Abis / Avgrunden
MADENLERİN GEZEGENDE YARATTIĞI UÇURUM!
Gerilim ve aksiyon türündeki “Abis” zaman zaman distopik sahnelere yer verse de mütevazi bir yapım olduğunu söyleyebiliriz. Hikayenin boşlukta kalan ve aydınlatılmamış bölümleri var. Böylesine iddialı bir konunun giderek Frigga’nın ailesine odaklanması filmin amacını saptırmış; ancak İliç faciasını yaşadığımız bugünlerde toprağın delik deşik edilmesine dikkat çekmesi açısından filmi izlememiz gerekir…
İsveç yapımı “Abis” 16 Şubat itibariyle Netflix’te gösterime girdi. Film, bir maden faciasının doğa ve canlılar üzerinde yol açtığı tahribatını anlatıyor… Filmi izlerken bazı sahneler doğrudan Erzincan İliç’i çağrıştırdı. Hele toz bulutunun her şeyi önüne kattığı bir sahne vardı ki bire bir aynıydı… Tesadüfün böylesi, sanki İliç için iki günde özel yapılmış bir filmdi… Böylesine bağlantılı olan bir filmle canımızı çok yakan İliç’i anlatmadan yorum yapmak haksızlık olur; çünkü “Abis”in vermek istediği mesaj doğrudan İliç ile ilgilendiriyor…
Erzincan, doğduğum kasaba İmranlı’nın çok yakınında, Kızıldağ’ın batı tarafında bizim ilçe, doğu tarafında Erzincan bulunuyor. Biz, Kızıldağ’ın soğuk yüzü, Erzincan ise sıcak yüzü. İki yerleşim yerinin mesafesi birbirine yakın olmasına rağmen iklim mesafesi oldukça uzaktır. Bizim topraklar karasal ve soğuk iklimde yer aldığı için verimi düşüktür; oysa Erzincan ve kazalarının toprağı çok çok verimlidir. Yaz mevsiminde güneş en güzel, en leziz ışınlarını bu topraklar üzerine gönderir. O civarda yetişen meyvenin sebzenin tadı dünyanın hiçbir yerinde yoktur. Erzincan’ın İliç ilçesine bağlı “Kuruçay” köyünde akrabalarımız vardı, çocukluğumda oralarda yediğim meyvenin, sebzenin, cevizin tadını hayatım boyunca başka bir yerde tatmadım. o kadar lezzetliydi…
Ve topraklar! Bire bin veren topraklar!.. Kısaca İliç’de asıl maden toprağın üstündedir ve doğa oldukça cömerttir… Oysa dünyanın bir ucundan gelip bu verimli toprakları zehirleyip, yok ediyorlar…
Kanada, Amerika, Avrupa kendi ülkelerinde bir bitkinin dalını bile koparttırmazlar ama benim ülkemde bütün ağaçların köküne siyanürü dayarlar… Geçen yıl yürüyüş yaptığım güzergahta yol üstünde kokusuna dayanamayıp bir dal leylak kopardım diye Avrupalı ters ters yüzüme bakıp söylendi… Özür diledim tabii…
Avrupa halkını suçlamıyorum elbette; asıl suçlular dünya kompradorları, asıl suçlu kapitalizmdir, sömürgecilerdir, emperyalizmdir ve işbirlikçi yerli ortaklarıdır! Kar ve hırs uğruna insanları öldürdükleri yetmiyormuş gibi doğayı da gözlerini kırpmadan öldürüyorlar. Lanet olsun böyle sisteme…
HOYRATÇA YAPILAN MADEN ÇALIŞMALARI DÜNYANIN ALTINI BOŞALTIYOR
Hayatı her anlamıyla bu kadar etkileyen maden faaliyeti elbette edebiyatın ve sinemanın konusu olacaktı. Emile Zola 19. yüzyılda “Germinal” adlı eseriyle madeni ve madencilerin destanını yazdı. Müthiş bir eserdi; naturalist akımın öncüsü olan Zola sadece sömürünün dip noktası olan madenci işçi sınıfını anlatmadı, insan mizacının da derinliklerine indi… Hala okumayanlar varsa lütfen okusunlar.
Germinal (Tohum Yeşerince) defalarca sinemaya uyarlandı, en son 1993 yılında başrolünü Gerard de Depardieu’nün şahane oyunculuğu ile taçlandırdığı uyarlama yapılmıştı. Biz o yıllarda üniversitedeydik, kitabın uzun uzun tahlilini yapmış, işçi sınıfı açısından hocalarla tartışmıştık; tam bu esnada filmin gelmesi çok güzel bir tesadüf olmuştu. Koşa koşa Ankara Kızılırmak sinemasına gittim, son derece güzel bir uyarlamaydı, filme de bayıldım ve ilk sinema eleştirimi “Germinal”e yazdım. Yazımı “uygarlık tarihi” dersimizin hocasına gösterdim, ilk eleştirelerimi de ondan aldım. Yani eleştirmenliğe çıkış yolum “Germinal” filmi olmuştur…
Türk sinemasında ise toplumsal gerçekçi sinemanın yapı taşlarından olan “Maden” filmi ilk akla gelendir. Başrolleri Tarık Akan, cüneyt Arkın ve Hale soygazi paylaşmıştı. Yönetmenliğini Yavuz Özkan’ın üstlendiği filmin toplumsal hareketliliğin en fazla olduğu yıllarda, 1978’de gösterime girmesi tesadüf olarak görülemez. Tarık Akan’ın büyük çabasıyla gerçekleşen filmin sonu “İşçiler birleşin” diye bitiyordu…
Bahsettiğim bu iki filmde de, daha ziyade göçükte ölen ve sömürülen işçi sınıfıyla gündem yaratıyordu. Çevre tahribatı üzerinde bu kadar durulmuyordu çünkü içten içe yaralanan yerkürenin yarası görünmüyordu henüz. Şimdi o yara kanamaya başladı ve faaliyetler bu şekilde hunharca devam ederse kan kaybından yerküre ölecek, tabii içindeki insan da… O kan, yerkürenin altındaki dolgudur; topraktır, demirdir, bordur, kömürdür, altındır… Dünyanın altı boşaltıldıkça deprem, heyelan, toprak kayması hızla artmaya devam edecek ve gerçek anlamıyla dünyanın altı üstüne gelecek. Son yıllarda depremlerin artış eğilimi bunun göstergesi değil mi sizce?!…
“Abis” tam da bunu anlatmaya çalışıyor…
GEZEGENDE AÇTIĞIN YARIKLAR ÖNCE SENİ YUTACAK EY İNSAN!
Orjinal adı “Avgrunden” olan Finlandiya ve İsveç ortak yapımı filmin yönetmenliği ve senaryosu Richard Holmes’a ait. 2023 yapımı olan film İsveç’in en kuzeyinde bulunan “Kiruna” kasabasına dikkat çekiyor. Oradaki maden faaliyetleri Kiruna’yı yerin dibine çekmeye başlamıştır bile….
Kiruna ile ilgili “acaba gerçekten böyle bir olay var mı yoksa kurgudan mı ibaret?” diye yaptığım ufak bir araştırmada Friederike Voigt adlı yazarın 21 Aralık 2020 tarihli makalesine rastladım:
“Kuzey İsveç’in kışı soğuk ve karanlıktır, günlük hayatı her daim zorlaştıran Kutup fırtınaları da cabasıdır. Ama yeryüzünün altında öyle bir rezerv var ki dünyanın en önemli kaynaklarından biri olan demirin en saf halinden oluşuyor.İsveç’in en kuzeyinde bulunan Kiruna kasabasını, bu zengin kaynaklardan faydalanmak üzere, 1900 yılında devlete ait LKAB maden şirketi kurdu. Kurulduğundan bu yana dünyanın en büyük yer altı demir madenlerinden biri olan Kiruna madeninde LKAB şirketi, Avrupa’da işlenen demir cevherinin neredeyse %90’ını çıkarıyor. Bu kadar demirle her gün altı tane Eyfel Kulesi yapılabilir. Kasaba sakinlerinin üçte ikisi geçimini madencilik ile sağlıyor…Kiruna’nın tek problemi var : Kasaba batıyor…”
Yazı devam edip gidiyor, bütün İsveç artık kasabayı kurtarma derdine düşmüş, yarışmalar düzenlenmiş 2012 yılında bir mimarlık firması yarışmayı kazanmış, kasabayı 3 km öteye taşıyacaklarmış, proje 2030 yılında tamamlanacakmış…. Bu bilgiyi verdikten sonra filmimize dönelim.
Film belgesel konseptinde açılıyor, yukarıda yazdığım bilgiler ışığında dış ses açıklama yapıyor ve olay gününe gidiliyor. bir günün hikayesi, olay 03.23’te, gençlerin birlikte eğlendikleri maden yakınlarında başlıyor. O yakınlarda maden faaliyetlerinin oluşturduğu derin bir yarık vardır, tehlikeli olduğu için tel örgülerle çevrilmiştir ama bir genç o yasağı deler, uçurumun kenarında işerken oynayan yer hareketiyle uçurum onu dibine çeker ve kasabanın kabusu an itibari ile başlar…
Maden şirketinin sorumlusu bir kadındır ve madenin çıkarı için çevre katliamına karşı direnen kızını bile çiğner… Frigga (Tuva Novotny) işine son derece bağlıdır ama işi ona ve diğer insanlara bağlı değildir! Dolayısıyla başta kendisi olmak üzere ailesi de tehdit altındadır artık…
Gerilim ve aksiyon türündeki “Abis” zaman zaman distopik sahnelere yer verse de mütevazi bir yapım olduğunu söyleyebiliriz. Hikayenin boşlukta kalan ve aydınlatılmamış bölümleri var. Böylesine iddialı bir konunun giderek Frigga’nın ailesine odaklanması filmin amacını saptırmış; ancak İliç faciasını yaşadığımız bugünlerde toprağın delik deşik edilmesine dikkat çekmesi açısından filmi izlememiz gerekir…
İyi seyirler…
Yönetmen : Richard Holm
Senaryo : Richard Holm, Robin Sherlock Holm, Nicola Sinclair
Görüntü Yönetmeni : Anssi Leino
Müzik : Lasse Enersen
Oyuncular : Tuva Novotny, Kardo Razzazi, Felicia Truedsson, Peter Franzen, Edvin Ryding, Tintin Poggats Sarri, Angela Kovács
İsveç / Aksiyon-Gerilim-Dram / 103 Dk.