Kırmızı Papuçlar / The Red Shoes : Next Step
Bu Kez Başarısız Bir Bale Filmi
Balenin etkili performansını günümüz genç izleyicisi ile buluşturmayı hedefleyen film, özellikle senaryosunun zayıflığı gözetildiğinde etkili bir tat bırakmıyor izleyende. Finalindeki aşk eklemesi de tüm finale yayılan yapaylıktan bir türlü kurtulamıyor. Geride sadece birkaç sahnede ve özellikle finaldeki “Kırmızı Pabuç” balesinin gerçekçi görüntüsü dışında akılda kalır bir yapıt olamıyor. O nedenle başta belirttiğim etkili bale filmleri serisine dâhil edebileceğimiz ölçütte bir yapım yok karşımızda. Bu nedenle “Kırmızı Papuçlar”a, gönül rahatlığı ile tam unutmalık, vasat bir film diyebiliriz.
Filmin Koreografisi başarılı
Bale sanatı görselliğinin büyüleyici olması yanında aynı zamanda bedeni / fiziki oldukça zorlayan ve bunu dram ile harmanlayan yapısı nedeni ile de sinemaya çokça konu edildi. Yapımlar operayı sadece hayalet ve biraz da korku ile özdeş tutarken, hatta opera salonlarını grotesk bir kahraman gibi işlerken, sinema sanatı balenin içine aşkı ve dramı katmayı çok sevdi. Ve Moskova’daki o muazzam Bolşoy Bale binasından süzülen estetik hazla birlikte “Siyah Kuğu”, “Ballerina”, “Ballet”, “La Danse” gibi filmler ile de konuyu oya gibi işledi. Bu saydığım yapımlar ilk akla gelenler. O kadar çok bale eksenli film var ki. Tabi bir de gerçek balet ve balerin hikâyeleri bulunmakta. Bunlar arasında en son izlediğimiz Rus bale sanatçısı Rudolf Nuruyev’in hayatından uyarlanma biyografik “Beyaz Karga” filmini de atlamamak gerek.
Bu hafta vizyona “Kırmızı Pabuçlar” ismi ile girecek olan “The Red Shoes : Next Step” filminde özellikle ana kahraman Sam’e hayat veren Juliet Doherty’in gerçekten de bir balerin olması hemen dikkatleri çekiyor. Zaten film de onun balerin olduğunu anlamak çok zor değil. Filmin belki de en büyük artısı koreografi başarısında. Doherty, “On Pointe / Driven to Dance” ve “High Strung : Free Dance” isimli iki uzun metrajlı filminin yanı sıra çeşitli bale yarışmalarında ödül alacak kadar da aynı zamanda iyi bir balerin.
Bana Her Şey Annie’yi Hatırlatıyor
Şimdi gelelim filme : Sam (Juliet Doherty) bir bale gösterisine tam çıkacağı esnada gelen bir telefon ile hayatının baştan aşağı değişeceğini nereden bilebilirdi. Bale okulunun başarılı öğrencilerinden ve daha nitelikli yerlere basamaklarla çıkan Annie (Daniele Clements) ile telefonda kırmızı pabuçlar ile ilgili sohbet ettikleri esnada Annie’ye araba çarpar ve burada hayatını kaybeder. Bu durum Sam’i çok etkiler. Arkadaşının ölümünden hep kendisini sorumlu görür. Tutku ile bağlı olduğu baleyi ve okulunu bırakır ve oldukça asi bir kız olan Eve (Lauren Esposito) ile süpermarkette hırsızlık yapacak kadar ileri gidecek şekilde hayatı boş vermeye başlar. Onun bu travma sonrası yeni yaşamı bale eğitimi aldığı okul disiplininden artık çok uzaktır.
Sam, arkadaş çevresinin niteliği ve adli olaylara karışması nedeni ile ailesinden de tepki görür. İlginç bir şekilde hırsızlık nedeni ile kamu hizmeti cezasını eski okulunda çekmek zorunda kalır. Tam bale mevzuunda her şey Sam için bitmişken, birden kendisini en prestijli gösteri olan “Kırmızı Papuçlar” balesinin yeni baş dansçısı olarak yeniden bu hayata dâhil olarak bulur. Çünkü baş dansçı Gracie provalarda sakatlanır. Ve disiplinli, katı bir hoca olan Harlow (Carolyn Bock) bu görevi kendisine layık görür. Fakat bu süreçler biraz sancılı geçer. Nerede ise “bana her şey Annie’yi hatırlatıyor” diyen Sam için yeniden baleye konsantre olma durumu kolay olmadığı gibi eski “kriminal” arkadaşları Eve ve Ben’den kopması da sancılı geçer. Pekiyi filme de ismini veren bu zirve gösteri nasıl geçecektir? Bu sorunun cevabı filmin finaline saklanmış.
Popun Yanına Mozart Çeşnisi
Kendi adıma yönetmenliğini Jesse Ahern ve Joanne Samuel’in üstlendikleri bu yeni bale filminden çok hoşnut kaldığımı söyleyemem. Dediğim gibi bir iki bale sahnesi dışında prova sekanslarında pop şarkılarının Mozart, Wagner, Sergei Rachmaninoff, Tchaikovsky, Profokiev gibi önemli sanatçıların yapıtları ile karma verilmesi belki genç izleyiciyi hedeflese de filmin bu yapısının elegant bale janrına uymadığını belirtmek gerek. Senaryoyu kaleme alan Zachary Layner, John Banas ve Peter McLeod’un kalemlerinin de oldukça zayıf olması dikkatleri çekiyor. Öncelikle arkadaşının ölümü sonrası bir anda kriminal hatta sapma ve sonrasında aynı okula kamu hizmeti verme cezasına maruz kalma gibi kısımlar senaryonun zorlama olduğunu gösteriyor. Ayrıca karakterler de derinleşmemiş. Zaman zaman Sam ve Annie arasındaki ilişkiyi göstermek adına geriye dönük flashbackler yapılsa da bunun da filmin etkisini arttırdığını söylemek oldukça zor. Harlow dışındaki karakterlerin hiçbiri eni boyu ele alınmıyor. Müzikler de dediğim gibi oldukça eklektik seçilmiş.
Balenin etkili performansını günümüz genç izleyicisi ile buluşturmayı hedefleyen “Kırmızı Pabuçlar”, özellikle senaryosunun zayıflığı gözetildiğinde etkili bir tat bırakmıyor izleyende. Finalindeki aşk eklemesi de tüm finale yayılan yapaylıktan bir türlü kurtulamıyor. Geride sadece birkaç sahnede ve özellikle finaldeki “Kırmızı Pabuç” balesinin gerçekçi görüntüsü dışında akılda kalır bir yapıt olamıyor. O nedenle başta belirttiğim etkili bale filmleri serisine dâhil edebileceğimiz ölçütte bir yapım yok karşımızda. Bu nedenle tam unutmalık ve vasat bir yapım “Kırmızı Papuçlar”
Yönetmen : Jesse Ahern, Joanne Samuel
Senaryo : Zachary Layner, John Banas, Peter McLeod
Görüntü Yönetmeni : Kent Marcus
Kurgu : Daniel Sievert
Müzik : Dominic Cabusi, Bronte Maree O’Neill
Oyuncular : Juliet Doherty, Lauren Esposito, Joel Burke, Primrose Kern, Carolyn Bock, Mietta White, Ashleigh Ross, Nicholas Andrianakos, Laura New, Kathy Luu
Avustralya / Müzik-Bale-Dram / 110 Dk.