Yüz Karası

ÇOK BOYUTLU İŞLENMİŞ BİR ÇİNGENE DİZİSİ!

Anna Maliszewska bir genç kızın etrafına; faşistliği, kadının ezilmişliğini, akran zorbalığını, ayrımcılığı, dışlanmışlığı, müziği koyarak; yani hayata dair her şeyi koyarak güzel bir çingene dizisi ortaya çıkarmış, ben çok beğendim, dizinin 2. bölümü de gelecektir diye düşünüyorum, takip edeceğim.

OrtaKoltuk Puanı:

 

ÇİNGENE KIZININ KİMLİK ARAYIŞI

Yine adından dolayı izlediğim bir dizi. Dizi olduğunu bile bilmiyordum, film olduğunu düşünerek açtım, baktım diziymiş. 17 Yaşındaki  çingene bir kızın kimlik arayışını konu edinen 8 bölümlük dizi! Dizi ama film gibi dizi! Sekiz bölüm bir günde aktı gitti.

Çingeneleri konu edinen filmleri severim; hatta bu tarz filmlerin babaları sayılan Tony gatlif (çingene bir annenin oğludur) ve Emir Kusturica hayran olduğum iki yönetmendir. Kahramanlar çingene olunca o filmin ya da dizinin içinde müzik, dans, kahkaha, gözyaşı, hareket olmaması mümkün değildir. Bu iki yönetmen (bir Fransız, diğeri Yugoslav) filmlerinde adeta çingenelerin destanını yazdılar ve filmleriyle bol ödül kazandılar. Zaten İnfamia (Yüz Karası) dizisinde Goran Bregoviç‘in klasikleşmiş, hepimizin kalbinde yerini bulmuş Çingeneler Zamanımüziğini birkaç kez duymak ilaç gibi geldi. Bildiğiniz gibi filmin yönetmeni Emir Kusturica

“Yüz Karası” 6 eylül çarşamba günü Netflixt’e yayınlanmaya başladı. Dram türündeki dizi Polonya yapımı. Yönetmenliğini Anna Maliszewska yaptı. Senaryo yazarları : Anna Maliszewska, Dana Lukasinska, Julita Olszewska Oyuncular : Zofia Jastrzębska, Sebastian Lach, Mağdelana Czerwinska, Kamil Piotrowski, Artur Dziurman…

“YÜZ KARASI” BİZ ANADOLU KADINLARININ ÇOK İYİ BİLDİĞİ BİR DEYİM!

Genç kızlığa adım atar atmaz; hatta daha ergenken annelerimiz tarafından bize söylenen en etkili ve tehdit edici cümle Sakın yüzümüze kara çalma!Uyarı niteliğindeki bu cümlenin arkasında gizlenmiş tehdit bizi  tir tir titretirdi… Annemden kimbilir kaç kez duydum bu cümleyi!

“Kara çalma” demek, en basit anlamıyla kimseyi sevme, aşık olma, erkeklerle konuşma… Alimallah bi duyulursa yüzlerine kara çalınırdı, o yüzdeki kara sizin yüzünüzde okkalı bir tokatla kıpkırmızıya dönerdi. (Neden bilmem şu an aklıma Stendhal’ın “Kırmızı ve Siyah”ı geldi, şimdi çok metafor yapardım ama nihayetinde eleştiri yazacağız, burada keseyim)  

Dizinin baş karakteri 17 yaşındaki Gita (Zofia Jastrzębska) Roman bir ailenin kızıdır, aile  Galler’de kenar mahallede yaşamaktayken bir gün gelen telefon üzerine kendi toprakları olarak gördükleri Polonya’ya dönmeye karar verirler. Gita gitmek istemez; okulu, arkadaşları oradadır, yeni bir ortama girmek ve kendini kabul ettirmek kuşkusuz onun için zor olacaktır. Ve karavanlarıyla yola düşerler, Polonya’da onları gösterişli bir köşk ve kalabalık bir aile beklemektedir. Gita’nın babası (Sebastian Lach) kalabalık ailenin bir ferdidir. Köşkte tam bir geniş aile mevcuttur, köşkün yönetimi büyük abiye ve babaanneye aittir,   Gita’nın babası yedi yıl önce kumar borcundan dolayı evden kovulmuştur, şimdi ise çağrılma nedeni; Gita’yı evlendirmek için yapılan sözleşme neticesinde  borçlarının silineceğidir…

Diğer Roman aileleri yoksulluk içinde yaşarken bu büyük ailenin zenginlik ve refah içinde yaşıyor olmalarının sebebi piyasaya yasa dışı yollardan çeşitli ilaç dozlarında oluşturdukları uyuşturucu ilaçları sürmek. Gita’yı nişanlandıkları aile ise uyuşturucu baronunun oğludur…

Gita’nın babası bağımlı bir kumarbazdır, arızalıdır ama çocuklarıyla özellikle kızı Gita ile iyi ilişkisi vardır, sevecendir, gücü yettiğince onları özgür yetiştirmeye çalışır. Anne (Magdalena Czerwinska) hem güçlü hem idareci akıllı ama aynı zamanda tıpkı bizim Anadolu anneleri gibi geleneksel değerlere ve Roman yasalarına  son derece bağlı; bu tutumu da kızıyla olan ilişkilerini zorlaştırıyor…

Gelelim Polonya’nın durumuna; birçok ülkede olduğu gibi azınlıklarını dışlayan, horlayan, (aşağılayan, gerektiğinde şiddet uygulamaktan kaçınmayan kısaca ırkçı ideolojiye sahip. Romanlar Polonya’nın ötekileri, bir böcek gibi ezilmesi gereken mikroplardır.

Peki ya Romanlar? Sütten çıkmış ak kaşık mı! Evet  onlar için aile son derece önemli, (bu biraz da dışlanmaktan dolayı birbirine kenetlenme ihtiyacı doğurduğu için) evet müzik- dans varlıklarının bayrağı ve flaması, evet hayatı ciddiye almayarak zor koşullara rağmen neşelerini hayata karşı meşale gibi taşıyorlar, bütün bunlar olumlu özellikleri fakat onlar da ezecek birini bulduğu zaman ezmekten geri durmuyorlar. “Eksik etek” dedikleri kadınları ikinci sınıf görüyorlar, onların özgür ve ateşli ruhunu bastırmaya çalışıyorlar, kızları okutmak yerine  küçük yaşta evlendirmekten çekinmiyorlar…

Sevgili okuyucular çerçeve bu, şimdi o çerçevenin içine Gita’yı koyarak bir analiz yapmaya çalışacağım… Gita, tam anlamıyla çingene ruhu taşıyor fakat kendini arkadaşlarına kabul ettirebilmek için çingeneliğini inkar ediyor. Şunu belirtmeden geçmeyeyim; kim ki kimliğini inkar ediyor özgüven eksikliği taşıyordur mutlaka. Özgüveni olan her türlü baskıya ve ötelemeye rağmen kimliğini saklamaz. Tabii ırkçılık yüzünden katliam, kıyım -Nazilerde olduğu gibi- yapanlara karşı kimliğini saklamayı bunun dışında tutuyorum. 

Gita, zengin çingene müziğini de reddediyor ve kendini dışlanmışların müziği (müzik demeye de dilim varmıyor) olan rap ile ifade ediyor. Dizi boyunca duygu ve düşüncelerini rap ile dile getirdiği için onu tanımamız kolaylaşıyor. Gita  arafta; gelenekle modernizmin  arasında bocalıyor. Rap bizdeki arabesk gibi tam da bu sıkışlmışlığın ifadesi olarak ortaya çıkıyor…

Gita, aşkı ile evleneceği erkek arasında; aşkı tercih ediyor, çingene bir erkeğe Tagar’a (Kamil Piotrowski) aşık oluyor ama bedeli de çok ağır oluyor. Gita, sevgi ile nefret arasında; geniş ailesini; özellikle babaannesini çok seviyor ama onların kendisine  çingene geleneklerini dayatmalarına tahammül edemiyor ve zaman zaman onlardan nefret ediyor…

Eğer “Çingeneler Zamanı”nı izlediyseniz dizideki babaanne size hiç yabancı gelmeyecektir; bilge, sevecen, otoriter babaanneyi filmde gördüğünüzü hatırlayacaksınız…

KESTİM KARA SAÇLARIMI

Kuşkusuz bu dizi hakkında çok şey yazabilirim, fakat uzun yazmak okuyucuyu bıktırabilir; bu yüzden özetle ifade edecek olursam  yönetmen Anna Maliszewska bir genç kızın etrafına; faşistliği, kadının ezilmişliğini, akran zorbalığını, ayrımcılığı, dışlanmışlığı, müziği koyarak; yani hayata dair her şeyi koyarak güzel bir çingene dizisi ortaya çıkarmış, ben çok beğendim, dizinin 2. bölümü de gelecektir diye düşünüyorum, takip edeceğim.

Dizinin ana müziği, üstüne rap yapılan müzik şahaneydi. Ayrıca Gita’nın müzisyen olan anne-babası ve kendisinin de eşlik ettiği  çingenelerin geleneksel müziği de güzeldi. Yine onların ağıtı olan şarkı Djelem, Djelem (Nazi  Almanya’sında  katledilen 350 bin çingene üzerine yakılan ağıt) de söylendi ki acıyı ruhunuzun en derinliklerinde hissedeceksiniz. Anlayacağınız çingenelerle ilgili ne varsa konunun içine eklenmiş…

Oyunculardan başta Gita’nın annesini oynayan Magdalena Czerwinska, babaanneyi, babayı ve tabii Gita’ya can veren Zofia Jastrzębska yı beğendim. Kız güzel ve oyunculuğa  yeteneği olduğu şimdiden belli, yolu açılacaktır. Sadece roldeki yaşına göre daha büyük göstermesi dezavantaj olmuş. Ayrıca sinematograf açısından birkaç çok iyi sahne vardı, dedim ya film gibiydi..

Diziden öğrendiğim bir başka şey de çingenelerde “seni seviyorum” denilmezmiş, onun yerine Kalbini yiyorum, ruhunu içiyorumdenilirmiş… Etkileyici değil mi?

İnfamia aynı zamanda kadın dizisi idi, kadınların ne kadar güçlü olduğunu bir kez daha  ispat etmeye soyunmuş; bu güçlü duruşu Gita’da da görüyoruz zaten, kız sonunda kendi köküne dönerek hem ırkçılara hem de ailesine başkaldırıyor; protestosunu saçlarını tıraş ederek, klibinde  memelerini açarak (Femen kadın protestocularda olduğu gibi) ailesinin yüzüne karayı çalıyor. Bir kadının bireysel olarak gösterebileceği en güçlü protesto da bu olsa gerek; saçını kesmek ve memelerini açmak!… Hatırlayalım İran’da kadınlar toplu olarak  saçlarını kesmişti!…

Gülten Akın’ın  bu  şiiri adeta  Gita’nın  hikayesini anlatmış!

KESTİM KARA SAÇLARIMI

Uzaktı dön yakındı dön çevreydi dön

Yasaktı yasaydı töreydi dön.

İçinde dışında yanında değilim

İçim ayıp dışım geçim sol yanım sevgi

Bu nasıl yaşamaydı dön.

Onlarsız olmazdı, taşımam gerekti, kullanmam gerekti.

Tutsak ve kibirli -ne gülünç-  

Gözleri gittikçe iri gittikçe çekilmez.

İçimde gittikçe bunaltı gittikçe bunaltı

Gittim geldim kara saçlarımı öylece buldum.

Kestim kara saçlarımı n’olacak şimdi !

Bir şeycik olmadı – Deneyin lütfen – 

Aydınlığım deliyim rüzgârlıyım

Günaydın kaysıyı sallayan yele

Kurtulan dirilen kişiye günaydın.

Şimdi şaşıyorum bir toplu iğneyi

Bir yaşantı ile karşılayanlara.

Gittim geldim kara saçlarımdan kurtuldum.

                            GÜLTEN AKIN

Yönetmen : Anna Maliszewska

Senaryo : Anna Maliszewska, Dana Lukasinska, Julita Olszewska

Müzik : Lukasz Targosz, Wojciech Urbanski

Oyuncular : Zofia Jastrzębska, Sebastian Łach, Magdalena Czerwińska, Kamil Piotrowski, Artur Dziurman, Wanda Ranii Kozłowska, Bożena Paczkowska, Tesla Schock, Konrad Bogusławski, Manuel Dębicki, Melisa Gabor, Angelo Ciureja, Josef Fečo, Branko Đurić, Aleksandra Grabowska, Michał Wójtowicz, Agata Łabno, Julia Kuzka, Nikolas Przygoda, Jan Jakubik

Polonya / Dram-Müzik / 8 Bölüm 45 Dk.

CEVAPLA

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz