Son Ana Kadar / We Live In Time
Son ana kadar birlikte çırpınmak…
Bu zorlukların yanı sıra hikayenin ve bazı sahnelerin belleğimde bıraktığı acı tatlı sızı, gençliğimizde izlediğimiz Love Story! 1970’lerin efsane filmi, Love Story’i izlerken az göz yaşı dökmemiştik Ali Mc Grav ve Ryan O Neil’in, bütün güçlükleri aşmalarına rağmen sürdüremedikleri aşklarını izlerken.
Her romantik filmin komedi olması gerektiği mi düşünülüyor nedir ki bu filmin sınıflandırıldığı bölüm de pek çok yerde “romantik komedi” olmuş; yani sabun köpüğü. Oysa hiç de öyle değil. Romantik dram, ya da hayatın içinden aşk ve hüzün. Bebek yüzlü Andrew Garfield’i izleyiciler hemen Spider Men rolüyle hatırlayacaklardır. Burada da zaten bir atıştırmalık cips markasının reklam yüzü olarak çalışan fenomen rolünde. Eşinden ayrılmak için heyecanla kağıtları imzalamak isterken başına gelmeyen kalmıyor. Başına gelen ise aşk!
Romantik filmlerde nedense hep inanılmaz rastlantılarla hayatının erkeğini ya da kadınını bulursun. Oysa gerçek hayatta o rastlantılar ya sizi buluşturan tanıdıklar olur, ya da paylaştığınız ortamlar, okul, iş, mahalle! Şahane rastlantılar ancak filmlerde, dizilerde. Burada da bir kazayla başlayan tanışma aşka dönüşüyor. Cips markasının bebek yüzlü reklam fenomeni ile gurme mönüler hazırlayan aşçısı birbirlerine çılgıncasına tutuluyor. Aralarındaki aşk, kadının ayak diremesiyle bir türlü mutlu sona ulaşamıyor, evlenelim, yeşil panjurlu evimiz, çocuklarımız olsun diyen erkek tarafı, direten ise biraz erkek işi sayılan şefimiz.
Kurgu çok karışık
Buraya kadar filmi anlayabilmek için dikkat kesilmek gerekiyor; yönetmen işi sıradanlıktan çıkarmak için olsa gerek, öyle çılgın bir kurgu yapmış ki, hangisi şimdiki zaman, ne zaman geri gittik, ne zaman mazide, ne zaman atideyiz, her şey karışıveriyor.
Öyküyü arada çılgın seks sahneleri süslüyor, arada olmayacak aksilikler ve en son gazete haberlerinde okuduğumuz metrobüste doğum sahnesine daha kötüsü olabiliyormuş dedirten yol üstündeki benzin istasyonunun tuvaletindeki doğum gibi. Bu sahnelerde Florence Pugh’un oyunculuğuna hayran olmamak mümkün değil. Ayrıca hangi kadın bedenini o şekilde sergilemekten hoşlanır ki! Oyunculuk gerçekten her şeye katlanmak demek.
Yeni nesil Love Story
Bu zorlukların yanı sıra hikayenin ve bazı sahnelerin belleğimde bıraktığı acı tatlı sızı, gençliğimizde izlediğimiz Love Story! 1970’lerin efsane filmi, Love Story’i izlerken az göz yaşı dökmemiştik Ali Mc Grav ve Ryan O Neil’in, bütün güçlükleri aşmalarına rağmen sürdüremedikleri aşklarını izlerken.
Bu filmde de birbirlerini çılgınca seven iki insanın ve bütün zorluklarla sahip oldukları küçük kızlarının hayatı son ana kadar çırpınmalarına rağmen nasıl sürecektir? Bilmiyoruz. Güzel anılarla mı, akılda nasıl kalındığı mı önemli olan? Yaşama tutunmak için mücadele mi etmeli, yoksa gitmeyi bilmeli mi? Düşündüren, zaman zaman gülümseten, heyecanlandıran bir film yapmış güzel bir senaryodan yönetmen John Crowley . Kurguyu da o kadar karıştırmasaymış, izleyicinin de kafası daha az karışırdı. Oyunculuklar çok başarılı. Florence Pugh’un kapkara kaşları, sarı saçları ile tezat yaratmasa oyuncuya güzel bile denebilir. Andrew Garfield ise yakışıklıdan çok temiz yüzlü aile çocuğu görüntüsü ile iyi aile babası rolüne bence Örümcek Adam’lıklan daha çok yakışıyor. İngiliz filmi, mutfak ve yemek sahneleriyle de ilgi çekiyor.
Yönetmen : John Crowley
Senaryo : Nick Payne
Görüntü Yönetmeni : Stuart Bentley
Kurgu : Justine Wright
Müzik : Nick Angel
Oyuncular : Andrew Garfield, Florence Pugh, Adam James, Marama Corlett, Aoife Hinds, Nighil Parmar, Heather Craney, Kevin Brewer, Laura De Geest, Gabriel Robinson
ABD / Dramatik komedi / 104 Dk.