AKSİYON VE POLİTİKANIN BAŞARISIZ HARMANI…
Yakın zamanda Netflix kanalında izleyiciyle buluşan ‘Outside the wire’, hem biçimsel açıdan, hem de içeriği açısından diğer ‘bilimkurgu/aksiyon’ yapımları arasında aslında pek öne çıkamıyor. Özellikle ‘Bloodline’ dizisinin birkaç bölümüyle ismine aşina olduğumuz yönetmen Mikael Hafstrom kuşkusuz teknik açıdan becerikli sayılabilecek ancak senaryo ve karakter yaratma açısından oldukça eksik bir performans sergiliyor. Ana iki karakterini, pek alışılmadık bir biçimde ‘Afro-amerika’lılardan seçen yönetmen, daha önce birçok örneğini gördüğümüz ‘geleceğin dünyasına’ karamsar bir bakış atıp, buna yoğun bir aksiyon dozu ve (ne yazık ki) altı pek doldurulmamış politik ve siyasi sorgulamalar ekleyerek, seyircilerin ilgisini ayakta tutmaya çalışıyor. Ancak bizce ‘Outside..’ de dikkat çeken ne aksiyon sahneleri, ne de ana karakterlerin asıl amacı… Asıl gözümüze çarpan nokta, aradan epey bir zaman geçmiş olmasına rağmen, Hafstrom’un hala, adeta eski ‘soğuk savaş’ dönemine atıfta bulunarak, unutulmuş bir dönemi tekrar canlandırma yoluyla hikayesine bir ‘politik’ taraf katma çabası…
2036 yılında dünyanın Doğu Avrupa kısmında isyanlar başlamıştır ve Amerikalılar başta Ukrayna olmak üzere balkan ülkelerini saran bu ‘iç savaşı’ kontrol etmek için ‘kendi tampon bölgelerine’ özel kapılar ve dikenli teller yerleştirmiş, olaylara müdahale etmek için ise kendi askerlerine destek verecek ‘Grump’ adında akıllı, savaşçı robotlar icat etmişlerdir. Orduda, insansız savaş uçağı yani İHA pilotu olan genç teğmen Thomas Harp bir operasyon sırasında ‘direkt emirlere’ uymaz ve ceza olarak savaşın çok daha alevli olduğu bir bölgeye, subay Leo’nun yanına sürgüne gönderilir. Bu arada Ukrayna’da bağımsız direnişçiler ve Rusya destekli Victor Koval adlı azılı bir terörist arasındaki çatışma sürmektedir ve Koval, üçüncü dünya Savaşını başlatabilecek bir nükleer füze ve kodlarının peşine düşmüştür…
O zamanki Rusya ve esintileri…
‘Outside…’ tarzındaki filmler doğal olarak, ana merkezini oluşturacak ‘elverişli bir ortam’ ve hikayeyi sırtlayacak bir kahraman/baş düşman ikilisi ararlar. Bilindiği üzere Hollywood sineması, özellikle 1947-1991 yılları arasında Rusya ve Amerika arasında oluşan ‘soğuk savaş’ döneminden inanılmaz derece etkilendi ve günümüze kadar izlerini yer yer rastladığımız bu süreçte baş düşman karakteri Rus, ülkeyi ise hep Rusya olarak sundu ve gösterdi. Ancak sonrasında 2000’li yıllarda ufak bir durulma yaşandı ve Hollywood sineması ‘yeni düşmanlar’ arayışına girdi ve onlar da (tabii ki ülkenin politikasıyla bağlantılı olarak) daha çok ‘orta doğu’ veya ‘latino’ kökenli oldular.
Yönetmen Hafstrom da filminde baş düşman olarak ‘Rusya’yı gösteriyor ancak bunu, biraz ‘usturuplu’ ve ‘ölçülü’ bir şekilde yapmak için bağırarak, bir ülkeyi ve vatandaşlarını toptan damgalayarak değil, Amerikan usulü ‘hinliklerle’ biraz hafifleterek, kendilerini tamamen ‘kusursuz’ gibi göstermemeye çalışarak ama yine de Rusya’yı bu alevlenmiş ‘iç savaş’ denkleminin içine koyarak yapmaya çalışıyor. Dolayısıyla baş düşman Koval ve ordusu tamamen Rus değil daha çok ‘ucu’ Rusya’ya dayanan kişiler gibi duruyor.
Bu arada sert ve biraz ‘dar görüşlü’ bir Amerikan ordusu hiyerarşisi de gözümüze çarpıyor. Ordu, ‘barış harekatı’ adı altında bazen çok şiddetli müdahalelerde bulunuyor, katı savaş kurallarını kırmasa da kendince ‘esnetiyor’, ‘üstten’ gelen emirler her zaman mantık ve vicdandan önde geliyor. Amerikalı askerler ‘kurtarıcı melekler’ gibi sunulmamaya çalışılıyor. Ancak bizce burada yine ‘onlar mükemmel değiller ama…’ tarzı bir ‘yönlendirme’ var.
Uyarı: Yazının buradan sonrası bazı sürprizleri açık etmektedir!
Leo’nın sırrı…
Geleceğin ‘savaştaki’ dünyası mekan olarak pek orijinallik taşımıyor. Film boyunca gördüğümüz yıkık binalar, enkaz haline dönüşmüş evler, hastalığın ve fakirliğin ‘kol gezdiği’ sokaklar daha önce çok daha etkileyici bir şekilde gördüğümüz sekansların birer kopyası gibi duruyor. Bu arada yönetmenin, yine biraz güncellik katmak amacıyla, Ukraynalı direnişçilerin toplandığı mekanları aynen ‘mülteciler kampı’ gibi resmettiğini de ekleyelim. Ancak dediğimiz gibi bu yıpranmış ve yıkılmış dünya ne ‘Terminatör’ filmlerindeki gibi çarpıcı duruyor ne de ‘Children of men’ filmindeki derin mesajın ‘yanından’ geçebiliyor. Belki sadece senaryoya biraz tempo kattığı söylenebilir.
Subay Leo’nun filmin henüz başlarında ‘yarı robot’ bir süper asker çıkması anlık bir şaşkınlık yaratsa da bu özel durumun yarattığı farklılık yeterince işlenmiyor. Sanki yönetmen Leo’nun taşıdığı adalet görüşü ve vicdani duyarlılığı derinleştirmekten ziyade onun yumrukla dövüş ve silahlı çarpışma maharetlerine eğilmeyi tercih ediyor. Ancak bu büyük ‘feragat’ etmenin çok ‘doyurucu’ bir sonuç vermediğini de belirtelim. Böyle mücadelelerin çok daha gerçekçi ve şiddetlilerini daha önce görmüştük!
Bütün bu ‘kaotik’ ortam içerisinde belki de tek ilginç nokta, başkarakterlerden teğmen Harp’ın geçirdiği ‘kişilik’ değişimi oluyor. Harp, başlarda ekran başında komuta ettiği İHA’larla, savaşa mesafeli ve biraz duyarsız bakarken, kendini bir anda olayın tam göbeğinde bulunca kendisinin pasif, uzlaşmacı ve kurallara ‘harfiyen’ uyan kişiliği ciddi bir darbe alıyor. Ait olduğu ordunun ona ‘barışçı harekat’ gibi takdim ettiği hamlelerin hiç de öyle olmadığını anlamaya başlıyor. Adeta becerikli bir teknisyenden, gerçekten ‘doğruyu’ yapmaya çalışan bir savaşçıya dönüşüyor.
Bütün bu olumsuzluklara rağmen ‘Outside…’ izlenebiliyor, en azından ‘itici’ bir film gibi gelmiyor. Çünkü hikaye pek şaşırtmayan (!) sürprizleri üzerinde fazla zaman kaybetmiyor, belli bir tempoda akıyor. Üstelik filmde, bizce bilinçli olarak kotarılan bir ‘kendini fazla ciddiye almama’ hissiyatı var. Evet, ‘demokrasi getireceğim’(!) diyerek ortalığı savaşa çevirmeye hazır bu kızgın ‘askerler’ ve onların karşısında duran isyancılar biraz düzeysiz, karton tipli karakterler ancak yine de oldukça ‘yumuşak’ bir finale bağlanan bu ‘ortalama’ bilimkurgu/aksiyon yapımı pek sıkılmaya zaman bırakmıyor. Değindiğimiz gibi, en fazla oyalanmak için…
Yönetmen : Mikael Håfström
Senaryo : Rowan Athale, Rob Yescombe
Görüntü Yönetmeni : Michael Bonvillain
Kurgu : Rickard Krantz
Oyuncular : Anthony Mackie, Emily Beecham, Damson Idris, Enzo Cilenti, Henry Garrett, Alexandra Szucs, Velibor Topic, Karen Gagnon, Kristina Tonteri-Young, Michael Kelly, Bobby Lockwood, Pilou Asbæk
ABD / Bilimkurgu-Aksiyon-Gerilim / 114 Dk.