ilkel hareket eden), ego (id dürtülerinin gerçek dünyada gerçeklik ilkesine göre kabul edilebilir bir şekilde ifade edilmesini sağlayan) ve süperego (kabul edilemez dürtüleri bastırarak idealist ilkelere göre davranışlarımızı mükemmelleştirmeye ve uygarlaştırmaya çalışan) olarak üç ayrı yapıya ayırmaktadır. İd, ego ve süperego aralarında sınırlar bulunan yapılarımız değildir ve dinamik bir biçimde etkileşim halindedirler. Sağlıklı bir kişilik yapısı oluşturabilmek adına id, ego ve süperego arasında bir dengenin kurulması gerekmektedir. Bu dengenin kurulması da id’in ve süperego’nun taleplerine karşı ego gücünün geliştirilmesine bağlıdır.

Restoran fiziksel katman olarak bakıldığında, restoran bölümü (yemek masalarının olduğu yer), ön mutfak ve iç mutfaktan oluşuyor. Birbirinden bağımsız gibi görünse de, her bir katman etkileşim içerisinde. Restoranın katmanlı olan bu yapısı, Freud’un yapısal modeline benziyor. Çalışanlar, sarsıcı, şiddetli, çatışmalı ve ilkel yanlarını ön plana çıkarttıkları davranışlarını iç mutfakta sergilemeyi tercih ederken; restoran kısmında iç mutfakta yaşanan bu görüntünün tam zıddında bir poz veriyorlar. Eğer müşterileri bir toplum olarak kabul edersek, restoran bölümünde müşteriler memnun edilmeye çalışıyor ve her şey sükûnet içerisinde yansıtılıyor. İç mutfakta kıyamet kopmamışçasına müşterilere mükemmel bir profil çiziliyor ve böylelikle restoran bölümü filmde bir süperego işlevi üstleniyor. Bununla birlikte, ön mutfak ise bir ego mekanizması olarak, iç mutfakla restoran bölümü arasında bir orta yol bulmaya çalışıyor ve yemekleri servis edilmeye hazır hale getiriyor.

Son olarak, Sina Bora’nın restorandaki annesi şef Melis’in varlığından sıyrılarak gerçek annesi ile telefon üzerinden gorüşme amacıyla binanın alt katına inmesine ve bu zamanlarda cenin pozisyonu almak suretiyle gölge yanıyla yüzleşmesine bağlı olarak; asansörle inilen bu katın, filmde tıpkı bir kuyu ya da mağara gibi sinematik anlamda anne rahmine tekabül ettiği şeklinde yorumlanabilir.

Filme Dair

“Umami” birçok yönden benim keyif aldığım bir film oldu. Başrol oyuncularından diğer oyunculara kadar herkes üzerine düşeni fazlasıyla yerine getirmiş ve kast seçimi tabiri caizse yerini bulmuş. Bu filmle, kapalı bir mekân olan restoranda kamerayla birlikte koridorlar arası hareket ediyorsunuz ve kendinizi akışa bırakıyorsunuz. Bir izleyici olarak sonu beni tam tatmin etmese de, yemeklerin hazzı ile filmin hazzının birleştiği yerde, filmi izlenmeye değer buluyorum. Şimdiden iyi seyirler!

Yönetmen : Emre Şahin

Senarist : Çağlar Can Cengiz

Görüntü Yönetmeni : Clint Lealos

Müzik : Ebru Suda

Oyuncular : Burak Deniz, Öykü Karayel, Osman Sonant, Onur Ünsal, Ulvi Kahyaoğlu, Tuğba Çom Makar, Can Bartu Aslan, Nergis Öztürk, Doğaç Yıldız, Selin Şekerci

Türkiye / Gerilim-Dram / 110 Dk.

CEVAPLA

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz