Yurt

YURT, TUTUCU TOPLUMLARDA KANAYAN YARA

OrtaKoltuk Puanı:

 

Dünya prömiyerini Venedik Film Festivalinde  yapan Yurtçeşitli ödüller  aldı, almaya da devam edecektir. Gösterildiği festivallerde eli boş dönmeyen film geçtiğimiz aylarda Fransa Annonay “İlk Filmler Festivalinde “En İyi film seçildi. Rhone-Alp bölgesinde bulunan bu küçük şehir,  büyük yetenekleri çıkarmaya aday bir ilçe olarak kendini var edecek gibi görünüyor…

Fransa’nın çeşitli şehirlerinde gösterimde olan filmi yaşadığım şehre bir saat uzaklıkta olan Annemasse’ta izledim. Üç meslektaşımla beş kişilik Türk grubu ve sekiz kişilik Fransız grubu ile küçük bir salonda “Yurt” filmini izlerken yurdum insanının bu bölgelerde çok fazla olmasına rağmen neden böyle bir Türk filmine gelmediklerini bir kez daha sorguladım. “Keşke bu filmi izleseler de çocuklarını kısa tatillerde bile yatılı yurtlara gönderen aileler şapkalarını önlerine koyup bir kez daha düşünseler…” diye içimden geçirdim. Eminim meslektaşlarım da aynı duygular içindeydi. Bizler eğitimci olarak çocuğun sağlıklı ve mutlu bir ruh halinde eğitim almasını isteriz elbette.

14 yaşındaki Ahmet’in Canınız cehenneme delici bakışıyla film bittiğinde gerek Türk grubu gerek Fransız grubu yerimize mıhlandık ve birkaç dakika kalkamadık. Elbette bu haberleri duyuyor ve okuyorduk ancak sinema sanatının gücüyle görsel duyularımız da harekete geçince olayı ilk kez izliyormuş gibi donup kaldık. 

Nehir Tuna kanayan yaraya parmağını basmıştı…

BİR ÇOCUĞUN HAYAT IŞIĞINI SÖNDÜRÜRSENİZ O  BÜTÜN ELEKTRİK DÜĞMELERİNİ KAPATIR!

Yurt” filmiin  adından yola çıkarak yüzlerce binlerce gençlerden biri olan, aile baskısıyla Elazığ cemaat yurdunda  kalan ve 2022 yılı Ocak ayında baskılara dayanamayıp intihar eden tıp öğrencisi Enes Kara hikayesi izleyeceğimizi tahmin ediyorduk. Enes için bir edebiyat dergisinde şöyle yazmıştım:”ENES! başta ailesinin, karanlık tarikatınların ve geleceksizliğin çizdiği üçgenin içinde bir çıkış yolu bulamadı. Bu çıkışsızlık içinde umudunu dolayısıyla mücadele gücünü  kaybetti. İntiharıyla toplumun yüzüne bir tokat attı! Sersemledik.”

Filmdeki Ahmet’in hikayesi çok benzerdi, tıpkı Enes gibi babasına yurtta kalmak istemediğini defalarca belirtmesine rağmen baba oğlunu buna  mecbur etti. Ergen yaşta olan Ahmet mecburiyeti yerine getirirken ruhundaki isyan alevleri büyüyordu…

Ahmet, (Doğa Karakaş)  14 yaşında,  lise hazırlık sınıfında İngilizce eğitim alan çalışkan bir öğrencidir. (1996 yılında  süper liseler vardı) Ancak babası Aczmendi tarikatının üyesi ve ileri gelenlerinden olduğu için oğlu Ahmet’i ekonomik  durumu son derece iyi olduğu halde  yatılı yurda verir. Ahmet’in özgür ve tutkulu bir ruh taşıdığı çok da umurunda değildir. Oğlanın ateşli ruhunu cehennem ateşi korkusu vererek söndürmek ve kendi  hırsına uygun bir  tarikat üyesi yetiştirmek istemektedir. Çocuğun isteksizliğine ve annenin de içten içe bu işe karşı çıkmasına rağmen babayı vazgeçiremezler. (Burada anneye çok büyük görev düşüyordu aslında; kocasına itaat edip pasif kalacağına  oğlunun yanında duracak güçlü bir direniş sergileyebilirdi….) yine 1990’lı yıllara Aczmendi Tarikatı damga vurmuştu : Lideri Müslüm Gündüz’dü  Demokrasi ve laiklik dinsizliktir, hiç merak etmeyin geleceğiz Türkiye’yi alacağızdemişti. 1996 yılında Fadime Şahin ile uygunsuz vaziyette basılmıştı sonra…

Ahmet, ailesinden uzakta Edirne’de bir yandan modern okuluna devam ederken bir yandan da tam bağnazlık yuvası olan yatılıya uyum sağlamaya çalışmaktadır. Pragmatik ve dogmatik eğitim arasında ruhunun çalkantıları ile  bir yol, çıkış bulmak için uğraşmaktadır. Aslında modern okulda daha mutludur, karakteri de bu eğitime daha yatkındır zaten, arkadaşlarına yardım eden yumuşak huylu bir çocuktur. Tarikat yurdunda ise sıkışmışlık hissi içinde kendine çıkış ararken kendinden yaşça büyük Hakan (Can Bartu Aslan) ile dostluk kurar. Hakan’ın hikayesi ise Türkiye’deki çoğunluğun hikayesidir zaten.  Yoksulluk sebebiyle yurtta kalmak zorunda kalmıştır…

Zengin ve yoksul çocukları aynı yurtta buluşturan nedenlerin  farklı olduğunun altı çizilmiş filmde. Hakan’a gelince yoksulluk ruhunu da kemirdiği için derinliklerinde kin, kıskançlık, sinsilik duygusu her an patlamaya hazır durumda beklemektedir…

Nehir Tuna’nın ilk uzun metrajlı filmi olmasına rağmen sinematografik açıdan son derece başarılı; hatta kusursuz, alt metinler oldukça sağlam, bağırmadan, propaganda yapmadan gerçekliği gözler önüne sermiş…

Filmi izlediğim zaman hikayede yönetmenin bizzat bu durumu yaşadığını ve otobiyografik olduğunu düşündüm. Bu kadar ince ayrıntılar insanın ya kendisinin ya da şahit olduğu yaşanmışlığın göstergesi olabilirdi. Bana bunu düşündüren başka bir unsur da Ahmet rolünü üstlenen Doğa Karakaş’ın kendisine olan benzerliği idi. Bu düşüncem beni yönetmenin yaptığı röportajlara yönlendirdi. Evet, Fransız basınında tahminimi doğrulayan yazılara rastladım. Yönetmenin Tekirdağlı olduğunu ve olayın Edirne’de geçtiğini bildiğimize göre kanıtımız güçlenmiş oldu. 

TV5 Monde, televizyonda yayınlanan bir röportajda, dogmatik düşüncelerin genç kuşağa empoze edilmesine karşı olduğunu, genç kuşağın kendini özgür hissetmesi gerektiğini bunun yanında laik eğitim konusunda da dayatma olmaması gerektiğini söylüyor.

Evet filmi eleştirdiğim nokta da tam burası olacaktır. Nehir genç bir yönetmen, Özgür düşüncenin asıl  laik eğitimde gelişebileceğini tam idrak edememiş belli ki. Bir bakıma çocukluğunda ona empoze edilmiş laiklik düşmanlığının tortuları ruhunun derinliklerinde kalmış. İkincisi laik eğitimle dogmatik eğitimi karşılaştırmak bile abest. Kendisi farkında değil ama modern okulda daha mutlu olduğunu başka nasıl açıklayabilir? Filmde de bu düşünceyle hareket ettiği çok açık. Ne dini eğitim ne laik eğitim diyor. Atatürk’ün  ilahlaştırıldığını bir çocuk ağzıyla dile getiriyor. “ O Atatürk mü, Tanrı mı?”  sorusuyla…

Kimse Atatürk’ü Tanrı yerine koymuyor, o sadece ülkesine bağımsızlığı getirdiği ve yönetmenin çok değer verdiği özgür birey olma yolunu ülke bireylerine sağladığı için  takdirle anılıyordu, hak ettiği saygı gösteriliyordu eskiden.  Tıpkı Küba’yı bağımsızlığına kavuşturan Fidel Castro ve Che Guevara gibi, tıpkı Hindistan’ı bağımsızlığa kavuşturan   Mahatma Gandi gibi…

Sevgili Nehir Tuna, Atatürk ve o laik eğitim olmasaydı, sen Amerikalarda Columbia üniversitesinde sinema üzerine yüksek lisans yapıp böyle güzel bir filmi çekebilir miydin? Olsa olsa en iyi ihtimalle sadece erkek çocukların eğitim aldığı  medreselere  iyi bir öğretmen olurdun…

Röportaj yaptığın Paris caddelerindeki o okullarda eğitim laiklik ilkesiyle yapılıyor. Fransa eğitimde laiklikten zerre taviz vermiyor, okullarında özgür bireyler yetişiyor… Bu düşünceni bir daha gözden geçirmekte fayda var. Ve asla dogmatizmle laikliği aynı kefeye koyma!…

1996 yılında eğitimci olarak Ankara’da  bir gecekondu bölgesinde göreve başladığım zaman tarikatların yer altında örgütlendiğini ilk o zaman farketmiştim. İki çok çalışkan kız öğrencimden birisini velisine yalvar yakar kurtarmıştım, diğerini kurtaramadım. Ailesi çok yoksuldu, “Kurana yatılıya göndereceğiz Hoca Hanım” demişlerdi…

Başrol oyuncusu Doğa Karakaş şahane bir performans  sergilemiş; oynamamış, yaşamış. Abartı yok, ağlatı yok, doğal ve sade oynayarak filmin ruhuna uygun, bedeniyle çok büyük lafları söylemiş. Bu oyunculuk ona Marakeş Film Festivalinde En İyi Erkek Oyuncu ödülünü getirmiş… Kendisini daha önce tanımadığım için çocuk oyuncu sanmıştım, meğer 22 yaşında delikanlıymış. Çocuk görünümü ve yönetmene benzerliği ona bu filmde oynama olanağı sağlamış. Kendisini tebrik ediyorum. Diğer taraftan baba rolündeki Tansu Biçer de iyiydi…

Yönetmen asıl mesajını son sahnede Ahmet aracılığı ile veriyor. Birçok seyirci muhtemelen farkına varamayacağı için spoiler vereceğim. Ahmet; kendisi, annesi, babası için üç kez elektrik düğmesine basarak yakıp söndürdüğü ışığı son sahnede o düğmeye sadece bir kez basıyor, ışığı yalnızca kendisi için yakıyor. Ve o bakışlarıyla hepinizin canı cehenneme diyerek filmi bitiriyor…

Geçtiğimiz günlerde İstanbul Film Festivalinde Altın Lale ödülü alan “Yurt” filmine yüksek puan vereceğim. Her ne kadar laik eğitimi eleştirse de iki saatlik  filmin en fazla beş dakikasına bu düşüncesini konu etmiş. Geriye kalan süreyi yatılı yurtlarda din eğitimine ve orada taciz de dahil yaşananlara ayırdığı için bu puanı hak ettiğini düşünüyorum…. 

Bu filmi bütün ebeveynler ve eğitimciler izlemeli…

Yönetmen / Senaryo : Nehir Tuna

Görüntü Yönetmeni : Florent Herry

Kurgu : Ayris Alptekin

Müzik : Avi Medina

Oyuncular : Doğa Karakaş, Can Bartu Aslan, Tansu Biçer, Ozan Çelik, Didem Ellialtı, Orhan Güner, Işıltı Su Alyanak, Emrullah Erbay, Ercan Erdil, Miraç Kaya, Erdi Kökerer, Fatih Berk Şahin, Nazlı Benan Özkaya, Tolga T. Talay, Ozan Bilen

Türkiye-Almanya / Dram / 116 Dk.

2 YORUMLAR

  1. Kalemine yüreğine sağlık, iyi ki yazmışsın, iyi ki Yurt bir kez daha gündeme gelmiş! Üstelik de çok katıldığım doğru saptamalarla ! Yolu açık, gişesi çok olsun

  2. Teşekkür ederim Yazgülü Hanım, sizin de yüreğinize sağlık. 20 sene önceki zamanda yurtlar böyle ise, şimdiyi düşünmek bile istemiyorum. Gerçekten bir eğitimci olarak canım çok acıyor…

CEVAPLA

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz