Savaş Vadisi filminin yönetmen koltuğuna, Avustralya asıllı 1956 ABD/New York doğumlu ”Yüzü Olmayan Adam (1993), Cesur Yürek (1995), Tutku-İsa Mesih’in Çilesi (2004) ve Apocalipto (2006)” gibi filmlerin yönetmeni Mel Gibson oturmuş. Yönettiği filmlerin dışında hafızalarda iz bırakan bir çok filmde başrol oyuncusu olarak yer alan Gibson, bu sefer yine yönetmen olarak İkinci Dünya Savaşı döneminde geçen gerçek bir hikayeyi anlatıyor bize.
II.Dünya Savaşı, 1939-1945 yılları arasında Almanya, Japonya, İtalya’ya karşı Abd, Sovyetler Birliği, İngiltere ve Fransa arasında yapılmıştı. Bu savaşta milyonlarca insan hayatını kaybetmişti. Bu filmde, ABD ile Japonların arasında geçen savaşta yaşanan gerçek bir hikaye ele alınmış. Önce özet: Küçük Desmond T. Doss, savaş travmasından kurtulamayan sert mizaçlı alkolik babası, dini inanışları kuvvetli annesi ve kardeşi ile birlikte yaşamaktadır. Bir gün kardeşi ile yaptığı kavga sonucunda ağabeyinin kafasına vurduğu tuğla ile yaralanmasına yol açar. Bu durum onu çok korkutur ve bu olaydan sonra kimseye zarar vermeyen, annesinin etkisiyle dini inançları kuvvetli birisi olarak yetişir. Adventis Kilisesi üyesi olan ve doktor olma hayalleri kuran Desmond, askerde savaşan gençlere ”sıhhiyeci” olarak yardım etmek için gönüllü olarak orduya yazılır. İlk eğitiminden itibaren silah kullanmayı reddetmesi nedeniyle aşağılanmalara, hakaretlere ve psikolojik işkencelere maruz kalan Desmond Askeri mahkemede bile yargılanır. Ancak, o tüm baskılara rağmen vazgeçmez ve istediği sonucu alana kadar mücadelesine devam eder..
Cepheye adım attığından itibaren silah kullanmayı reddeden ve savaştan tek bir kurşun bile atmadan 75 kişiyi kurtaran Doktor Desmond T. Doss, Amerikan tarihinin ilk Onur Madalyasına layık görülen ”vicdani ret’’çisi olur.
Yönetmen, yönettiği diğer filmlerinde olduğu gibi bu filminde de seyirciyi duygulandırmak, ve heyecanlandırmak istemiş. Bunu da bir nebze olsun başarmış. Ancak, araya sokuşturulan gereksiz aşk ve aşırı şiddet sahneleri filmin vuruculuğunu baltalamış. Gibson, şiddet, duygu ve aşk temalarını aynı potada eritmeyi yeterli düzeyde başaramamış. Film, bu handikaplarına rağmen gerçeğe yakın çekilen savaş sahneleri ile beğenimi kazandı. Görselliği, efektleri ve kurgusu ile seyircide tedirginlik yaratmayan filmin titiz bir çalışma ürünü olduğu ve büyük bir emek verildiği belli ama asla klasik olarak raflardaki yerini alacak bir yapım değil ne yazık ki!
Filmin oyunculukları fena değildi. Öne çıkan oyuncu ise Tom Doss rolü ile Hugo Weaving olmuş. Gazi, alkolik ve sert baba rolünü başarı ile canlandırmış. İyi oyunculuğu nedeniyle kendisini tebrik ediyorum. Mel Gibson, oğlu Milo Gibson’ıda filminde kısa bir rol vererek göstermek istemiş. Bunu da kısa bir not olarak girmiş olalım. Filmin az ve öz olan müzikleri de fena değildi. Gerçek Desmond Doss ile yapılan röportajın, filmin sonuna eklenmesi de çok isabetli bir karar olmuş. İzlemeden salonu terk etmemenizi öneririm.
Sözün özü: Öldürmeyi reddeden bir askerin yaşamını anlatırken yaşamın, ölümden daha önemli olduğunun vurgulandığı film, size gerçeğe yakın savaş sahneleri, heyecan ve duygusallık vadediyor. Sinemalarda gösterime giren filmi,haftanın en iyisi olarak tavsiye ediyorum, kaçırmayınız!
Saçma bir film