Bugonia

Görkemli ve derinlikli bir başyapıt

Yönümüzü değiştirme isteğimiz veya yeteneğimiz konusundaki iki taraflı duyarsızlığı ve ihtiyatlı iyimserliği açısından “Kutsal Bir Geyiğin Ölümü” ile “Istakoz” arasında bir yerde duran “Bugonia”nın bir önceki filmi “Merhamet Hikayeleri” gibi, Lanthimos’un göreceli olarak minör yapıtlardan biri olduğunu ileri süren kimi eleştirmene kesinlikle katılmıyorum. Oda sineması tarzındaki bu son iki filmin, görünürdeki sadeliklerine ve yanıltıcı yalınlıklarına karşın görkemli ve derinlikli birer başyapıt olduğu kanısındayım.,

OrtaKoltuk Puanı:

 

FİLMEKİMİ 2025 GÜNLÜKLERİ 16

Bugonia”, Yunanca bous (boğa) ve gonos (doğum) kelimelerinden oluşmuş adını bir Antik Yunan mitosundan alır: Efsaneye göre, bir boğa öldürülüp derisiyle birlikte kapatılırsa, bir süre sonra bu çürüyen bedenden arılar doğar. Yorgos Lanthimos‘un senarist Will Tracy ile birlikte çalıştığı Jang Joon-hwan‘ın 2003 yapımı kült Kore filmi “Save the Green Planet! / Yeşil Gezegeni Kurtarın!“dan esinlenen, sıra dışı, sürprizli, çılgın, yoğun filmi “Bugonia” bu miti tersine çevirerek ölmekte olan modern dünyaya yönelik keskin bir eleştiri getiriyor. Film boyunca tekrarlanan böcek, larva, petek ve bal imgeleri yaşamın çürümekten doğmak yerine, çürümenin ta kendisine dönüştüğünü simgeliyor.

Lanthimos bazı karakterlerin cinsiyetini değiştirmek gibi birkaç önemli değişiklik dışında Jang’ın senaryosunu sadık kalsa da, “Bugonia” kesinlikle bir remake / yeniden yapım değil. Tam tersine, absürt varoluşçu ifadesizliği, eleştirel tematiği ve hınzır kara mizah anlayışıyla heyecan verici özgün bir yapım.

BUGONİA

Sonunda ciddi trajik konulara doğru evrilen bu baş döndürücü ve müthiş sürükleyici karanlık komedi, esas olarak iki nefret edilesi karakter arasındaki taktiksel, felsefi ve acımasız bir düellonun hikâyesi Beşinci kez Lanthimos ile çalışan Emma Stone’un soğuk bir kalpsizlikle kusursuz derecede yorumladığı Michelle Fuller, kibri, topuklu, kırmızı tabanlı Christian Louboutin ayakkabıları, geniş evi ve yoğun kişisel dövüş sanatları eğitimiyle her bakımdan nefret edilmesi gereken bir kişi. Merkezi Pasifik Kuzeybatısı’nın yemyeşil bir bölgesindeki çelik ve camdan yapılmış binada bulunan ilaç şirketi Auxolith Corp.’un, Time ve Fortune dergilerinin kapaklarında yer alan CEO’su, yeni kurumsal dünyanın çığır açan yıldızı Michelle, sanki buzdağının görülmeyen derinliğini, şirketinin gündeminin göründüğü gibi olmadığı gerçeğini örtbas etmeye çalışıyor. Şehir dışında bir çiftlikte yaşayan, bal arılarının giderek azalmasına öfkeli Jesse Plemons‘ın canlandırdığı arıcı Teddy, olayın Auxolith Corp. tarafından üretilen böcek ilaçlarının yol açtığı ekolojik bir yıkımı olduğundan emin. Teddy’nin annesi (Alicia Silverstone), Auxolith’in .insanları opioidlerden kurtarmak için tasarladığı ancak test edilmeden piyasaya sürüldüğü deneysel bir ilacı kullandığından komada yatıyor.

Hem arıları hem annesi için adalet isteyen Teddy, internette kapitalizm ve elitist komplolar hakkında kendi araştırmalarını yapıyor ve Michelle’in tüm dünya için büyük tehlike arz eden Andromedalı bir uzaylı olduğuna karar veriyor. Michelle’i kaçırıp uzaylılar dünyalıları rahat bırakacaklarına söz verene kadar rehin tutmayı planlıyor.

Gür saçları, donuk melek bakışları ve nörodiverjan bir hobbit gibi kesik kesik konuşmasıyla özünde hasarlı bie çocuk olan beceriksiz kuzeni Donny (Aidan Delbis) ile birlikte, etkileyici bir ustalıkla uygulamaya koydukları plan, arıcı kıyafetleri içinde Michelle’in evine gidip onu garaj yolunda yakalamaktır. Michelle dövüş sanatları hareketleriyle onları savuşturuyor ama, kovalayıp sakinleştirici dolu bir şırıngayla etkisiz hale getiriyorlar ve çiftlik evine götürüp bodrumda zincirliyorlar. Önce Michelle’in uzaylılarla iletişim aracı olan saçlarını kesiyorlar, sonra da, onu Andromedalı imparatorla pazarlığa zorlamak amacıyla işkenceye başlıyorlar…

BUGONİA

Annesinin başına gelenler yüzünden öfkeli Teddy aynı zamanda kapitalizme ve kurumsal-politik kültüre yönelik her türlü eleştiriyi özümsemiş sol görüşlü, nihilist bir eko-terörist komplocudur. Akıl hastası bir aşırılıkçı gibi görünse de, son derece zekidir ve yeni küresel otoriter kurumsal kültür hakkında söylediklerinin çoğu doğrudur.

Michelle bodruma hapsedilmişken ve Teddy kendince haklı, çılgın komplocu saplantılarıyla ona işkence ederken, “Bugonia” sinsi ve öngörülemez yollarla izleyicinin sempatisiyle oynuyor. İlk bakışta, farklı şekillerde de olsa, kesinlikle onaylamadığımız iki karakterin yüzleşmesini izliyor gibiyiz. Çalışanlarına ve etrafındaki dünyaya çöp gibi davranan, ama aksini iddia eden yalancı CEO Michelle bir tür cezayı hak ediyor. Alternatif solcu, aşırılıkçı Teddy’nin paranoyak vizyonu, karşı olduğunu söylediği zehirliliğin bir uzantısı. O da bir bakıma Michelle kadar aşağılık ve iktidara karşı mücadelesinde çoğumuzun desteklemeyeceği ölçüde hukukun üstünlüğünü yerle bir ediyor.

Ele aldığı ikilemci zihniyetleri ustaca nükteli ve keskin bir şekilde ifşa eden “Bugonia”, giderek daha esnek ve büyüleyici hâle geliyor ve bizi bu karakterlerin yabancılaştırdığı bir yerden, onların karmaşık öz-rasyonelleştirme ağlarına çekilen bir yere taşıyor. Michelle pisliğin teki olsa bile o da bir insandır ve içgüdüsel olarak birine böyle işkence edilmesini onaylayamayız. Sırf manipüle etmek amacıyla, traşlı kafası ve ışıldayan gözleriyle Teddy’yle, etkileşime girme yöntemleri bizim üzerimizde de etkileyici oluyor. Emma Stone tek kelimeyle olağanüstüdür ama, filmin en sıra dışı performansını, çaresiz, parçalanmış, hayatını mahvetmiş, inandığı gerçekliğe bağlılığı uğruna kendini şehit etmiş Teddy olarak Jesse Plemons sergiliyor. Karakterini öyle bir açığa çıkarıyor ki, üniversiteyi “ayrıcalık aklama” yeri olarak adlandırdığı veya “aktivizmin artık sorunun bir parçası olduğundan” bahsettiği anlarda yine de dünyanın nereye gittiğinin farkında olduğu anlaşılıyor ve izleyici Teddy’nin mazoşizminin trajedisine bağlanıyor.

Kanlı intiharı, antifrizle ölümü, bir zamanlar cinsel tacizde bulunan bebek bakıcısı polisiyle “Bugonia” fikirlerle dolu vahşi ve heyecan verici bir gerilime dönüşürken Teddy’nin büyük planının başarısızlığa mahkûm olduğu hissediliyor. Yine de film, tabii ki açıklamayacağım beklenmedik sürprizli finaline doğru yol alırken, ikisinin uğruna kavga ettiği dünyaya olanlar, ne kadar güçlü ve savunmasız bir yer olduğu konusunda bizi şaşkına çeviren derinlikli kozmik ve insani bir anlatıya dönüşüyor. İnsanlığın başarısızlıklarının üstesinden gelme yeteneğine güvenmeyen Lanthimos, durumu tersine çevirmek için henüz çok geç olmasa da, yine de büyük olasılıkla başaramayacağımızı düşünüyor. Filmin çarpıklığı dış dünyanın çarpıklığını yansıtarak hepimizin acımasız bir saçmalığın içinde yaşadığımızı fark ettiriyor,

Yönümüzü değiştirme isteğimiz veya yeteneğimiz konusundaki iki taraflı duyarsızlığı ve ihtiyatlı iyimserliği açısından “Kutsal Bir Geyiğin Ölümü” ile “Istakoz” arasında bir yerde duran “Bugonia”nın bir önceki filmi “Merhamet Hikayeleri” gibi, Lanthimos’un göreceli olarak minör yapıtlardan biri olduğunu ileri süren kimi eleştirmene kesinlikle katılmıyorum. Oda sineması tarzındaki bu son iki filmin, görünürdeki sadeliklerine ve yanıltıcı yalınlıklarına karşın görkemli ve derinlikli birer başyapıt olduğu kanısındayım. Hâlen vizyonda. Kaçırmayın derim.

Yönetmen : Yorgos Lanthimos

Senaryo : Will Tracy

Görüntü Yönetmeni : Robbie Ryan

Müzik : Jerskin Fendrix

Oyuncular : Emma Stone, Jesse Plemons, Aidan Delbis, Alicia Silverstone, Stavros Halkias, Parvinder Shergill

İngiltere-Güney Kore / Bilimkurgu-Suç-Kara komedi / 118 Dk.

CEVAPLA

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz