Döngü / Cycle
Proletaryanın Burjuvaziye Savaş Açması
Film, bütünüyle sınıf çatışmasını ele alıyor. Filmin soluk dokusu, rengi, karakterlerin gülmemesi hayatın yorgunluğuna dikkat çekiyor. İnsanların yaşadıkları zorluklar, filmin ana karakteri olarak hissediliyor. Filmdeki kadın oyuncu sayısı, hikayenin matematiğinin kadınlar üzerine kurulması anlatılan hikayeyi bir kadın filmine çeviriyor, ama yine de hikayenin ana teması kadın olmak değil.
Sınıfsal Dengeler
Koridor filminden tanıdığımız Erkan Tahhuşoğlu’nun son filmi Döngü’yü Ankara Film Festivali seçkisinde izledim. Filmin hem yönetmen hem de senarist koltuğu kendisine ait. Kısıtlı mekan kullanımıyla dikkat çeken Koridor filminden sonra, yönetmenin Döngü filminde mekan kullanımını arttırdığını görüyoruz. Yine de klostrofobik sahnelerin varlığı filmin dramatik yapısına çok uygun olarak işleniyor.
Üstüne dikilmiş Sevim karakteriyle, filmi tek başına omuzlayan Serpil Gül’ün karaktere kattıkları, karakteri işleyişi ve karakteri bütünüyle sahiplenmesi filmin her sahnesinde kendisine hayran bırakıyor. Serpil Gül dışında kadroda yer alan, Ayten rolüne hayat veren Emel Göksu’yu izlemek bir ayrıcalık diyebilirim. Yönetmen Tahhuşoğlu, Koridor filminde Emel Göksu’yla çalışmış olmasının yaşattığı konforlu anlatısını Döngü’de hissettiriyor.
Film, bütünüyle sınıf çatışmasını ele alıyor. Uzun yıllardır Ayten Hanım’ın yanında çalışan Sevim karakterinin gözünden bir çatı kuruyor. Ayten Hanım’ın bakıcısı Lena’nın avize silerken düşüp kaburgalarını kırması ve en az altı ay çalışamayacak duruma gelmesiyle, alt sınıf – üst sınıf arasında dengelerin değişmesi karanlık bir atmosferle anlatılıyor. Filmin soluk dokusu, rengi, karakterlerin gülmemesi hayatın yorgunluğuna dikkat çekiyor. İnsanların yaşadıkları zorluklar, filmin ana karakteri olarak hissediliyor. Filmdeki kadın oyuncu sayısı, hikayenin matematiğinin kadınlar üzerine kurulması filmi bir kadın filmine çeviriyor, ama yine de hikayenin ana teması kadın olmak değil.
Rol Çatışması : İşverenin Aile Konumuna Yerleşmesi
–Spoiler İçerir–
Ayten’in oğlu, Sevim’e Lena’yla aralarında köprü olmasını istiyor. Lena’nın sigortasız çalışması (kendi tercihi) ve hastane masraflarının karşılanması dışında üç aylık maaşını tazminat olarak teklif ediyorlar. Lena’nın altı ay, belki daha uzun süre çalışamaz durumda olması Ayten’in bakıcısız kalmasına neden oluyor. Bu da Lena’dan en ucuz hasarla kurtulup, yollarına farklı biriyle devam etmek istemelerine neden oluyor. Hayatın normal seyrini düşününce, Ayten’in bir bakıcıya ihtiyaç duyduğu gerçeğiyle yüzleşiyoruz; ancak Lena’nın avize silerken düşüp yaralanması ve bu temizlik yapma durumunun iş tanımında yer almaması, üstelik avizeleri silmesini isteyenin Ayten olması ayrıntısı durumu normal seyrinden çıkarıyor. İstemeyerek de olsa kazaya sebep olma durumu söz konusu ve bu seyirciye tamamen işverenin hatası olarak yansıyor. Tam olarak bu noktada sınıfsal farklılıklar, çatışmalar başlıyor. Ne kadar iyi bir çalışan ya da eski bir çalışan da olsan, hatta artık aileden saydıklarını söyleseler de çıkarlar söz konusu olduğunda ortaya ilk çıkan sınıfsal farklılıklar oluyor. Arabulucu yapılan kadının (Sevim) aynı alt sınıfa mensup olduğu bile unutturuluyor.
İş arkadaşının sağlık sorunları sürerken Sevim hem Lena’ya hem de Ayten Hanım’a yardım edebilmek için kızını ev işlerini yapması için yardıma çağırıyor. Kendisi de Lena’nın yerine Ayten Hanım’a bakıcılık yapmak için eve taşınıyor. Sevim bunları tamamen işler aksamasın diye yapıyor. Hem arabulucu hem de iki tarafı mağdur etmeyen kişi olarak Sevim’in sorumluluk sahibi biri olduğunu söyleyebiliriz. Tüm bunlar yaşanırken kendi evlerinde iç sorunlar başlıyor. Damadının kredi çektiğini ve ödeyemediğini, kısa sürede borcu kapatamazlarsa eve haciz geleceğini öğreniyor. Çareyi tanıdığı ve yakın gördüğü, yıllardır yanında çalıştığı aileden yardım istemekte buluyor. Sevim’in yardım isteğini kabul ediyorlar, fakat o noktadan sonra Sevim ihtiyaç sahibi tarafa geçiyor. Bu da karşı tarafın arabuluculuk işini kesin olarak çözme baskısını arttırıyor.
Vicdan ve Etik Sınıfsallığı
Yönetmen Tahhuşoğlu, filmin en başında herkesin iyi insanlar olduğunu düşündürüyor. Anlatı ilerledikçe alt-üst dengesi yerine oturdukça, sınıfsal ayrımlar keskinleştikçe işveren aileye karşı hoşnutsuzluk oluşuyor; fakat objektif düşünüldüğünde tarafların kendilerince haklı olduğunu ve aslında iki tarafın da kötü insanlar olmadığı düşüncesi beliriyor. Yine de bir psikolojik çözümleme olarak, izleyici genellikle mağdur görünen ya da sınıfsal olarak yakın olduğu ve bağ kurabildiği tarafı seçebiliyor; çünkü etik ve vicdan sorgulamalarının ön planda olduğu anlatılarda empati kurmak kaçınılmaz oluyor.
Döngü’de haklı-haksız dengesi ince bir çizgide ilerliyor. Vicdan ve etik kavramları taraflar arasında sürekli yer değiştiriyor. Sevim’in ailesi gibi gördüğü insanlardan sınıf olarak farklı olduğunu kavradığı son nokta, onu şahit olmak için adliye binasına yürürken izlememizi sağlıyor.
Filmdeki sürrealist anlatımlar, gerçekle rüyayı ayırmayı zorlaştırıyor. Kaotik planlar bir çocuğun gözünden izlendiğinde gerçeklik algısı düşüyor, oysaki bir çocuğun gözleri her şeyi olduğu gibi görür. Çocuk ne olduğunu tam olarak anlayamasa da, çevresinde yaşananların ağırlığını, sertliğini, psikolojik mücadeleyi kendince bulduğu yollarla kavrayabilir. Olayın iç yüzünü bilmese de annesinin, babasının ve anneannesinin ruh hallerini kolaylıkla içselleştirebilir. Bu da travma yaratacak, süreklilik arz eden gerçekle hayalin iç içe geçtiği anlar yaratabilir.
Döngü filminde bireyler kolaylıkla kendilerine yer bulabilirler. Sınıf çatışması özellikle son yıllarda ülkemizin de gerçeği haline geldi. Orta sınıfın yok olduğu, her şeye parayla değer biçildiği ve sınıflar arası uçurumların açıldığı bir dönemde Döngü filmi herkese düşünecek birkaç şey veriyor.
Yönetmen / Senaryo : Erkan Tahhuşoğlu
Görüntü Yönetmeni : İlker Berke
Kurgu : Selda Taşkın
Müzik : İdil Ataç
Oyuncular : Serpil Gül, Emel Göksu, Tuğçe Yolcu, Süleyman Karaahmet, Gökay Müftüoğlu, Belkıs Akçıl
Türkiye / Psikolojik Dram-Gerilim / 81 Dk.