Turna Misali üzülerek belirtelim ki akılda kalır, referans bir film olarak tarihte yer almayacak. İzleyenlerin “Sürü”, “Yol” gibi Yılmaz Güney sinemasının başarılı kadrajlarını anımsayacağı bazı karelere rastlasak da, bununla uyumsuz senaryo ve oyunculukları gördükçe filmin bu hızlı çekimlerine hayıflanmamak elde değil… Ama yine de haksızlık etmeyelim. İlk filmi olması itibariyle yönetmen Boz, bazı yönleriyle bize umut da vaat ediyor. Kendi adıma yönetmenin diğer filmlerini merakla beklemeye şimdiden başladım…

OrtaKoltuk Puanı:

 

Yetti Göçtüğün, Otur Yerine…

Turna Misali”, ismini aldığı kuş gibi bir göç hikâyesini, konargöçerlerin o zorlu yaşamlarını önümüze seriyor. İlk uzun metrajlı filmi ile yönetmen İffet Eren Danışman Boz’ın Mersin Silifke’de çektiği ve Sarıkeçili Yörüklerinin yaşamını yansıttığı “Turna Misali”nin, bazı ulusal ve uluslararası festivallerden sonra farklı şehirlerde yer yer gösterimi devam etmekte. Ben de bu kapsamda yapımın tek bir seanstaki gösterimini, İzmir’in bağımsız sinema merkezi Karaca Sineması’nda izleme fırsatı buldum.

2019 yılında TRT-12 Punto Senaryo Günlerinden ve çeşitli belediyelerden destek alan, yapımcılığını Eyüp Boz’un üstlendiği yapım tam da pandeminin başlaması ile zorlu bir çekim süreci ile karşılaşmış. Bazı aralarla birlikte on sekiz gün gibi kısa bir sürede çekimleri tamamlanmış. Yönetmen Boz bazı söyleşilerinde, filmin ortaya çıkış serüveninin, yine bu filmde de kısa bir rolle karşımıza çıkan Yüksel Aksu’nun Yörüklere ilişkin geçmişteki bir belgeselinden ilhamla aynı temayı, yani Yörüklerin sorunlarını filmin senaristlerinden de olan Eyüp Boz ile birlikte kurgusal bir sinema filmine aktarma isteklerinden kaynaklandığını belirtmekte.

Anaerkil Gülsüm’ün Fendi…

Turna Misali”, açılışını kadim Yörük kültürünün günümüz modern toplumun inşası sürecinde nasıl da büyük zorluklarla karşılaştığıyla yapıyor. Kimi kısa bilgilerle birlikte filmin büyük usta Lütfi Ömer Akad’a adandığını öğrenerek filmin hikâyesi başlıyor. Bu arada belirtelim, filmin kapanış jeneriğinde de “Kalan Müzik” ile eşsiz çalışmalar yapan ancak maalesef erken kaybettiğimiz değer olan Hasan Saltık’ın hatırasına da selam gönderiliyor.

Ana karakter olan Gülsüm’ün (Şennur Nogaylar) evin içinde hakim konumda bulunduğunu gördüğümüz bu Sarıkeçili Yörük grubunda, başta Gülsüm’ün eşi olan Cemal (Necmettin Çobanoğlu) olmak üzere evin bazı fertleri artık yerleşik düzene geçilmesi gerektiğini belirtirler. Bu çatışmayı filmin her aşamasında görmek mümkün. Damatları olan Mustafa (Timur Ölkebaş) bir traktör edinme, baba Cemal ise artık çadırlarda değil de yerleşik dört duvar arasında bir konutta kalmanın derdine düşmüşlerdir. Gülsüm Ana’nın inatçı ve otoriter kimliği, filmin her anına yansımakta. Öte yandan kısmi bürokratik sıkıntılarda yer yer yansıtılmakta izleyiciye. Bunlar arasında göç yoluna kaymakamlıkça engel konulması ya da orman bekçilerinin tavırları sayılabilir.

Bedensel özrü bulunan Nurettin’in yeniden askere alınma isteği ya da konargöçer çocukların eğitim sorunları da yansıtılmaya çalışılmış. Ancak bu kadar geniş spektruma kayınca filmin merceği, bence konular arasında bir dağılma ve yeterince altının doldurulmayıp eksik bir yapı inşa edildiği hissini uyandırıyor izleyende. Örneğin baba Cemal’in gitmesi ya da Nurettin’in askerlik için muayeneye götürülmesi sonrasındaki etkileri göremiyoruz. Film, daha çok merkezine Gülsüm’ün otoritesini alınca, hikâye aslında klasik bir ailevi iç otorite meselesi kıvamında kalıyor ve böylece de belki de murat edilen amaç gerçekleşmiyor. Aslında aile için çeşitli geçmiş sorunlarda berrak olarak sunulmuyor. Gülsüm’ün kızının neden öldüğü, damadının bu ölüm karşısındaki vicdani durumu tam kapı aralanacakken hemencecik kapatılıyor. Filmin sonlarına eklemlenen meraklı öğretmen kısımları da biraz klişe olarak duruyor. Bu da senaryoda büyük zaaflar bulunduğunu hemen başlarda bizlere fısıldıyor…

Oyunculukların Gerçekliğin Altında Ezilmesi…

Film, özellikle mekân kullanımında çadır ve onun etrafında doğa / hayvan birleşik ekolojik yaşamı benimseyen, hayvanlar için besin bulma adına onunla yolculuğa çıkan bu önemli doğacı grubu ele alması ve bunu da mekân olarak sunması itibariyle önemli bir işe soyunmuş. Develer, koyunlar, keçiler, geniş meralar, dağlar, o zor coğrafyaya dair güzel kareler bence ilk filmin aksaklığını göstermiyor. Kadim Yörük kültürünün doğa ile uyumlu yaşamı başarıyla yansıyor önümüze. Film bu görüntü kalitesi ile takdir edilmeli elbette. Ancak maalesef bu mekân doğallığını, oyunculuklarda göremiyoruz.

Yapımda yer yer gerçekten Yörük olan kişilerin de çekimlere dâhil edildiğini ve onların diyaloglarının da profesyonel oyuncular ile birlikte yer alması yönteminin tercih edildiğini görüyoruz. Ancak bu amatör oyunculuk sunumu ile buna tezat oluşturan diğer teatrale kaçan oyunculuklar arasındaki ikilik bizi filmden oldukça uzaklaştırıyor, doğallığı kaçırıyor. Handiyse film başarısız bir belgesel türüne kayış yaşıyor.

Gülsüm Ana’yı canlandıran Şennur Nogaylar, o otoriter kişiliği yansıtmakta kısmen başarılı ise de, yer yer değindiğim gibi teatral, metot havasındaki oyunculuğu ile filmin gerçekliğine engel oluyor. Başarılı oyunculardan Cemal’i canlandıran Necmettin Çobanoğlu da yine gerek konuşmasıyla gerekse de kıyafetleri ile bir Yörük yaş almışı temsil de çok da başarılı görünmüyor. Hele Gülsüm’ün kızı Rukiye rolü ile Zeynep Elçin gerek makyajlı halleri gerekse de yine filmin geneline yayılan kostüm sorunu nedeni ile bir Yörük kızı görünümünden çok uzakta, tam bir kentli insanı gibi. Nurettin rolüyle Sercan Can da yine tıpkı Mahsun Kırmızıgül’ün “Mucize” filmindeki karaktere benzeyen yönüyle sanki özellikle öyküye eklemlenmiş gibi yapay durmakta. Onun dürbünlü küçük aşk hikâyesi de filmin geneli gibi yarım kalıp sönüp gidiyor. Bir tek küçük, sarışın, sevimli bir Yörük çocuk yer yer kameranın önüne gerçek ve inandırıcı görüntüsü ile çıkıyor. Tüm bu anlatılanlardan sonuç olarak rahatlıkla söyleyebiliriz ki, görüntü yönetimine filmin oyunculuk tercihleri ve kostüm gibi yan unsurları yetişemiyor. Kurgu ile gerçeklik çatışmasından karşımıza hatırda kalır bir yapım çıkamama gibi bir olumsuzluk çıkıyor.

Film bu nedenlerle üzülerek belirtelim ki akılda kalır, referans bir film olarak tarihte yer almayacak. İzleyenlerin “Sürü”, “Yol” gibi Yılmaz Güney sinemasının başarılı kadrajlarını anımsayacağı bazı karelere rastlasak da, bununla uyumsuz senaryo ve oyunculukları gördükçe filmin bu hızlı çekimlerine hayıflanmamak elde değil… Ama yine de haksızlık etmeyelim. İlk filmi olması itibariyle yönetmen Boz, bazı yönleriyle bize umut da vaat ediyor. Kendi adıma yönetmenin diğer filmlerini merakla beklemeye şimdiden başladım…

Yönetmen : İffet Eren Danışman Boz

Senaryo : Eyüp Boz, İffet Eren Danışman Boz

Görüntü Yönetmeni : Eyüp Boz

Kurgu : Melik Saraçoğlu

Müzik : Coşkun Karademir

Oyuncular : Şennur Nogaylar, Necmettin Çobanoğlu, Zeynep Elçin Özdemir, Timur Ölkebaş, Sercan Can, Deniz Ceylan

Türkiye / Dram / 98 Dk.

CEVAPLA

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz