Bir fotoğraftan göç hikayesi; “EnstANtane”

Hakan Aytekin, belgesel film çekiyor. Göç ve Süryaniler konusunda bir belgesel çekmeyi de facebook’ta paylaşılan bir fotoğrafı görünce karar vermiş. Yaklaşık 40 yıl önce Mardin İdil’de çekilen, içinde çoğu çocuk, 18 Süryani’nin olduğu fotoğrafı paylaşan Ferit Sağ’ı  bularak onu ikna edip diğerlerine ulaşmış. 2.5 yıl boyunca yapılan çekimler sonucunda ortaya değerli bir iş çıkmış

OrtaKoltuk Puanı:

 

Bir fotoğraf karesinden yola çıkılarak yapılan bir göç hikayesi izledim, pazar günü. Bir belgesel. “Bir fotoğraftan göç hikayesi: EnstANtane” adını taşıyor. Geriye “KırılgANlıklar” kalmış.

Yeşilköy’deki Kilise

18. İstanbul Bienali kapsamında gösterilen “KırılgAN” belgeselinin gösterim yeri de ilginçti: Yeşilköy’deki Mor Efrem Süryani Kadim Kilisesi. Önce onu anlatmalıyım; çünkü yanlış biliniyor. İnternette: “Türkiye’de devlet tarafından yaptırılan ilk ve tek kilise” diye tanıtılıyor. Oysa cemaat liderlerinden aldığım bilgiye göre kilise, bizzat cemaat tarafından 5 milyon dolar para harcanarak, kendi imkanlarıyla yaptırılmış. Devlete mal edilmesinin nedeni ise Erdoğan’ın izni ve hoşgörüsüyle yapılmış olması. Yer tahsisine izin vermiş, temel atma ve açılış törenine gelmiş. Giriş kapısında da bu konuda kendisine bir teşekkür yer alıyor.

Sade ve görkemli mimari

Kilisenin, geleneksel örneklerine göre, görkemli ama duru bir sadeliği, yalınlığı var. Niye yapılmış bu kilise? Çünkü anavatanları Mezopotamya, TC sınırları içinde de Mardin ve Şırnak bölgesi olan Süryaniler, gerek ekonomik, gerek Hizbullah’ın etkin olduğu dönemlerde yaşadıkları can güvenliği sorunları yüzünden göç etmek zorunda kalmışlar. Cemaatin bir kısmı yaşamını yurt dışında ararken, varlıklı olan bir kısmı da İstanbul Yeşilköy’e yerleşmiş. Bu bölgede bir Süryani topluluğu oluşunca onların bir de dini mabet ihtiyacı doğmuş. Yurt dışında da İsveç, Danimarka, Almanya, İsviçre gibi ülkelere gidebilen gitmiş, tutunmuş. Hatta İsveç’te Avrupa’daki Midyat denilen mahalleler oluşmuş.

Toprağından koparılmak

Toprağından, köyünden, evinden ayrılıp da başka ülkelere gitmek sevdiklerinden kopmak, kendini yaban otu gibi hissetmek demek. Bunu belgeselde en güzel yansıtan bölüm şuydu: “Bizim köyden üzüm fideleri getirdim. Buraya diktim, büyüdüler ama bana oradaki üzümün tadında meyve vermediler. Çünkü bu toprağa yabancılar!”

İki buçuk yıl süren çekim

Filmin senaristi ve yönetmeni Hakan Aytekin, belgesel filmler çekiyor. Bu konuda bir belgesel çekmeyi de facebook’ta paylaşılan bir fotoğrafı görünce karar vermiş. Yaklaşık 40 yıl önce Mardin İdil’de çekilen, içinde çoğu çocuk, 18 Süryani’nin olduğu fotoğrafı paylaşan Ferit Sağ’ı  bularak onu ikna edip diğerlerine ulaşmış. 2.5 yıl boyunca yapılan çekimler sonucunda ortaya değerli bir iş çıkmış ki Kültürel Mirası Koruma Derneği’nin düzenlediği Mardin ve çevresinde Süryani Somut olmayan Kültürel Mirasının Belgelenmesi ve Yaygınlaştırılması” projesi kapsamında bu gösterim ve sergi düzenlenmiş.

YEŞİLKÖY SÜRYANİ KİLİSESİ

Taşın değeri

Bir tek gösteri için bile dikkat çekici bir sergi düzenlenmiş kilisenin bahçesinde. En önemli obje ŞEMİTOKE. Bir küçük ama anlamı ve önemi büyük bir kaya parçası canlandırması. Bu kaya, fotoğrafın çekildiği köyün çocukları için o kadar değerliymiş ki! Köyde çocukların oyun oynadığı tek mekan, o kayadan kayıyorlar ve bunun için yaptıkları sırada birbirlerini yiyorlar. O kadar ki sonunda kayanın çocukların kaydığı yer aşınmış, cilalı taş gibi parlıyor! Şemitoke, bir simge oluyor…

Ferit Sağ, o fotoğraftaki çocuklardan biri. Şimdi ailesiyle Avrupa’da yaşıyor. İçinde yurt özlemi, toprağının kökenleri. Arkadaşları. Belgeselin çekimi için o da çok yardımcı olmuş. O fotoğraftakilerin her biri bir yerde olduğu için arayıp bulup çekim yapıp konuşmuşlar. Kendisi de iki çocuğunu alıp İdil’e gidip onlarla o kayadan kaymış. İçlerinden bazılarına ulaşamamışlar ama ulaşabildiklerinin hepsinin anlattığı aynı: köklerini özlemek. Oradaki arkadaşlarını, oyunlarını, büyüklerini, yemeklerini. Özünü aramak.

Geri dönülmez

Göç üzerinde çalışmış bir akademisyen de olarak bu özlemin ne kadar vazgeçilmez olduğunu izlemiştim. Fransa’da çalışan işçilerimizle yaptığım görüşmelerde hep aynı sonuca geliniyordu: Burada geçiciyiz, döneceğiz. Ama çocuklar doğuyor, torunlar geliyor. Onlar oraya alışıyor. Orada kurulan düzen daha güvenli, daha huzurlu ve bavullar hazır ama sadece tatile geliniyor, yavaş yavaş tatile de gelinmiyor. Hele üçüncü kuşaklar iyice kopuyor. Dillerini unutuyor, kültürlerini unutuyor. Yaşamak için yaşadıkları ülkeye uyarlanıyor. İsveç’ten bir örnek verdiler: TC kökenli bir İsveçli, adalet bakanı olmuş, sonra enerji bakanı. Ve Türkiye’ye enerji konulu bir toplantıya geldiğinde “Köyümde elektrik olmadığı ve güvenli ortam için ailem göçmen oldu. Ben şimdi Enerji Bakanı olarak geliyorum, ülkeme.

İdil Süryanileri

O dönem Mardin’e, bugün Şırnak’a bağlı olan İdil’deki Süryanileri anlatan belgesel, görsel ve duygusal açıdan kültürel varlıkları koruma çalışması. Mardin ve Midyat’taki Süryani vatandaşlarımızın Hizbullah tarafından zorbalığa uğradığını biliyoruz.Ben tekel ve meşrubat bayisiydim, bana alkol satmayacaksın, dediler. İşi kapatıp göçtük.” Diye anlatıyor birisi. Çoğu telkâri ve mücevher ustası olan Süryaniler İsviçre’ye göç etti. Kuyumcu olarak çalışıyor.

Oysa bölgede Arap, Kürt, Türk nüfus var ve aslında hepsi Mezopotamyalı! Hele Süryaniler bölgenin en eskileri. İlginç olan kiminin Arapça, kiminin Süryanice, kiminin Kürtçe, kiminin Türkçe konuşması?

Festivallerde gösteriliyor

Özcan Geçer’in yapımcılığını üstlendiği, Hakan Aytekin’in yönettiği 2.5 yıllık emekle tamamlanan belgesel, ulusal ve uluslararası festivallerde gösteriliyor. Süryanilerin göçünü gidenler ve kalanlar bağlamında ele alınıyor. Kültürel Mirası Koruma Derneği’nin düzenlediği sergide ise Mardin ve çevresindeki somut olmayan kültürel mirasın korunması amaçlı bir çalışma yapılmış. Keşke insanlar ne can güvenliği, ne de ekonomik koşullar nedeniyle göç etmek zorunda kalmadan, kendi ülkelerinde yaşayabilseler. Ama içinde bulunduğumuz coğrafya, yol geçen hanı. Kimse mutlu olamamış. Gelmişler, geçmişler, gitmişler. Gitmek zorunda kalmışlar. Bugün Avrupa’da çalıştıkları ülkede varlık sahibi olup Midyat’a dönerek konak yaptıranların, toprağını işlemek isteyenlerin de bıraktıklarına sahip çıkabilmek için ne kadar zorlandıklarını biliyoruz. Hep bir kavga, hep bir haydutluk, hep bir sonra gelenin, bir öncekini kovalamasının örneklerini bugün yaşamıyor muyuz? Belgeseller kaybettiklerimizi unutmamak için çok önemli. Fırsat bulduğunuzda kaçırmayın, izleyin: KırılgANlıklar…

HAKAN AYTEKİN

Yönetmen / Senaryo : Hakan Aytekin

Görüntü Yönetmeni : Turhan Yavuz

Kurgu : Koray Ecer

Müzik : Nadir Göktürk, Can Göktürk 

Türkiye / Belgesel / 90 Dk.

HAKAN AYTEKİN
FERİT SAĞ

CEVAPLA

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz