Umut Bahçesi filminin yönetmen koltuğuna 1967 Yeni Zelanda doğumlu ”Mulan(1998), Whale Rider(2002), Tek Başına(2005) ve McFarland,USA(2015)” filmleri ile tanınan Niki Caro oturmuş. Niki, başarılı bir yönetmen. Umut Bahçesi filmi ile de adından söz ettireceğine eminim. Filmde anlatılanlar gerçek bir hikayeye dayanıyor.
Polonya’nın Varşova’sında 1928 yılında hayvanat bahçesi açan evli çift Antonina (jesssica Chastain) ve Jan Zebinski (Johan Heldenberg) oğulları ile birlikte mutlu bir yaşam sürerken 1929 yılında Hitler yönetimindeki Almanlar ülkelerini işgal eder. Çift, bombalanan hayvanat bahçesini yeniden düzenlemeye çalışırken eski aile dostları Alman zoolog Lutz Heck (Daniel Brühl), Hitler tarafından subay yapılarak 100 yıl önce yok olan bir hayvan ırkını yeniden üretmesi için görevlendirilir. Bu arada Zebinski çifti, Nazilere karşı savaşan bir ekiple işbirliği yaparak toplama kampındaki kadın ve çocukları Nazilerden kurtarmaya çalışır.
Yıllardır ezilen halk olarak gösterilen Yahudi filmlerinden sıkıldım artık. Dünyada ezilmiş bir onlar var sanki! Tabi ki bu işler lobi ile oluyor. Dünyada ki her sektörde onlar var. Hangi taşı kaldırsan altlarından onlar kalkıyor. O nedenle de Yahudiler hep ezilen olarak gösterilip gündemde kalmaya devam ediyorlar. Yıllardır Filistinlilere yaptıkları işkence dünyanın gözleri önünde gerçekleşirken kimse sesini çıkarmıyor ve görmezden geliyor. Almanlar tarafından kıyıma uğradığı temcit pilavı gibi her dönem gözler önüne serilen Yahudiler, Filistinlilere uyguladıkları mobbing nedeniyle tarihten ders almamış gibi görünüyorlar.
Filmde yer verilen evcilleştirilmiş hayvanlar, oyunculardan daha iyi rol yapmışlar bayıldım doğrusu. Zaten filmin en güzel görüntülerde onların yer aldığı kareler. Fil, kaplan, aslan, tavşan, maymun, rakun ve diğer hayvanlar insanlara o kadar yakın ve sadıklar ki.. Dünyada kim hayvan kim insan düşünmekten kendinizi alıkoyamıyorsunuz. İnsanların, hayvanlardan daha vahşi ve acımasız olduğu bir gerçek. Hayvanlar, sadece aç bırakıldıklarında ve tehdit anında tehlikeliler. İnsanlar her daim tehlikeli!
Filmde en ilginç bulduğum, Alman zoolog’un 100 yıl önce yok olmuş bir sığır ırkını deneylerle genetiğini değiştirerek yeniden yaratma düşüncesiydi. Ancak, bu düşünceye geniş biçimde yer verilmiyor ve fikir sadece diyaloglarda kalıyor. Filmin sonunda bir bizon görüyoruz ama yaratılan bizon mu yoksa denek mi bilmiyoruz. O’nu seyircinin yorumuna bırakmış yönetmen. Sadece bu konu üzerine bir senaryo yazılabilirse bana göre daha ilgi çekici bir yapım ortaya çıkabilir düşüncesindeyim.
Dönem atmosferi, kostüm, yer ve mekanlar iyi etüt edilmiş. Kurguda ki sıkıntılar seyirci tarafından bariz olarak hissedilse de açığı oyuncuların iyi performansları kurtarıyor. Filmin oyuncularının performansları genelde çok iyi ancak az diyaloğu olmasına rağmen vücut dili ve mimiklerini mükemmel kullanan Michael McElhatton diğerlerine göre bir adım önde bir oyunculuk sergilemiş.
Sözün özü : Ezen Nazi ezilen Yahudi filmleri hala ilginizi çekiyorsa bu filmde ilginizi çekebilir. Ama bana göre başka seçenekleri değerlendirmenizde fayda var. Filme gideceklere iyi seyirler.