Cannes Film Festivali Notları 1
MAYIS’TA SİNEMANIN KALBİ CANNES’DA ATAR
Dünya sinemasının kalbi mayıs aylarında Cannes’da atar. Fransız Rivierası’nın göz bebeği Cannes’ın 73 bin kişilik nüfusu, Film Festivali süresince 200 bine çıkar. Festivali hazırlayan Organizasyon Komitesi’ne bağlı olarak çalışanların sayısı ise 850 kişi… Oscar Ödülleri’nden sonra sinemanın en önemli etkinliği olan Cannes Film Festivali’ne her yıl, sinema endüstrisine mensup 38 bin kişi ve görsel-yazılı basından 4.900 kişilik bir ordu geliyor.
Cannes Film Festivali’nin görünen vitrini, galaların öncesi ve sonrasındaki “kırmızı halı” resmigeçidi. Ünlü terzilerin elinden çıkma uzun tuvaletleriyle gelen zarif hanımların yanında, ün peşinde koşan, aşırı dekolte kıyafetleriyle dikkatleri üzerlerine çeken starlet’ler fotoğrafçılara poz vererek salına, salına kırmızı halıyı geçerler. Hayranlık besledikleri starları uzaktan da olsa görmek amacıyla saatler öncesinden yer kapmak için gelen sinemaseverler, sabırla gala saatlerini beklerler. Ellerindeki filmleri satmak veya yeni filmleri satın alabilmek için, geçtiğimiz yıl, 55 ülkeden 38 bin sinema profesyonelinden oluşan 12.300 şirket Cannes’a geldi.
Sinema endüstrisinin lokomotiflerinden biri sayılan “Marché du Film”de, profesyonel yöneticilere 1.500 projeksiyon yapıldı, 3.800 film müşteri aradı. Croisette boyunca uzanan plajlarda festival süresince her gece, “Cinema de la Plage” adı altında, halkın ücretsiz izlediği filmler gösterilir. Bunların arasında, dünya prömiyerlerini burada yapan filmler yer alır. Pierre Lescure başkanlığındaki festivalin kaptan köşkünde, 2007 yılından beri, Festival Genel Direktörü Thieriy Frémaux yer alıyor.
Frémaux, festivalin birinci misyonunun sinema endüstrisinin etkinliğini artırmak olduğunu söylüyor. 7. Sanatın en önde gelen bu sinema fuarının amacının, sinemanın gelişimine hizmet eden filmleri gün ışığına çıkarmak olduğunu ilave ediyor. Frémaux, Cannes Festivali’nin bilinmeyen ancak en önemli işlevinin, kuvvetli bir ekiple dünya festivallerini izleyerek, istikbal vaat eden yönetmenleri keşfetmek olduğunu belirtiyor.
Geçen yıl seçici kurul, yarışmada yer almak üzere müracaat eden 1.930 film arasından 52 film seçti. Geniş kitlelere hitap eden ve auteur sinemasının 20 filmi, ana yarışmaya alındı. Özgürlükleriyle öne çıkan 7. Sanata estetik yönden yenilik getiren 20 filmlik ikinci bir seçki, festivalin prestijli yan bölümü olan “Belirli Bir Bakış”ta yarıştı.
Yıla damgasını vuracak kalitede görülen bazı filmleri, seçici kurul yarışma dışı olarak özel gösterimlerde festival kapsamına alır. Sinema sanatına hizmet eden yönetmenlerin başyapıtlarının yenilenmiş kopyaları, “Ustalara Saygı” kapsamında Cannes Classics bölümünde gösterilir.
Festival her yıl, ilk kez kamera arkasına geçen yönetmenlerin elinden çıkma filmlerin en iyisine Altın Kamera Ödülü’nü verir. Steven Spielberg 2013’te Cannes’da jüri başkanlığı yapma teklifi almıştı. Kabul etme gerekçesini şöyle izah etmişti: “Cannes dünyanın dört bir tarafından gelen filmlerin buluştuğu zengin bir platform. Cannes’ın özelliği, olağanüstü başyapıtların keşfedildiği bir buluşma noktası olması. Cannes Festivali yorulmadan sinemanın dünyanın evrensel lisanı olduğunu ispat etme işlevini ısrarla sürdürüyor.”
Geçen yıl Cannes Film Festivali silahların gölgesinde yapıldı. Festivalden birkaç ay önce komşu Nice şehrinde bir kamyonun halkın arasına dalarak yaptığı katliamdan etkilenen Fransız yetkililer benzer bir saldırının festival sırasında tekrarlanması endişesiyle olağanüstü tedbirler aldılar.
Festival Sarayı önündeki Croisette’te ve buraya çıkan bütün sokak başlarında makineli tüfekli askerleri görmek mümkündü. Belediye Başkanı David Lisnard, güvenlik tedbirlerinin alışılmışın çok dışında, en yüksek düzeyde alındığını açıklamıştı.
Film gösterimlerine katılmak üzere ilk gün Festival Sarayı’na giden gazeteciler güvenlik elemanlarının üst arama noktalarındaki kuyruklarda, yarım saati aşkın bir süre beklemek durumunda kaldılar.
Tüm kapılarda yapılan bu titiz aramalar sırasında, çantalardan çıkan tüm yiyecek ve içecekler anında çöpü boylar. Festival takipçileri iki film arasında karınlarını doyurmak için civardaki
Croisetteboyunca sıralanan lokantalara akın ederler. Ancak Fransızların geleneksel şovenizmi karşısında yemek mi, dayak mı yediklerini kestiremezler.
Burunlarından kıl aldırmayan “Bugün bizim günümüzdür” diyen lokanta sahibi ve garsonları müşterileri sürekli azarlar. Festivalin gediklileri arka sokaklardaki mütevazi lokantalarda karınlarını doyururlar.
Cannes Film Festivali, Olimpiyatlardan sonra dünyada görsel ve yazılı basının en fazla katılımla izlediği bir etkinlik. 1966 yılından bu yana katıldığım bu festivalin, yaşayan Türk gazetecilerinin en eskisiyim. Burada izlediğim filmlerle, basın konferanslarında bulunduğum yönetmen ve oyuncularla ilgili anılarımı “Cannes Film Festivali’nde 50 Yıl” adlı kitabımda anlattım.
Bu sinema adamlarının kariyerlerindeki Cannes durakları üzerinden, kitabımda sinema tarihinin son 50 yılına Cannes penceresinden bakmayı amaçladım. En çok etkilendiğim yıl, “Taksi Şoförü / Taxi Driver”ın Altın Palmiye kazandığı, festival tarihinin en parlak yıllarından biri olan 1976’ydı.
‘Taksi Şoförü’ ile ünlenen 4 sanatçı
Sinema dünyasına damgasını vuran 4 sanatçıyı, bu film gün ışığına çıkarmıştı. Birincisi tabii ki filmin yönetmeni, Amerikan Yeni Dalga Akımı’nın önde gelen temsilcisi Martin Scorsese.
İkincisi belki de sinema tarihinin gelmiş geçmiş en önemli karakter aktörü Robert de Niro. Üçüncüsü, 3 yaşındayken başladığı oyunculuk kariyerini, 14 yaşındayken çevirdiği ilk önemli filmi “Taksi Şoförü”nde sürdüren Jodie Foster. Dördüncüsü, ilk üç filmini Martin Scorsese ile çeviren, televizyon dâhil 150 filmde oynayan Harvey Keitel.
Deliliğe yakın, hastalıklı ruh ve beyin sahibi çizgi dışı karakterleri sinemaya taşımaktan hoşlanan Scorsese, Robert de Niro’nun canlandırdığı, Vietnam Savaşı’nın travmasını üstünden atamamış, asosyal taksi şoförü Travis Bickle ile sinema tarihinin en renkli psikopat karakterlerinden biriyle hayranlığımızı kazanmıştı.
Sonraların ünlü bir yönetmen olan Paul Schrader’in yazdığı senaryo, geceleri taksi şoförlüğü yaparak, gördüğü kirli ve adaletsiz dünyaya uyum sağlamayı reddeden, kayıp ruh Travis’e odaklanıyordu.
Şizofren bir ruh haline bürünen Travis, bir silah alıp harekete geçmeye, sokakların pisliğini temizlemeye karar veriyor; bu esnada kendini bir fahişeyi kurtarmaya adıyor.
Çürümeye yüz tutmuş bir topluma karşı tutulan bir ayna niteliğindeki film, Travis’in Harvey Keitel’in çalıştığı genelevi basıp çocuk yaştaki fahişe Iris’i (Jodie Foster) kurtarma hamlesiyle noktalanıyordu.
Robert de Niro, bekar odasında aynanın karşısına geçip: “You are talking to me? / Benimle mi konuşuyorsun?” monoloğu, sinema tarihinin en ünlülerinden biri olarak, arşivlerde yer alıyor.
Kült film mertebesine ulaşan, 1976 Cannes Film Festivali’ne damgasını vuran “Taksi Şoförü”nün bu dört yaratıcısını, 52 yıldır takip ettiğim bu festivalde sayısız kez gördüm.
Sinema sanatına zenginlik katan bu dört sanatçının katıldıkları yarışmalardaki sinema serüvenini izledim. New York doğumlu, 76 yaşındaki Martin Scorsese, yönettiği filmlerle 20 Oscar ve 10 Altın Küre ödülü kazanmış bir senaryo yazarı, yapımcı ve yönetmen olarak birçok eleştirmene göre günümüzün en önemli sinema adamı. Daha çok suç dünyasını toplumsal hayatımıza verdiği tahribatı ve yozlaşmayı sinemaya taşımadaki becerisini sayısız yapıtıyla ortaya koymuş bir yönetmen olarak Scorsese, türler arasında dolaşmaktan hoşlanan bir sinemacı olduğunu zengin filmografisiyle kanıtladı.
2007’de Cannes Festivali’nin 60. yıl dönümü münasebetiyle davet edilen 33 yönetmen arasında Martin Scorsese de vardı. 1998’de bu festivalde jüri başkanı olarak görev yapan yönetmen, 7. Sanatın bazı dev yapıtlarının yenilenen kopyalarını sinemaya kazandırma çabalarıyla da ünlü.
Beş filminde oynattığı, fetiş oyuncusu Robert de Niro’ya 1980’de “Raging Bull” filmiyle En İyi Aktör Oscar ödülünü kazandırdı. De Niro aynı ödülü, bu kez ‘yardımcı aktör’ kategorisinde, Vito Carleone rolönü oynadığı, Coppola’nın “Baba 2” filmiyle tekrar aldı.
Bir tevazu abidesi gibi duran de Niro’nun bilge kişiliğiyle, hazır cevaplığıyla, açık sözlülüğüyle, Cannes’da gazetecilerin gözde starlarından biri olduğuna tanıklık ettim. De Niro’nun bir özelliği, Hollywood’un hiçbir skandalına adı karışmamış mazbut yaşantısı. İlk eşi Diahnne, ikinci eşi filantropist, oyuncu-şarkıcı Grace Hightower’ı 20 yıldır, galalarında elini sıkı sıkıya tutarken gördüm.
Cannes’ın müdavimlerinden biri olan Jodie Foster’ın (56) sayısız basın konferansında bulundum. Zekasına, hazır cevaplığına ve hele çocukluğunu geçirdiği Fransa’da öğrendiği aksansız ve mükemmel Fransızcasına hayran oldum. Sinemadaki en büyük başarısı, kendisine en iyi aktris Oscar ödülünü getiren “Kuzuların Sessizliği” (1991) filmidir. Foster aynı ödülü 3 yıl önce “Sanık / The Accused” filmiyle de kazanmıştı. Emsalsiz oyunculuk yeteneğini, yönettiği 4 filmde, kamera arkasında başarıyla sürdürdü. Lezbiyen olduğunu gizlemeyen Jodie Foster, hayat arkadaşı Cydney Bernard ile olan uzun ilişkisinden sonra, 4 yıl önce Alexandra Hedison ile resmen evlendi.
Martin Scorsese’nin sinemaya kazandırdığı bir aktör olan Harvey Keitel (79) ilk önemli rolünü, 3. filmi “Taksi Şoförü”nde oynadı. Daha önceki filmleri Scorsese’nin “Mean Streets” (1977) ve “Alice Burada Oturmuyor”du (1974).
Ridley Scott ustanın kariyerindeki ilk filmi olan “Düellocular”da (1977) Harvey Keitel tarihi bir kişiliği canlandırmıştı. İki Oscar ödülü sahibi Quentin Tarantino’nun fetiş oyuncusu Keitel, “Rezervuar Köpekleri”nden (1991) günümüze, bu yönetmenin çoğu filminde rol aldı.
— DEVAM EDECEK—