Roza
ROZA’NIN ‘HAK’ MÜCADELESİ…
Yönetmen Kotan ’düz’ bir film çekmiş! Öne çıkacak oyunculukları, ilginç olabilecek sosyal açılımları, politik analizleri bastıran düzlükte bir yapım Roza. Dolayısıyla filmi izledikten sonra tepkimiz de ’Eh işte!’den daha öteye gidemiyor!
SİNEMAMIZDA YİNE YENİDEN TÖRE
Yönetmen Mustafa Kotan’ın son filmi ‘Roza’, sinemamızın son yıllarda sıkça yer verdiği ve sorguladığı bir konuyu bir kez daha karşımıza getiriyor : Töre!
Hem birçok sinema filminde hem de televizyon dizilerinde defalarca işlenen bu konu ciddiyetinden ve vicdani hassasiyetinden hiçbir zaman bir şey kaybetmese bile, yeni bir bakış taşımadan fazla tekrar edildiği de bizce aşikar!
Töre ve yol açtığı cinayet, bilindiği üzere başta Güneydoğu bölgesi olmak üzere, baskıcı ve ataerkil ailelerde, bazen çocuk yaşta zorla evlendirilen, çoğu zaman başlık parası gerekçesiyle adeta bir ‘mal’ gibi satılan genç kadınların sonrasında maruz kalabildiği bir trajik olay! Bu cinayetleri işleyen kişilerin zaman zaman hak ettiğinden çok daha az bir ceza alması kuşkusuz durumu daha da dramatik kılabiliyor.
Dolasıyla yönetmenin bu önemli ama daha önce birçok defa ele alınmış konuyu işlerken belli ölçüde ‘taze’ bir bakış açısını sunmasını, konuya yeni bir açılım getirmesini bekliyoruz ancak filmin düz yapısı buna pek izin vermiyor. Üstelik hikayenin potansiyeli ve karakterlerinden bazıları buna izin verebilecekken… Sonuç ise ‘eli yüzü’ düzgün, bir kez daha toplumuzun ‘kanayan yarasına’ hakkıyla parmak basan ama pek bir özgün yan taşımayan bir film oluyor!
Hikayeye değinecek olursak : Mevsimlik işçi olarak çalışan bir baba ve ailesi kendilerine daha sağlam bir hayat kurmak Urfa şehrinden için Mersin’e taşınırlar. Baba Hüseyin, anne Fate ve çocukları Hazal, Roza ve Ramazan’dan oluşan bu beş kişilik aile kendilerine çok zor koşullarda bir yaşam kurmaya çalışırken, ailenin büyük kızı Hazal’a daha önce Mersin’e taşınmış akrabalar arasından evlenmek için bir talip çıkar. Hazal’ın bu evliliğe karşı çıkmasına babası destek verir ve bu durum aile içinde ciddi bir çatışmaya yol açar!
KIRSAL KESİMDEN ŞEHRE GELMEK…
Yönetmen Kotan öncelikle ailenin Kürt olmasına dikkat çekiyor. Zaten kırsal kesimden gelen bir ailenin büyük bir kentte alışmaya çalışılırken yaşadığı zorluklar ailenin bu etnik vasfı yüzünden daha sıkıntılı bir hal alıyor.
Yönetmen bunu bizce oldukça şematik bir şekilde, kızları Ayşe’nin Roza’yla arkadaş olmasını istemeyen şehirli ve ırkçı bir annenin konuşmalarıyla veriyor.
Ancak burada can sıkıcı ve muhtemelen bilinçli yapılmamış bir hata var : filmin başında ailenin Kürt olduğunu, aralarındaki konuşmalardan, isimlerinden vb. zaten açıkça biliyoruz. Bu, doğal olarak ne daha önce yaşadıkları Urfa’da ne de geldikleri Mersin’de sakladıkları bir şey değil. Yönetmen bu ‘ırkçı’ tutuma sahip anneyi şehirli ‘beyaz’ ailelerden gelebilecek bir ‘tehdit’ gibi mi sunuyor yoksa konuyu sadece bir kişiye bağlı, münferit bir olay gibi mi ele alıyor? İkinci seçenek daha olası dursa da, annenin bu ‘ırkçı’ bakış açısı dışında nerdeyse normal hatta büyük ölçüde apolitik olduğunu hesaba katarsak sanki yönetmenin bu konuyu ele alışında rahatsız edici bir tereddüt var.
Sunulan ikinci hikaye çok daha sıradan : Hüseyin’in (baba) abisinin ve ailesinin Mersin’de çok daha önce geldiklerini ve maddi açıdan çok daha rahat olduklarını görüyoruz. Ancak zorluk yaşayan Hüseyin’in ailesine çok az, biraz kerhen yardım ediyorlar. Hazal’a talip olan oğulları ise konfor içinde yaşayan, snop, zengin bir şehirli genç olmuş. Kırsaldan gelmiş insanların şehirde sadece zenginleşmeyip aynı zamanda bunun büyüsüne kapılıp ‘yozlaşmaları’ da yeni işlenen bir konu değil!
