Altın Portakal Ödülleri
Eytan İpeker, Özcan Vardar ile Antalya’da En İyi Kurgu Ödülünü kazandı. 9 ÖDÜLLÜ “KURAK GÜNLER”
59. Antalya Altın Portakal Festivalinin en kaliteli filmi “Kurak Günler”i jüri 9 ödülle taçlandırdı. Uluslararası yarışmada İsrailli Michal Vinik “Valeria Evleniyor / Valeria Mihtatenet”teki başarısı için En İyi Yönetmen Ödülünü kazandı. Festival davetlileri arasındaki Vinik sahneye çıkıp ödülünü bizzat aldı.
“Tepenin Ardı” ile Berlin’den, “Abluka”ile Venedik’ten, “Kızkardeşler”ile İstanbul Film Festivalinden ödüller kazanan Emin Alper kariyerinin 4. filmi “Kurak Günler” ile Cannes’dan sonra Antalya’da da gönülleri fethetti. Jüri de 59. Antalya Altın Portakal Film Festivalinin bu en kaliteli yapıtına ilgisiz kalmayıp filmi 9 ödülle taçlandırdı. En İyi Yönetmen seçilen Emin Alper‘in dışında, Eytan İpeker, Özcan Vardar ile müştereken yaptıkları kurgu ile ödül yağmurundan nasibini aldı. Özcan Alper’in “Karanlık Günler”i En İyi Film ve En İyi Senaryo Ödüllerini kazandı. Adı gibi “karanlık”, karamsar ve provokatör bir mesaj taşımasına rağmen “Karanlık Gece”, teknik özellikleriyle festivalin diğer favorisiydi. Jürinin politik kararlarıyla ödül listesinde denge sağlamak için Karanlık Gece‘ye 2 ödül verdiğini düşünüyorum.
Sinema Yazarları Derneği (SİYAD) En İyi Film Ödülünü, Mart ayında hayatını kaybeden Murat Özer anısına verilen ”Kurak Günler” filmi kazandı. Uluslararası yarışmada genç İsrailli yönetmen ve senaryo yazarı Michal Vinik, “Valeria Evleniyor / Valeria mithatenet” ile En İyi Yönetmen seçildi. Tel Aviv Üniversitesinde senaryo yazımı dersleri veren 46 yaşındaki Michal Vinik, Venedik Festivalinde dünya prömiyerini yapan henüz 2. filmiyle, prestijli Altın Portakal yarışmasından ödülle ayrılma başarısını gösterdi. Michal Vinik Antalya’da en İyi Uluslararası Film Ödülünü kazanan “Ziyaretçi” filminin Bolivyalı yönetmeni Martin Boulocq gibi sahneye çıkıp ödülünü bizzat aldı.
LİNÇ KÜLTÜRÜ, ŞANTAJ VE KOMPLOLAR
Politik ve psikolojik gerilim türlerinin unsurlarını taşıyan Kurak Günler, çiçeği burnunda genç ve idealist bir savcının tayin edildiği kasabadaki ilk günlerini anlatıyor. Film homofobinin devlet politikası haline gelmesine ciddi bir eleştiri getiriyor. Filmin başarılı mizansenine imza atan Emin Alper, Erden Kıral anısına verilen FİLM YÖN En İyi Yönetmen Ödülünün de sahibi oldu.
Anadolu gerçekleri üzerine bir toplumsal eleştiri getiren film, gerilim tansiyonu hiç düşmeyen mizanseni, gizemli atmosferi ve uyumlu oyuncu kadrosunun başarısıyla öne çıkıyor. Kasaba hayatını çok iyi gözlemlediği görülen Emin Alper, senaryosunda ustalıkla çizilmiş karakter tahlillerine yer veriyor. Kanunları uygulamaya kararlı, taviz vermez, dürüst, bekar genç savcı Emre (Selahattin Paşalı), statükoya ayak uydurmuş, adaletin sağlanması için değil, kasaba halkıyla iyi ilişkilerini sürdürme peşindeki oportünist kadın hakim Zeynep (Selin Yeninci), Yanıklar kasabasında devleti temsil ediyorlar.
Her seçimi kazanıp belediye başkanlığını sürdürmekte usta, Makyavelist politikacı Selim, babasının gücünü arkasına alıp her türlü kirli işe bulaşan Avukat Şahin (Erol Babaoğlu), suç ortağı dişçi Kemal (Erdem Senocak), gazeteci kimliğiyle, kışkırtıcı haberleriyle kasabada saygınlık kazanmış, manipülasyon ustası Murat (Ekin Koç), göçebe hayatından bıkıp kasabanın gecekondu mahallesine sığınan göçebelerden isyankar Yavuz ve 3 kez tecavüze uğramış kızı Pekmez (Eylül Ersöz), filmin diğer karakterleri.
Emin Alper yazdığı senaryoda renkli karakter tahlilleri eşliğinde, taşra hayatının faşizmine değinerek, taşra erkinin büyük şehirden gelen bir devlet görevlisine uyguladığı baskıyı anlatıyor. Genç ve idealist savcı Türkiyedeki kontrolsüz silah kullanımının durdurulmasını istediğinde, karşısında kasabanın kontrolünü kaybetmek istemeyen güçleri buluyor. Savcı yasaların uygulanması konusunda titizlik gösterdiğinde, taşra erki karşı çıkarak savcının görevini yapmasını engelliyor. Film kasaba halkının aralarına karışan, yasaları uygulamaya çalışan aydın devlet görevlilerini, düşmanlığa varan komplolarla yalnızlaştırma çabalarını ilginç örneklerle gözlere seriyor. Film güç zehirlenmesi üzerinden, taşra elitinin kendisinden olmayan devlet görevlisini sindirme çabalarını ustalıkla işliyor.
Emre’nin kasabaya geldiği günden itibaren bir takım gariplikler ve gerginlikler yaşanır. Yaklaşan mahalli seçim günlerinde, Emre kendisine karşı kurulan komploya direnmeye çalışırken, siyasi çekişmelerde taraf olmamaya çalışır. Ona karşı yükselen homurtulara, hakim Zeynep’in devletin yanında olmayıp kendisini karşısına alması eklenince, genç savcı kısır bir döngü içinde sıkışıp kalır. Bu onu yavaş yavaş gazeteci Murat ile bir ittifak yapmaya zorlar.
Herkesin ikili oynadığı kasabada, yozlaşmış politikacıların kurduğu kirli kurulu düzene çomak sokmaya kararlı yeni savcıyı yıldırmak için, kasaba halkı her yolu dener. Halkın bu düzenden şikayetçi olmadığını filmin etkileyici final bölümünde gözlemliyoruz. Halkın, politikacıların kararlarını, yanlış da olsa tasvip etmeleri çok düşündürücü. Yanıklar kasabasının en önemli sorunu susuzluk. Yeraltı sularının aşırı kullanımının yol açtığı obruklar kasaba için ciddi tehlike arzetiyor. Bazıları bir koyun sürüsünü telef edebiliyor.
TAŞRA HAYATI FAŞİZMİ
Savcının eşcinselliğe eğilimini kullanan taşra ileri gelenleri, kendisine baskı uygulayıp güçsüzleştirmeye çalışıyorlar. Film ekibinin Antalya’daki “Kurak Günler” gösteriminden sonra yaptıkları toplantıda, sansür ile ilgili bir soruya cevap veren Emin Alper : “Senaryo şekillendikten sonra sansür uygulamadık. Senaryoda neyse onu çektik. Zaten senaryonun gereği buydu. Senaryo savcının kendini keşfetme hikayesiydi, dolayısıyla savcının eşcinsel eğilimi var mı, yok mu, kendisiyle bir hesaplaşma içerisinde. Böyle yazıldı, böyle çekildi. Daha cesur çekilebilir miydi ? Çekemezdik. Bizim sansür mekanizmamız çok daha önce, senaryo için masaya oturduğumuzda başlıyor. Sadece bu meseleyle ilgili değil, her türlü meselede. Maddi sıkıntılar yüzünden filmi çok hızlı çekmek durumunda kaldığımız için çekimlerde çok zorlandık.” dedi.
Filmin mekanları çok iyi seçilmiş, Yunanlı görüntü yönetmeni Hristos Karamanis (filmin finalde olduğu gibi) başarılı fotograflarıyla ustalığını göstermiş. Karşılığını da En İyi Görüntü Yönetmeni Ödülüyle almış oldu. Kronolojik sırasıyla anlatılmayan filmde, geriye dönüşlerle sürekli yeni bilgiler veriliyor. Eytan İpeker ile Özcan Vardar’ın dinamik kurgusu Emin Alper’in mizansenine katkıda bulunuyor. İkili bu çalışmalarıyla En İyi Kurgu Ödülünün sahibi oldu.
Filmin oyuncu kadrosundan 2 aktör ödül listesinde yer buldu. En İyi Erkek Oyuncu Ödülünü, Emre rolündeki Selahattin Paşalı, “LVC / Lütfen Cevap Veriniz” filmindeki performansıyla Cem Yiğit Üzümoğlu ile paylaştı.
Kurak Günler‘in 2. oyunculuk ödülünü Şahin’i oynayan Erol Babaoğlu En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu kategorisinde aldı. 50 bin TL para destekli Cahide Sonku Ödülünün bu seneki kazananı “Kurak Günler”in yardımcı yapımcılarından Çiğdem Mater oldu. Gezi davası tutuklularından Mater’in adının anons edilmesi uzun süre alkışlandı. Mater de Bakırköy Cezaevinden bir teşekkür mesajı yolladı. Jüri Başkanı ve birçok ödüllü sanatçı Gezi tutukluları, Boğaziçi direnişi ve İran’daki protestolarını konuşmalarına dahil ettiler.
Filmde töreler, yolsuzluklar, yozlaşan ilişkiler, entrikalar, şantaj, iktidar hırsı, cinsel kimlik düşmanlığı, linç kültürü, statükonun korunması, küresel iklim değişikliği gibi güçlü temaların hakkı veriliyor.
59. Altın Portakal Ödülleriyle ilgili yazımı Antalya’da geçirdiğim bir haftalık deneyimimi anlatmakla bitirmek istiyorum. Festivali izlemek için davet edildiğim Antalya’da çok renkli günler geçirdim. Festivalin deneyimli yönetmeni ve direktörü, uluslararası seçkinin mimarı Dr. Ahmet Boyacıoğlu Antalya’da tıkır tıkır çalışan bir sistemi oturtmuş. Festival Başkanı Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Muhittin Böcek’in desteğini arkasına alan Ahmet Boyacıoğlu, festivale yürekten inanan Antalya halkının katkılarıyla, Altın Portakal Festivalinin Türkiye’deki bu konuda en başarılı festivali imajını sürdürdürmesini sağlıyor.
Açılıştan bir gün önce İstanbullu davetlileri taşıyan charter uçakta SİYAD üyelerinin azlığı dikkatimi çekti. Ahmet Boyacıoğlu misafirlerini karşılamak için geldiği havalimanında, beni “Şalom” diyerek karşıladı. Bir hafta boyunca gösterimlerde ve tüm etkinliklerde, açıkları kapatmak için koşuşturan Ahmet Boyacıoğlu’nu başarılı organizasyonu için kutladım.
Ulusal yarışma filmlerinin ekiplerini gösterim öncesi izleyicilere takdim eden, film sonrası moderatörlüğünü 4 yıldır başarılı bir şekilde sürdüren, “Sinema Ortak Aşkımız” grubumuzun gözbebeği Muammer Brav, Altın Portakal Festivalinin vitrinindeydi. Moderatörlüğünü yaptığı masadan kalkıp, bir sonraki filmin ekibini takdim edebilmek için salona yetişebilme konusunda epey ter döktüğüne tanıklık ettim.
Lüks otellerde ağırlanan festival misafirlerinin Antalya’nın 3 ayrı bölgesindeki salonlara nakledilmesini sağlayan otobüs ve servis araçları, mükemmel bir uyumla bir hafta boyunca, sabahın köründen gece yarılarına yolları aşındırdı. Konyaaltı’nda denize nazır otelimizin plajından ve dev havuzundan (bazı seansları atlayarak) istifade ettik. Tek şikayetimiz otelin zengin büfelerinde, tabaklarımızı doldurmaktan alınan kilolar oldu.