Elektrik Savaşları / The Current War
‘Akım’ savaşları…
Alfonso Gomez-Rejon’un son filmi ‘Elektrik savaşları’, icatları sayesinde insanlık tarihini değiştiren iki bilim insanının (mucit demek biraz hafif kaçabilir!) hikayesini anlatıyor. Film, bu iki kişinin, bütün hayatlarına değil sadece bir bölümüne odaklanarak, aralarındaki rekabete hatta kıskançlığa ancak aynı zamanda da kaçınılmaz olarak önlerine gelecek işbirliğine eğiliyor. Sonuç olarak ampul’u icat eden Edison ile ‘alternatif akım’ın yaratıcısı Westinghouse ve destekçisi Tesla arasındaki yarış hikayesi kuşkusuz hem dönem, hem de konu açısından son derece ilgi çekici bir film…
1880 yılında, dünya, tarihini etkileyecek bir buluş olan ‘ampul’ ile tanışır. Bu buluşun mimarı Edison her ne kadar geleceğe (her anlamda!) ışık verecek bir buluş yapmış olsa da, ona gerekli kaynağı sağlamak için, dönemin bir başka dev buluşu ‘alternatif akım’ı da istediği noktaya getirmek zorundadır. Bu ‘alternatif akım’ın yaratıcısı Westinghouse yanına bir zamanlar Edison’la çalışmış olan Tesla’nın da desteğini alarak Edison’un icadındaki ölümcül hataları göstermeye başlar. İki mucit arasında bir ‘parasal destek bulma’ ve ‘icatlarının eksikliğini kapatma’ yarışı gündeme gelir.
Tarihe damga vuran kişiler…
Yönetmen Gomez-Rejon, tarihe damga vurmuş iki kişinin hayatını anlatırken aslında mantıklı bir yol izliyor: ikisinin de hayatlarında buluşlarıyla ön plana çıktığı zamanda öyküyü başlatıyor, iki mucidin de özel hayatını bir tarafa kaldırmasa da bu hayat kesitlerine genelde filmde minimum düzeyde yer veriyor ve aralarındaki karakter ve bakış açısı farklılıklarının altını çiziyor.
Ama yönetmenin asıl işaret ettiği sorun, bu iki icadın nasıl ‘doğduğu’ değil nasıl ‘sürdürülebilir’ olabileceğine dair gibi görünüyor. Aslında ne kadar ‘çığır açıcı’ olursa olsun, büyük bir buluşun, ilk andan ‘eksiksiz’ daha doğrusu ‘en iyi noktasında’ olması beklenemez. Bunun için kuşkusuz ciddi bir parasal destek kadar, başka bilim adamlarıyla fikir alışverişi hatta belki ortak çalışma gerekebilir. Yönetmenin parmak bastığı bu konular sadece filmin genel çerçevesini sunmakla kalmıyor, aynı zamanda iki ana karakter arasındaki ciddi farklılıkları da görünür kılıyor.
Thomas Edison, büyük bir buluş yaptığının farkında, fakat bunu paraya çevirmekte zorlanan, buluşuna dair bütün ‘dışarıdan’ yardımlara kulağını tıkayan, eksik bulduğu yanları kendisi tarafından onarmakta nerdeyse ‘saplantılı’ ve içine kapanık bir karakter olarak çiziliyor.
Westinghouse ise çok daha ortak çalışmaya açık, zaten daha önceki tren işleyişlerindeki icatları sayesinde daha güvenli ve rahat, sorunlara daha içgüdüsel değil mantıksal yaklaşan ve kuşkusuz ‘öngörüsü’ daha yüksek olan bir bilim adamı olarak betimleniyor.
Aydınlıktan karanlığa geçiş…
Filmin sürekli karanlık ve kapalı havası giderek karakterlere de sirayet etmeye başlıyor. Zaten Westinghouse’ın erken buluşma teklifini kaba bir şekilde geri çeviren Edison, özel hayatında yaşadığı trajik kaybın da etkisiyle, iyice içine kapanmaya başlıyor. Nerdeyse onu gördüğümüz her karede, bir yere ‘sıkışmış’, ‘tıkılmış’ gibi bir görüntü veriyor. Bu ‘göreceli’ tıkanmışlık’ hissi onu giderek daha da tedirgin ediyor ve bir şekilde Westinghouse’ı ve buluşunu, basın önünde eleştirmeye başlıyor.
Bu eleştirilere bir süre kulağını tıkayan Westinghouse ise başka bir mucidin de devreye girmesiyle inanılmaz şekilde güç kazanıyor. Aslında filmin bazı bölümlerinde ana karakter ne Edison ne de Westinghouse oluyor. Belki de iki kahramanın arasındaki kıyasıya rekabette bütün dengelerini bozan Tesla asıl karakter gibi duruyor. Daha deneyimsizken, yanında çalıştığı Edison tarafından gönderilen Tesla, çok daha güç kazanmış bir şekilde, onun en büyük rakibinin safına geçiyor ve belki de Westinghouse’ın buluşundaki bütün eksik parçaları doldurmaya başlıyor.
Bilimin ahlaki değeri…
‘Elektrik savaşları’ bu iki bilim adamının hikayesin yanında çok da ciddi olabilecek bir bilimsel sorgulamaya da yol açacak bir yan öykü sunuyor. Elektrik akımını’nın dozunu kanıtlamak için, basın önünde, bir at üzerinde deneyler yapan Edison, hapishane yöneticisi bir adamın icadını ölüm cezasına çarptırılmış bir insan üzerinde kullanma teklifiyle karşılaşıyor. Çalışmalarının asla insana zarar vermemesi konusunda kararlı olan Edison, her zaman yaşadığı finansal eksiklikten dolayı, uzun süre direndikten sonra bu uygulamanın önüne geçemiyor.
Ancak film, ‘bilimini kötü emeller için satan adam’ basitliğine inmiyor daha çok bazı büyük buluşların, bunları bulan insanların etrafında toplanan kişiler tarafından nasıl kullanılabileceğine dair eleştirel bir bakış sunuyor.
Son tahlilde, ‘Elektrik savaşları’ asıl gücünü bu iki ‘dehanın’ mücadelesine ve hangisinin ‘büyük bahisi’ kazanıp, bütün dünyanın gözü önünde, devasa bir bilim fuarında, çağ atlatacak buluşunu sunma şansını elde edeceği konusuna odaklanıyor.
Filmin gerçek olaylardan esinlendiğini göz önüne alırsak, finalde ana karakterlerin hayatlarında nerelere savrulduğunu öğrenmek, gerçekten şaşırtıcı bilgiler sunuyor.
Benedict Cumberbatch Edison rolünde, Michael Shannon ise Westinghouse rolünde kusursuz performanslar sergiliyorlar. Hem karakterlerindeki tezatlıkları, hem de hangi ortak ‘hırs’ ve ‘merak’larda buluştuklarını seyirciye tam olarak hissettiriyorlar. Diğer oyuncular da yüksek performanslar sergileyerek onlara ayak uyduruyorlar.
‘Elektrik savaşları’ zaman zaman tempo olarak yavaşlasa da, hem tanıttığı tarihi karakterler hem de onların dünyaya kattıkları şeyleri ele alan konusu bakımından, ilgi çekici ve dikkate değer bir yapım. Kendimize şunu sormadan edemiyoruz: ‘Edison ve Westinghouse olmasıydı, ışığa kavuşmamız ne kadar zaman alırdı acaba?’
Yönetmen : Alfonso Gomez-Rejon
Senaryo : Michael Mitnick
Görüntü Yönetmeni : Chung-Hoon Chung
Müzik : Danny Bensi, Volker Bertelmann, Saunder Jurriaans, Dustin O’Halloran
Oyuncular : Benedict Cumberbatch, Michael Shannon, Nicholas Hoult, Katherine Waterston, Tuppence Middleton, Tom Holland, Matthew Macfadyen, Damien Molony…
ABD / Tarihi-Biyografik-Dram / 107 Dk.