KİNO 2020: Alman Filmleri Türkiye’de

Goethe-Institut’un İstanbul Film Festivali işbirliğiyle düzenlediği “Kino 2020: Alman Filmleri Türkiye’de” etkinliği, 1-13 Kasım tarihleri arasında, festivalin çevrimiçi gösterim platformunda takip edilebiliyor. Bu seçkide yer alan “Yabancı / Exil”, “Çingene Kraliçe / Gipsy Queen”, “Walchensee Forever”, “Baumbacher Sendromu / Baumbacher Syndrome, “Söz Senettir / Es gilt das gesprochene Wort”, “Koza / Kokon” ve “Berlin Alexanderplatz” filmlerini Festivalin bu yıl daha önceki bölümlerinde izlemiş ve izlenimlerimi yazmıştım. Bunlar arasında özellikle “Yabancı”, Walchensee Forever”, “Söz Senettir” ve “Berlin Alexanderplatz” filmlerini kaçırmış olanlara mutlaka izlemelerini tavsiye ederim.

Daha önce izlememiş olduğumuz diğer 6 filmle ilgili izlenimlerimi gösterildikleri andan itibaren sizlerle paylaşacağım. Bunların IKSV’nin özel olarak sadece bu filmleri içeren 6’lı paketinden veya tek tek izlenebileceklerini de belirteyim.

İna Weisse’den bir keman öğretmeninin ruhsal çöküş öyküsü “Seçmeler / Das Vorspiel”

1968 Berlin doğumlu İna Weisse oyunculuk eğitimi aldıktan sonra 1992-1996 arasında Heidelberg Üniversitesi’nde ve Paris Sorbonne’da felsefe okumuş.1994’den itibaren, filmlerde televizyon film ve dizileriyle tiyatroda altmışa yakın rolde oynamış, çok sayıda ödül kazanmış. 2000 yılından itibaren kısa filmler yöneten Weisse, 2008’de ilk uzun metrajı “Der Aechitekt / Mimar” filmini çeker. “Seçmeler / Das Vorspiel” (2019) ikinci uzun metrajı.

WeisseSeçmeler”de, oyuncu olarak çoğunlukla canlandırmış olduğu, başlangıçta objektif ve kontrollü görünen, olaylar geliştikçe karmaşık sorunların alt üst ettiği kişiliklerini açığa vuran karakterleri anımsatan bir kişiliğe, bir konservatuarda keman öğretmeni olan Anna’ya (Nina Hoss) odaklanır. Filmin başında Anna, kabul edilmeyi ümit eden gençlerin performanslarını diğer eğitmenlerle birlikte izlerken, Berlin’deki bu elit müzik okulunun seçmelerinde sadece öğrencilerin değil, eğitmenlerin de arasında sıkı bir rekabetin var olduğu hissedilir.

14-15 yaşlarındaki sessiz ve çekingen Alexander’in (Ilja Monti), Lalo’nun zorlayıcı İspanyol Senfonisini yorumlama çabası, meslektaşlarını pek etkilemezken Anna’nın soğuk ve duygusuz ifadesi değişir ve çocuğun büyük bir yeteneği olduğuna inanan Anna, onu son seçmelere hazırlamak için eğitmeye karar verir

Anna’nın sorunları ortaya çıktıkça, Alexander’in belirgin ürkeklik ve sinirliliğinin de bu seçimi etkilemiş olduğu azar azar ortaya çıkar. Sinirsel bir sorun yüzünden orkestradaki görevini bırakıp eğitmenlikle yetinmek zorunda kalan Anna’nın kocası Philippe’le (Simon Abkarian) gittiği restoranda devamlı sipariş ve masa değiştirmesi, sorunun en basit gündelik karalarda bile aciz kalışıyla devam ettiğinin de göstergesidir.

İş hayatındaki yüksek idealleri ile mütevazı orta sınıf aile yaşantısı arasında sıkışıp kalmış olan Anna, kendi yapamadıklarını yapacağını ümit ettiği Alexander’ı, kendininkine benzer sorunlar yaşamaması için eğitmeye muazzam bir çaba harcar. Ancak, tüm enerjisini öğrencisine ayırması, hem evinde hem yaşamında önemli sıkıntılar yaratır. Bir zamanlar kendi üzerinde kurmuş olduğu bunaltıcı baskıyı genç öğrencisine aktarması çocuğu patlama noktasına getirirken, Alexander’a aşırı ilgisinin kendisini ihmâl etmesine sebep olduğunu düşünen oğlu Jonas’la (Serafin Mishiev) arası iyice bozulur. Kendine benzettiği utangaç öğrencisini başarıya götürerek belki de dolaylı olarak kendi başarısızlıklarının kefaretini ödemek istercesine, mükemmeliyetçiliğin getirdiği hoşgörüsüzlükle sadece her hatasını durmaksızın düzeltmeye çalıştığı Alexander’i değil, öğretmenlerinin kemanda çok yetenekli bulduğu 10 yaşındaki Jonas’ı da benzer davranarak isyanın sınırına getirir. Yaşadığı karmaşa kocasıyla ilişkilerini alt üst ederken, eskiden yakın olduğu öğretmen arkadaşı Christian (Jens Albinus) ile bir ilişkiye girmeye yöneltir.

Giderek tırmanan gerilimin bir patlamayla sonuçlanacağı, Anna’nın Alexander ya da Jonas’la her üçüne de hasar verecek büyük bir hata yapacağı nerdeyse filmin başından beri bellidir ama, İna Weisse’nin ustalıklı yönetimi seyirciyi dramatik finalde gafil avlamayı başarır.

Tabii ki spoiler vermemek için filmin nasıl bittiğini anlatmayacağım ama, finalin beni yeterince doyurmadığını da belirtmek isterim.

İlk uzun metrajında da senaryoyu Daphne Charizani ile birlikte yazmış olan Ina Weisse, sadece finalde açık bir kapı bırakarak sonunu seyircinin getirmesiyle yetinmiyor, anlatısının büyük bir kısmını de satır aralarında bırakarak neredeyse tüm ayrıntıları izleyicinin kendince keşfedip tamamlamasını bekler. Seyirciyi, Anna’nın Fransız müzisyen kocası Philippe’in müziği bırakıp müzik aletleri imal ve tamir eden bir atölye açmış olduğunu ve buna aslında hep içerlemiş olduğunu, Christian ile geçmişte bir şeyler yaşayıp yaşamadığı, ve özellikle de, Anna’nın babasıyla karmaşık ve anlaşılması güç ilişkisini tahmin etmek ve çözümlemek durumunda bırakır.

Dedenin Jonas’ın elini bir karınca yuvasına sokmaya zorladığı ve onu kıvranarak kaçana kadar zorla bu pozisyonda tuttuğu çarpıcı sekansta, yaşlı adamın bunu, söylediği gibi çocuğa hayatın acımasızlığını anlatmak için mi, kıskançlıktan ya da kontrolsüz gaddarlıktan mı yaptığı belli değildir. Anna’nın bu fiili tacizi, babasını şöyle bir azarlayarak geçiştirmesi de aynı derecede anlaşılmazdır.

Seçmeler”in artılarını ve kimi eksilerini tartışmak tabii ki mümkün. Ama tartışmasız olarak kabul edilmesi gereken, Nina Hoss’a San Sebastian ve Stockholm Film Festivallerinde En İyi Kadın Oyuncu ödülünü getirmiş olan olağanüstü performansıdır.

Kendini her dem baskı altında tutmayı bilen bir disiplin kültürüyle yetiştirilmiş olan Anna’nın eğitimi ve ihtiyatlı kişiliği, aslında ihtiyacı olan taşkın bir patlamaya, bin parça olup dağılmaya, ya da bir duygusal boşalmaya izin veremez. Hoss, Anna’nın bir zamanların çok başarılı kemancısı iken şimdi geldiği duruma kızgınlığını ve içerlemesini çok katmanlı ve nüanslı bir yorumla, sadece kontrollü sükûnetinden arada bir sıyrılan minik parlamalar ya da küçük ağlama krizleriyle aktarır.

Aynen yönetmenin öyküyü satır aralarında anlatması gibi Nina Hoss de, Anna’nın içsel ve dışsal disiplin sorunları arasında kaybolmaya başlamasını, içselleştirmiş olduğu kendini kontrol sisteminin çatlayarak buyurgan ve şiddetin sınırında bir davranışa dönüşmesini, dantel gibi işlenmiş bir yorumla hissettirmeyi başarır

“Seçmeler” (***1/2) Filmin oyuncusu Nina Hoss (*****)

Yönetmen : İna Weisse

Senaryo : İna Weisse, Daphne Charizani

Görüntü Yönetmeni : Judith Kaufmann

Oyuncular : Nina Hoss, Simon Abkarian, Jens Albinus, Ilja Monti, Sophie Rois, Thomas Thieme, Thorsten Merten, Winnie Böwe, Ruth Bickelhaupt, Alexander Hörbe

Almanya / Dram / 99 Dk.

OrtaKoltuk Puanı:

CEVAPLA

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz