Önceki uyarlamalara göre romanın etkisini, özellikle de karakterleri derinleştirmeyen hali ile sunmada izleyene tam bir etkide bulunmuyor bu yeni Lady Chatterley’in Sevgilisi. Bize bilindik konuyu vermede tam bir başarı sağlayamasa da, yine de roman uyarlamalarından hoşlanan, kimi yönleri ile Yeşilçamın o saf duygusunu veren konusu ve yapısı itibariyle tercih edilebilir ancak öncesinde romanın başarılı başka uyarlamaları olduğunu yine hatırlatayım…
Yasak Aşk’ın Fırtınaları…
Bazı edebi eserler, gerek konusu gerekse de sinemaya benzeyen akıcı halleri ile sinemaya kolay uyarlanabilmekte. Hatta bu aktarımlar birden fazla da olabilmekte. İşte geçtiğimiz günlerde Netflix platformunda görücüye çıkan Lady Chatterley’nin Sevgilisi (Lady Chatterley’s Lover) filmi de farklı tarihlerde hem sinema filmi hem de dizi olarak karşımıza çıkmıştı. Dilimize “Oğullar ve Sevgililer”, “Âşık Kadınlar” gibi eserleri de çevrilen İngiliz yazar D. H. Lawrance (1885-1930), dönem ruhunu tıpkı Jane Austin, Emely Bronte gibi yazarlar yakalayabilen, çoklukla imkânsız aşkları ana tema olarak başarıyla sunan, biçimsel anlamda da harikalar yaratabilen bir yazar. Dolayısıyla ismini andığım diğer yazarlar gibi sinema için vazgeçilmez bir “cevher” aynı zamanda.
Yönetmenliğini Fransız sinema oyuncusu Laure de Clermont-Tonnerre’ın yaptığı bu yeni uyarlamada, Lady Chatterley (Emma Corrin) ışıl ışıl parlayan malikânelerinden anlaşılacağı üzere oldukça zengin Clifford (Matthew Duckett) isimli zengin birisiyle evlidir. Öncesinde Alman askerlerle ilişkisi bulunan ve eşine göre daha özgür bir ruha sahip olan Lady için her şeyin başlangıcı, eşinin I. Dünya Savaşı’na katıldıktan sonra artık birçok uzvunu kaybederek geri dönmesi olur. Bundan böyle onlar Londra’dan ayrılarak yeni malikâneleri olan Wragby’e taşınırlar.
Burada zengin eşi Clifford geniş bir çalışan grubuyla maden işine girer ve asıl kendisi için uğraş alanı olan roman yazarlığını sürdürür. Bu yeni yaşamda eşinin gerek fiziki ve cinsel yönden yetersizliği gerekse de kendisi ile ilgilenmeyen yoğun halleri Lady için hayatı çekilmez kılar. Zengin Clifford için varis gerektiğinden eşinin bağlanmadan birisi ile çocuk sahibi olmasını ister. Bu andan itibaren kendi cinselliğini keşfeden Lady, yine eski bir asker olan ancak şimdi malikânede bekçi olarak görev yapan Mellors (Jack O’Connell) ile tanışır. Mellors da aslında kendisi gibi yalnızdır.
Onun da yan hikâyesine bakıldığında Ned isimli bir eşi vardır ancak eşi onu terk ederek başka birisi ile yaşamaktadır. Aralarında öncesinde toplumsal bir sınıf farkı ile gayet katı bir hiyerarşi ile başlayan ilişki, bir süre sonra tutkulu bir cinsellikle başlayarak aşka dönüşür. Kimi terk edilişler olsa da birbirini asla unutmazlar. Bunu Mellors’un Lady’e yazdığı şu satırlarda görmek mümkün: “… Bu kuru söz kalabalığı, sana dokunamadığım için. Seni kollarıma alıp uyuyabilseydim, bunca mürekkep şişede durabilirdi…” İlişki duyulunca kimi ahlak temelli dedikodular çevreye yayılacaktır…
Roman’ın Ağırlığının Altında Bir Film…
Romanı okuyanlar aslında Lawrence’in ilişkilerin yabancılaşan etkisini, içine çokça sınıfsal konumunu da katan, dönem ruhunu yansıtan bir çerçevede sunduğunu anımsayacaklardır. Ancak bu yeni çevrim bu havayı vermekten yer yer uzaklaşıyor. Bu da bize klasik soru olan “iyi bir edebi metnin sinemaya tam aktarılıp aktarılamayacağı” sorusunu sordurtuyor. Ancak bunun aksini gösteren kanıtlar var aslında sinema tarihinde. Bu yapımda tutkulu bir aşkın sunduğu duyguyu Lady Chatterly ve Oliver Mellors’ı canlandıran Emma Corin ve Jack O’Connell’in verdiğini söylemek çok zor.
Genel olarak Emma Corin iyi bir performans sergilese de yine de partneri ile tam bir doku uyuşmazlığını görüyoruz. Aslında buna neden olan bir başka yön de filmin aşkın o fiziksel teması da aşan yönünü aktarmaktan ziyade Lady’i tamamen baskın cinsellik arzusuna saplanmış biri olarak karakterize etmesinde görmek mümkün. Gerçekten film uzun, cesur sekanslar olarak gereksiz şekilde cinsellik içeren görüntüleri sürekli izleyenin karşısına çıkartıyor. Aslında Lawrence’in bu eseri de döneminde müstehcenlik suçlamasına maruz kalmıştı. Ancak romanın aksine filmdeki bu senaryo uyarlaması, karakterler arasında, özellikle Lady ile Clifford ya da romanda daha ağırlık taşıyan Clifford’un bakıcısı Bayan Bolton ile ilgili kısımları derinleştirilemiyor. İlişkinin duyulması ile başlayan çevre baskısı da yeterince işlenmiyor. Aslında Lady’in kendisi için gittikçe çekilmez hale gelen hayattaki tek dayanağı olan kız kardeşi Hilda ile olan yazışmaları bile konu bağlamında sağlam bir yer tutmuyor.
Ne diyordu roman “… O kadar acı çekmişti ki, acı çekme yetisi kalmamıştı…” O “acı duygusu”nun bize tam olarak geçtiği hususu muamma. Ve finalde de oldukça yüzeysel bir geçişle film sonlanıyor. Tüm bunlara karşın atmosfer yaratmada filmin başarısını es geçmemek gerek. I. Dünya Savaşı sonrası İngiltere’sinin donuk, yeşil renklerle bezeli sunumu ve kameranın hareketli çekim tekniği ile karakterleri başarı ile takibini, tıpkı bir fotoğraf karesi gibi kadraja yansıyan pastoral hallerini ve de buna eşlik eden müziklerini beğendim…
Önceki uyarlamalara göre romanın etkisini, özellikle de karakterleri derinleştirmeyen hali ile sunmada izleyene tam bir etkide bulunmuyor bu yeni Lady Chatterley’in Sevgilisi. Bize bilindik konuyu vermede tam bir başarı sağlayamasa da, yine de roman uyarlamalarından hoşlanan, kimi yönleri ile Yeşilçamın o saf duygusunu veren konusu ve yapısı itibariyle tercih edilebilir ancak öncesinde romanın başarılı başka uyarlamaları olduğunu yine hatırlatayım…
Lady Chatterley’nin Sevgilisi / Lady Chatterley’s Love
Yönetmen : Laure De Clermont-Tonnerre
Orijinal Fikir : D.H. Lawrence
Senaryo : David Magee
Görüntü Yönetmeni : Benoît Delhomme
Kurgu : Nina Annan, Géraldine Mangenot
Müzik : İsabella Summers
Oyuncular : Emma Corin, Jack O’Connell, Matthew Duckett, Joely Richardson, Faye Marsay, Ella Hunt, Rachel Andrews, Eugene O’Hare, Jonah Russell, Nicholas Bishop, Sandra Huggett
ABD-İngiltere / Tarihi-Biyografi-Romantik-Dram / 125 Dk.