Çiçero
Çiçero; Casus mu? Muhbir mi? İstihbaratçı mı?
Yapımcı Mustafa Uslu Türk sinemasına aslında sadece yeni filmler kazandırmanın yanında Ayla, Müslüm ve son olarak Çiçero ile birlikte Türk sinemasına yeni bir “biyografik” film akımı kazandırdığını açıkça söyleyebiliriz. Ayla ile başlayan biyografik film akımı sinema izleyicileri nazarında önemli bir beğeni kazanmış, Müslüm filmi ile de bu beğeni perçinlenmiştir. Box Office Türkiye Ocak 2019 verilerine göre Ayla; 5.589.872 izleyici tarafından izlenirken, Müslüm ise 6.440.566 kişi tarafından izlenilmiştir. Dünya’da ve Türkiye’de en çok satan kitaplara ve en çok izlenen filmlere bakıldığında büyük bir oranda yaşanmış hikayelerden esinlenerek ortaya çıkan eserlerin izleyiciler ve okuyucular tarafından hem tercih edildiğini hem de beğenildiğini söyleyebiliriz. Takdir edersiniz ki, reel dünyada yaşanan ya da yaşanmış olayların ya da kişilerin etkisi kurgusal olanlara nazaran daha dikkat çekicidir. Ki, filmlerde ve kitaplarda yer alan “yaşanmış bir hikayeden uyarlanmıştır” ibaresi izleyicilerin dikkatini önemli ölçüde çekmektedir. Bu yüzden filmin pazarlama anlamında tutundurulmasının sağlayan en etkili iletişim yöntemi; fragmanlarda ve afişlerde verilen “uyarlama” vurgusudur. Aslında yaşanmış olayların Türk sinemasına konu olmasının başlangıcı Türk sinemasındaki “Toplumsal Gerçekçilik” akımıdır. Zira bu akımda, yaşanan ya da yaşanması muhtemel olaylar üzerinde durulmuş ve ortaya çıkan eserler izleyici tarafından beğenilmiştir. Öyle ki; Türk sinemasına Uluslararası platformlarda en çok ödül kazandıran filmler toplumsal gerçekçiliğin birer örnekleridir. Aynı zamanda Türk sinemasının en üretken ve en verimli çağı da yine toplumsal gerçekçilik akımı ile yapılmıştır. Dolayısıyla biyografi türünde yapılan filmler toplumsal gerçekçilik felsefi cihetinde ortaya çıkan film türlerinden biridir. Yaşanmış olaylar ya da toplumun geneli tarafından bilinen kişilerin yaşantıları, kurgudan uzak bir yapıda olması, bu durumunda izleyici tarafından bilinmesi bir tercih nedeni olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu bağlamda yapımcı Mustafa Uslu, sinema izleyicilerinin beklentilerini iyi analiz etmiş, filmlere konu olan hayatları doğru tercih etmiş, yine sinema izleyicilerinin en çok sevdiği film türlerinden olan “dönem filmleri” beğenilerini doğru tespit etmiştir. İzleyicinin ihtiyaç ve beklentilerini yerinde karşıladığınız sürece başarının gelmesi de kaçınılmaz bir gerçektir.
Sinema filmlerinin, toplum içerisinde yaşanmış ya da yaşanan olaylara önemli bir ışık tutan, sorunları ortaya çıkartan hatta bir konu ya da kişi hakkında algı yaratılmasının önünü açan bir yapısı vardır. Ayla ile Süleyman Dilbirliği ve Güney Kore’de ki Türk birliği, Müslüm ile Müslüm
Gürses ve Çiçero ile de Elyasa Bazna (İlyas Bazna) ve Milli Amale Teşkilatı izleyiciler tarafından araştırılmıştır. Zaten biyografi filmlerin temel amaçlarından bir tanesi filme konu olan kişinin hayatının diğer kaynaklarca araştırılıp, toplum nezdinde öğrenilmesidir. Biyografi filmleri diğer taraftan belgesel niteliği olma özelliği taşıdığından tarihsel bir doküman olarak da arşivlerde yerini almaktadır.
Çiçero
Elyasa Bazna (İlyas Bazna) ismi Türk sinemasında ilk kez yer alıyor olsa da Dünya sinemasında yeni değildir. 1952 yılında Five Fingers (Beş Parmak) filmi ile Bazna’nın hayatı Bazna hayattayken çekilmiştir. Filmin ilk versiyonunun neredeyse yarım asra dayanması, Bazna’nın hayatının dikkat çekiciliğinden ve yaptıklarının bir savaşın ya da bir toplumun geleceğini nasıl şekillendirildiğinden kaynaklanmaktadır.
Biyografi filmlerinin sorunlarından bir tanesi; izleyicinin biyografisini izlediği kişinin hayatına dair bildikleri, duydukları ve okuduklarını göz önünde bulundurarak izledikleri ile kıyaslama ve açığı yakalamak için elindeki deneyimlerle kıyaslamaya çalışmasıdır. Hakkında çok fazla söz söyleniyor olsa da doğru olarak nitelendirebileceğimiz ve bizzat kendisi tarafından yazılan “O Espiao Cicero” isimli kitabı dikkate almak doğru ve yerinde olacaktır.
Serdar Akar’ın filmin yönetmenliğini üstleneceği duyurulduktan sonra nasıl bir film geleceği tahmin edilmişti. Yönetmen Akar’ın daha önce Kurtlar Vadisi (dizi), Kurtlar Vadisi Irak, Kurtlar Vadisi Vatan, Operasyon gibi aksiyonu yüksek, Barda gibi gerilim, Çanakkale Yolun Sonu gibi dönem filmlerinin yönetmenliğini yapması Çiçero’nun nasıl bir yapıda olacağının sinyallerini sinemaseverler önceden almıştı.
Bazna Kimdir?
Filmde Bazna, filmde casus, muhbir ve ajan ya da istihbaratçı olmak üzere üç ayrı figürün tezahürünü yapmaktadır. İzleyici bu üç figür arasında geçişler yaşamaktadır. Filmde anlatılan Bazna kimdir? Sadece amacı para olan ve lüks bir yaşam getirisine sahip olmak isteyen bir casus mudur? Ailesinin ölümüne neden olan İngilizlere karşı kendi adaletini kendi yaratan ve Almanlar üzerinden intikam planları yapan bir muhbir midir? Yoksa filmin sonunda da görüldüğü gibi Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ün bizzat talimatı ile Türkiye’nin savaşa girmesini engellemek için faaliyetler yürüten bir istihbaratçı mıdır? Bazna’nın kim olduğu izleyiciye bırakılmış gibi görünse de filmin Atatürk’lü son sahnesinde bir istihbaratçı olduğu gerçeğidir. Bu durumu da Milli İstihbarat Teşkilatı’nın açıklamasına dayandırıldığını söyleyebiliriz.
Sinemanın belki de en zor türlerinden bir tanesi “dönem filmi” yapmaktır. Ankara’nın 1950’li yıllardaki halinin yansıtılması izleyicide retroyu ve geçmişe olan özlemi hatırlatmaktadır.
Toplama Kampları ve T4 projesi
Filmin çekirdek konularından bir tanesi ise “özel çocukların” Nazi Almanya’sında maruz kaldıkları, mağduriyetleridir. Nazilerin Avrupa’nın farklı noktalarında kurdukları toplama kamplarında yapılanlar tarihin bize bıraktığı kötü hadiselerdir. Gaz odalarının varlığı halen ziyarete açık olan birçok toplama kamplarında ziyaretçilere gösterilmektedir. Kayıtlarda özel çocukların gaz odalarında hemen infaz edilmedikleri ve çocuklar üzerinden cinsiyet operasyonları yapıldığı da bilinen bir gerçektir. Dünya sinemasında II. Dünya Savaşı’nı konu alan filmler genellikle savaşa bizzat katılan ülkeler tarafından çekilmiştir. Ancak Çiçero ile II. Dünya Savaşı konusun Türk sinemasına taşınmasını önemli bir adım olarak değerlendirebiliriz.
Sonuç olarak; Çiçero, gerçeği ve yorumu izleyiciye bırakan bir biyografik dönem filmdir. Yorumlardan ve analizlerden ziyade biyografik filmlerin elde ettiği ticari başarı, sinema film izleyicilerinin artık nelerden hoşlandığını da bize ifade etmektedir. Bunun bir başka örneğini yine Mustafa Uslu’nun yapımcılığını üstlendiği “Turkish’i Dondurma” filmi yine bir dönem, yine bir yaşanmış hikaye ve yine bir biyografi olarak sinema severlerin beğenisine sunulacaktır. Savaşın yüzü sadece silahla ya da kanla ortaya çıkmamaktadır. Cephe gerisinde silahtan ve kandan uzakta yaşananlarda en az sıcak savaş kadar önemlidir. Öyle de olsa Mustafa Kemal ATATÜRK’ün dediği gibi “Vatan müdafası hariç yapılan her savaş bir cinayettir.”
Misafir yazar : Öğr. Gör. Cihad DOĞAN