Netflix’te bugün (23 Temmuz 2021 Cuma)  gösterime girdi. Yayınlanacaklar listesinde Film başlığını gördüğümde hemen izlemeye karar vermiştim; zira  içinde mektup olan her şey ilgimi çeker. Çünkü mektuplar ruhumuzun mürekkebidir.

Bir film izlersiniz; hayatınız değişmez ama ruhunuz değişir, kapatılan ruh yaraları yeniden açılır ve inceden inceye kanar…

Kendi yaşamınızla  filmi özdeşleştirirsiniz, o kadar çok kesişen noktalar bulursunuz ki…

1960’lı yıllarda tutkuyla yaşanmış bir aşkın kanıtı olan mektuplar sizi alır geçmişinize götürür. Ve bu eleştiriyi filmden ziyade oturup kendiniz için yazarsınız.

Aradan yaklaşık 20 yıl geçse de yazdığınız mektupları hatırlarsınız…

“Uzun uzun mektuplar yazdım, tutku ile, huşu içinde ve aynı tutkuyla yazılmış mektuplar aldım. Tıpkı filmdeki gibi (bugün gençliğe çok yabancı olan) kiralanmış posta kutusundan. Postaneye girip mektup gelip gelmediğini kontrol etmek bile başlı başına bir yürek destanıydı. Hele mektup gelmişse başka bir boyuta geçer en az 10 sayfalık metinleri bazen gözyaşları içinde bazen gülümseyerek okudum. Sıradan cümlelerin yeri yoktu o metinlerde. Sevgiden büyük bir saygı ile söz edilir, çekilen ıstırapların ruhumuzda oluşturduğu yaraların betimlemesi yapılır, edebiyata, okunan kitaplara, bir roman kahramanına kadar her şey yazılır, bir tek “seni seviyorum” yazılmazdı; lakin ben o sevginin büyüklüğünü ve yüceliğini çok iyi bilirdim. 

Bugün o mektupların hiçbiri yok elimde. Ne yazdıklarım ne de yazılanlar…

Eğer elimde olsaydı o mektuplardan kalın bir kitap çıkardı. Edebiyat tarihinde bulunan en az “Milenaya Mektuplar” kadar kıymetli bir eser olurdu. 

Mektupların kaybı, beş yıllık ömrümün kaybı gibi hissettirdi  hep bana.

Keşke hafızam çok güçlü olsaydı oturup yeniden o mektupları yazsaydım. Ama yok, genel olarak nasıl yazıldığını hatırlasam da özel olarak  yazılanların hiçbirini hatırlamıyorum. 

Şunu çok iyi hatırlıyorum ama; filmdeki gibi birer sayfa mektup okumadım, okutturmadım. Çizgisiz dosya kağıdına  dolma kalemle  yazılmış 20 sayfaya yakın mektuplar çok okundu…

İşte bu film bana bunları hatırlattı. Son mektup ise kimin tarafından yazılmıştı onu bile hatırlamıyorum. Belki de acı çekmemem için beynim her şeyi sildi…

Bir şey var: Bana yazmayı sevdiren o mektuplardı…

 FİLM HAKKINDA 

Sevgilimden son Mektup” filmine gelecek olursak; Me Before You / Senden Önce Ben” Jogo Moyes’in  yazdığı çok satan romanından uyarlandı. Kadın yönetmen Augustine Frizzell‘in ikinci uzun metrajlı filmi. Yine pandemi dolayısıyla Netflix’e kalan filmlerden biri.

Film iki zaman diliminde geçer; 1960’lı ve 2000’li yıllar. Doğal olarak bir karşılaştırma kaçınılmaz oluyor. 

1965 yılında zengin bir adamla evli olan Jennifer Stirling (Shailene Woodley) eşinin eve çağırdığı gazeteci Anthony O’Hare (Callum Turner) ile tanışır ve ilerleyen dostlukları  aşka dönüşür. Posta kutusu kiralayarak birbirlerine mektup yazmaya başlarlar. Hayatında hiçbir eksiği görünmeyen  Jennifer’in tutkusunun eksik olduğunu hissetmiştir ve gazeteciye derinden bağlanmıştır.  Ancak olaylar istenildiği gibi gitmez; Jennifer sevgilisine giderken kaza geçirir, hafızasını kaybeder.

2003 yılında gazeteci olan Ellie Howard (Felicity  Jones) ölen  yönetici gazeteci hakkında araştırma yapıp makale yazmak isterken arşivde kitap arasında  bir mektup bulur. “Kıymetli Biricik Aşkım” diye başlayan mektubu Anthony, Jennifer’e yazmıştır. Ellie’nin ilgisini çeker; zira günümüzde sevgi de ayrılıklar da artık incelikten ve derinlikten yoksun mesaj yoluyla halledilmektedir. Çok uzun mesafe olmasa da iki dönem arasındaki farklılıklar; giyimden, konuşmaya kadar çok fazladır. Günün gençleri argo ve küfürlü konuşurken 60’lı yıllarda konuşma, yazma, giyinme zerafet taşıyordu.

Bugünü herhalde en iyi Gülten Akın’ın şiiri anlatır:

Ah, kimselerin vakti yok

Durup ince şeyleri anlamaya

Kalın fırçalarını kullanarak geçiyorlar

Evler çocuklar mezarlar çizerek dünyaya

Yitenler olduğu görülüyor bir türküyü açtılar mı

Bakıp  kapatıyorlar

Geceye giriyor türküler ve ince şeyler

…….

“Sevgilimden Son Mektup” çok büyük şeyler söylemiyor ama aşk adına güzel şeyler söylüyor. Dağıtılmış aşk parçaları sonunda yamanarak bir bütün oluşturuyor. Bu arada gazeteci Ellie de bu aşk hikayesinden dersler çıkararak başka bir aşka yelken açıyor.

Biz de gerçek, temiz, derin, tutkulu aşklara saygımızı sunuyoruz!

İyi seyirler…

Yönetmen : Augustine Frizzell

Senaryo : Nick Payne, Esta Spalding

Görüntü Yönetmeni : George Steel

Kurgu : Melanie Oliver

Müzik : Daniel Hart

Oyuncular : Shailene Woodley, Felicity Jones, Joe Alwyn, Callum Turner, Emma Appleton, Ben Cross, Vilhelm Blomgren, Diana Kent, Ann Ogbomo, Alfredo Tavares

Kanada / Romantik-Dram / 110 Dk.

OrtaKoltuk Puanı:

CEVAPLA

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz