Dün Gece Soho’da
Edgar Wright’ın “DÜN GECE SOHO’DA”sı türler arasında başdöndürücü bir gezinti yapıyor
NOSTALJİK AŞK MEKTUBU
(SPOT) Film 1960’ların müziğine, gece hayatına, moda dünyasına ve Londra’ya yazılmış nostaljik ve sinemasal bir aşk mektubu. Özenli mizanseninden, görkemli görüntü yönetmenliğinden, dönem atmosferini yansıtan kostüm ve dekorlarına hayran kaldığım filmin, türler arasındaki baş döndrücü yolculuğu yorucu olabiliyor. Müthiş sound track’ini çok sevdiğim filmi sadece müzikal formatında izlemek isterdim.
Müzikal – korku – psikolojik gerilim ve dram türlerini harmanlayan “Dün Gece Soho’da / Last Night İn Soho” Venedik Film Festivalinde prömiyerini yaptıktan 2 ay sonra bizde vizyona girdi. En sonda söyleyeceğimi en başta başta söyleyeyim: Dostum Atilla Dorsay gibi iflah olmaz fantastik film hayranlarını kızdırmak pahasına, “Dün Gece Soho’da” için şu değerlendirmeyi yapacağım: “Müthiş sound track’ine hayran kaldığım filmi sadece bir müzikal formatında izlemek isterdim.”
Nefis ve uçarı bir müzikalin, zaman içinde bir yolculuğun ardından bir seri katil filmine dönüşmesinden ben kendi hesabıma keyif almadım. Zira filmde 1960’lar İngilteresinin ünlü şarkıcıları Petula Clark (Downtown), Cilla Black (You’re My World – Anyone Who Had A Heart) ve Sandie Show bizlere nostaljik bir müzik ziyafeti sunuyorlar. Ustalıklı bir koreografi eşliğindeki dans sahnelerindeki göz kamaştırıcı görselliğin zombi görüntüleriyle yer değiştirmesinden hoşlanmadım.
YORUCU MELEZ FİLM
Film1960’ların müziğine, gece hayatına, moda dünyasına ve Londra’ya yazılmış nostaljik ve sinemasal bir mektup. Değişik tarzıyla 1970’lerin İtalyan gerilim filmlerinden esinlenen film, moda tutkunu bir genç kızın Londra’da yaşadıklarına odaklanıyor. Zaman yolculuğuyla gerilimi birleştiren film müzikal çehresiyle puan topluyor. Film genç kızın rüyalarında 1960’ların Londra’sında bularak günümüzden, özendiği yaşam tarzına geçmesini ve bu durumun beklenmedik, ürkütücü sonuçlarını izliyor.
Özenli mizanseninden nefis müziklerine, görkemli görüntü yönetmenliğinden dönemin atmosferini yansıtan kostüm ve dekorlarına, uyumlu oyuncu kadrosundan dinamik kurgusuna hayran kaldığım filmin türler arasındaki başdöndürücü yolculuğundan hoşlandığımı söyleyemem. Ancak Güney Koreli kameraman Chung Hoon Chung’un başarılı bir şekilde kurduğu görsel dünyaya hayran kaldım.
Evvelce “Zombilerin Şafağı / Shaun Of The Dead” ile zombilere düşkünlüğünü gösteren Edgar Wright’ın yeni filminde, kahramanının rüyalarına giren zombimsi erkekler beni şaşırtmadı. Ancak bu tür karmaşası filmin izlenmesini yorucu kılıyor.
Film gizemli bir şekilde 1960’lara giden ve kendisini beklenmedik olayların içinde bulan genç bir kızın hikayesini konu ediyor. Kuzey İngiltere’nin Cornwall bölgesinde büyükannesi Peggy (Rita Tushingham) ile yaşayan yetim Eloise’in (Thomasin McKenzie) Moda Yüksek Okuluna kabul edildiğini öğrenince soluğu Londra’da alır. Tasarımcı olarak yeteneklerinin dışında Eloise zamanda yolculuk edebilmektedir. Okul kampüsündeki odasını paylaştığı, azgın kızların lideri Jacosta’nın (Synnove Karlsen) şımarıklıklarına katlanamadığı için kendine bir pansiyon arar.
Otoriter bir yaşlı kadın olan Miss Colins’in (Diana Rigg) evinin çatı katına yerleşen Eioise’in, odasında asılı “Breakfast At Tiffany” afişinden, 1960’lı yıllara nostaljik duygular beslediğini anlarız. Eloise’i rüyalarında, dönemin idolü Londra’lı şarkıcı Sandy’nin (Anna Taylor-Joy) bedenine girip her şeyi onun gözünden görüp yaşarken pek mutlu görürüz. Eloise’in kendisine iyi davranan tek sınıf arkadaşı olan John (Michael Ajao) ile kurduğu güvene dayalı arkadaşlığın filmin finaline kadar sürecektir.
Kahramanımızın ruh ikizi Sandie’nin bıçkın menajeri, sevgilisi ve pezevengi Jack (Matt Smith) ile fırtınalı bir ilişkisi vardır. Eloise’in garip davranışları, kendisinin şizofreni hastası annesi gibi rahatsızlığı olduğunu akla getirir. Sandy’nin vücudundayken, Eloise karanlık bir adam olan Jack ile romantik bir ilişki yaşar. Ancak Jack’in gerçek kimliğini keşfedince yanlıştan döner. Eve erkek getirmeyi yasaklayan gizemli ev sahibesi, prensip sahibi, dikbaşlı Collins’in sakladığı büyük sırrı filmin sürprizli finalinde öğreniriz. Geçmişin hayallerinin iflas ettiğini gören genç kız büyükannesinin yanına döner. Bir tür başarı hikayesi anlatan film bir mutlu sonla noktalanır.
Kimi eleştirmenler “Dün Gece Soho’da”nın Stanley Kubrick’in Stephen King uyarlaması “Cinnet / Shining” (1980) başyapıtıyla, Nicolas Roeg’in ünlü “Karanlığın Gölgesi / Don’t Look Now”uyla (1973) ve Sam Raimi’nin korku filmi “Kara Büyü / Drag Met The Hell”iyle (2009) akrabalıklar taşıdığını yazdı. Film konusu yine Londra’da geçen, beraber yaşadığı kızkardeşine takıntılı bir genç kadının klostrofobik karasabanını andıran öyküsünü anlatan “Tiksinti / Repulsion”u (1965) akla getiriyor. Roman Polanski’nin bu ilk dönem başyapıtında Catherine Deneuve ilk önemli çıkışını yapmıştı.
KEŞKE MÜZİKALLE YETİNSEYDİ
“Dün Gece Soho’da” bir yönüyle, Woody Allen’in başkahramanına gece yarısı Paris’in kültür hayatına damgasını vurmuş sanatçıları arasında geziye çıkardığı “Paris’te Gece Yarısı / Midnight İn Paris”ini de hatırlatıyor. Bu film Woddy Allen’in parlak kariyerinin en sönük filmlerinden biriydi.
Filmin parlak oyuncu kadrosuna gelince.. aralarında filmin ithaf edildiği Diana Rigg’in bulunduğu üç veterandan başlayalım. Unutulmaz TV dizileri “Tatlı Sert” (1965- 68), “Yenilmezler / The Advengers” ve “Game Of Thrones”da (2011- 19) oynayan, “Kraliçenin Hizmetinde” (1969) filminde Bond kızı olarak izlediğimiz eski tüfek Dame Diane Rigg bu filmden sonra vefat etti. David Lean’in “Doctor Zhivago”sunun (1965), Richard Lester’in 2 filmi “The Knack” (1965) ve “The Bad Sitting Room”unun (1969) unutulmaz oyuncusu Rita Tushingham’ı sevecen büyükanne Peggy rolünde izliyoruz.
Filmde adı “gümüş saçlı beyefendi” olarak geçen (83’lük Terence Stamp’ın canlandırdığı), karanlık sokaklarda, gece kulüplerinde, hemen her yerde raslanan bir karakter var. Filmin tansiyonunu yükselten, gerilim katan bu bilgili, görmüş geçirmiş kişinin sırrı ancak finalde açığa çıkıyor.
Oscar’lı “Tavşan Jojo / Jojo Rabbit”te (2019) Yahudi kızı Elsa’yı canlandıran, David Michold’un “The King”inden (2019) ve son olarak Night Shyamalan’ın “Old”undan (2021) tanıdığımız Yeni Zellandalı Thomasin McKenzie’yi “Dün Gece Soho’da”da başrole terfi ettiğini görüyoruz. “The Queen’s Gambit” TV serisiyle ünlenen, Jane Austen uyarlaması “Emma”da (2020) oynayan şuh ve güzel Amerika’lı aktis Anna Taylor-Joy’u mükemmel dansları ve “Downtown” yorumuyla şarkıcılık yeteneğini sergilerken izliyoruz. “The Crown” dizisinde Edinbourg Dük Philip’i oynayan, “Charlie Says” (2018) filminde seri katil Charles Manson’u canlandıran İngiliz aktör Matt Smith Soho’nun kötü adamı.
Yazımızı İngiliz yönetmen- senaryo yazarı- yapımcı- oyuncu Edgar Wright (47) ile bitirecek olursak, kendisini “Tam Gaz / Baby Driver” (2017), “Dünyanın Sonu / The World’s End” (2013), “Sıkı Aynasızlar / Hot Fuzz” (2007) gibi mizah dozu yüksek aksiyon ve fantezi filmleriyle tanıyoruz. Wright’ın bir önceki filmi, ünlü Amerikalı besteci ve şarkıcıları Russel ve Ron Mael’i anlatan “The Sparks Brothers” (2021) belgeselini son İstanbul Film Festivalinde izledik.
“Dün Gece Soho’da”nın senaryosunu yönetmen Wright ile birlikte yazan İrlandalı Krysty Wilson-Cairns, Sam Mendes ile birlikte “1917”nin (2019) ve ünlü TV dizisi “Penny Dreadful”un (2014- 16) senaryo yazarı. Edgar Wright ile önceleri “Baby Driver”de çalışan müzisyen Steven Price “Dün Gece Soho’da” ve “Suicide Squad”ın (2016) müzik partisyonunu yazmış, “Gravity” ile 2014’te Bir Film İçin Yazılan Orijinal Beste Oscar Ödülü’nün sahibi olmuştu.
Yönetmen : Edgar Wright
Senaryo : Krysty Wilson-Cairns, Edgar Wright
Görüntü Yönetmeni : Chung-Hoon Chung
Kurgu : Paul Machliss
Müzik : Steven Price
Oyuncular : Thomasin McKenzie, Anya Taylor-Joy, Matt Smith (XI), Diana Rigg, Terence Stamp, Rita Tushingham, Synnove Karlsen, Michael Ajao, Jessie Mei Li, Kassius Nelson, Rebecca Harrod
İngiltere / Gerilim-Korku / 117 Dk.