BABANIN BEKLENMEYEN DESTEĞİ…
Zorla evlilik aşamasında ilgimizi çeken şey ve belki de filmi benzerlerinden ayıran en önemli nokta ailenin babası Hüseyin’in bu olay karşısındaki tavrı oluyor : Normalde geleneklerine sıkı sıkıya bağlı ve baskıcı ailelerde kız çocuğu zorla evlendirirlerken nihai karar, evin otorite sembolü Baba’dan gelir. Ve ailenin genel kanısı bu evliliğin hayırlı olacağı yönündeyse babadan da kabul görür. Ne ailenin kızına ne de başka bir aile ferdine söz hakkı düşmez. Burada ise baba Hüseyin bu konuda çok daha esnek, ileri görüşlü hatta özgürlükçü duruyor! Her şeyden önce ailesinin mutlu olmasını düşünerek ve bütün ailesini karşısına almak pahasına kızının düşüncesini (yani evlenmek istememesini) dikkate alıyor hatta ona destek çıkıyor.
Babanın bu beklenmedik tutumu deyim yerindeyse ‘bütün taşları yerinden oynatıyor!’. Zaman zaman kızı Hazal’ı özgür bırakan, zaman zaman da onu dış tehditlere karşı koruyan baba Hüseyin kuşkusuz filmin asıl kahramanı haline dönüşüyor!
Baba’nın bu sıradışı duruşu bir yandan da onu, kızı Hazal’la beraber en ‘tutarlı’ karakter haline getiriyor. Hüseyin’in abisi Osman ve ailesi zaten en baştan çok yanlış bir yolda! Şehirde yaşadıkları halde ‘düşünce’ olarak çok geride kalmış, ‘dejenere’ birer insan haline gelmişler. Anne Fate ise ailesinde sorumluluklarını yerine getirse de durumundan huzursuz, para için birçok yanlışa düşebilecek, zayıf bir karakter olarak sunuluyor. Öte yandan Hazal’ın internet ortamında tanıştığı, sevdiği ve kaçarak evlendiği duyarlı, sevecen, saf ve nazik Ferdi’nin zamanla kaba saba, hoyrat, duyarsız ve acımasız bir adam haline dönüşmesi de pek inandırıcı gelmiyor.
Aynı şekilde önceleri Kürtlere sövüp sayan ırkçı annenin lösemi hastası kızı Ayşe için ilik naklini kabul eden Roza’ya, yanlışından dönmüş bir şekilde: ‘Kızımı kurtardın’ sen artık benim de kızımsın!’ demesi de hikayeye ayrı abartı boyutu katıyor.
Karakterlerdeki bu tutarsızlık oyuncuların performanslarına da sirayet ediyor : Fikret Kuşkan’a son zamanlarda hem dizilerde hem de filmlerde ‘acılı baba’ rolünü layık görüyorlar. Oyuncunun yeteneği ve kariyeri göz önüne alındığında bizce bu biraz hakkaniyetsiz bir durum. Ancak bütün bu ‘kısıtlamalara’ rağmen Kuşkan etkileyici bir portre çizmeyi başarıyor. Aynı şekilde kızı Hazal’ı canlandıran Bahar Şahin de başarılı bir oyunculuk sergiliyor. Anne Fate’yı oynayan Belçim Bilgin ise ne tamamen sempati duyduğumuz ne de tamamen kızdığımız ‘gri’ bir karakter yaratmaya çalışıyor. Ancak çizdiği ‘iki arada bir derede’ karakter o kadar sürüncemede kalıyor ki bir süre sonra ona karşı hiçbir şey hissetmemeye başlıyoruz. Karton kötü adamlar Osman ve ailesini bir kenara koyarsak, filmin ‘anlatıcısı’ ve küçük kız kardeşi Roza’da Deniz Bolışık durumu idare ediyor diyelim!
Sonuçta yönetmen Kotan ’düz’ bir film çekmiş! Öne çıkacak oyunculukları, ilginç olabilecek sosyal açılımları, politik analizleri bastıran düzlükte bir film. Dolayısıyla filmi izledikten sonra tepkimiz de ’Eh işte!’den daha öteye gidemiyor!
Yönetmen : Mustafa Kotan
Senaryo : Sultan Turan Kızılay
Görüntü Yönetmeni : Aşkın Sağıroğlu
Kurgu : Ceyda Karagül
Oyuncular : Belçim Bilgin, Fikret Kuşhan, Bahar Şahin, Burak Sevinç, Deniz Bolışık, Ümit Çırak, Berk Bakioğlu, İrem Sultan Cengiz, Ayça Kuru, Hasan Balay, İzzet Yüksek
Türkiye / Dram / 115 Dk.