Alpha
AİDS SALGINI TRAVMASI
Julia Ducournau’nun en kişisel filmi
Önceki 2 filmi gibi body horror türüne sadık kalan Ducournau, çılgın tempolu bir mizansen eşliğinde seyircisini rahatsız etmeyi sürdürüyor. Bu psikolojik korku filmi, AİDS salgınının toplumda yarattığı korku ve dalgalanmayı konu alıyor. Film, 2 kayıp ruhla uğraşmak ve çözüm bulmak zorunda olan bir hastane çalışanının dramını anlatıyor.
Julia Ducornau 2021’in Altın Palmiye ödüllü “Titane”dan sonra 3. uzun metrajlı filmi “Alpha” ile Cannes ana yarışmasına döndü. Bir sinema sanatçısı olarak takıntılarını inkar etmeden, Ducornau yine bir psikolojik gerilim ve korku, ama daha samimi bir film olan “Alpha” ile toplumsal rolleri sorgulamayı sürdürüyor. Daha önceki filmleri ”Mezar / Grave” ve “Titane”daki vücut dehşetinden uzaklaşırken, Fransız yönetmen baş döndürücü, çılgın tempolu mizanseni eşliğinde izleyicisini rahatsız etmeyi sürdürüyor. Hassas yapılı izleyicilerin “Alpha”dan uzak durmalarını önerirken, “Titane”ın “Alpha”nın yanında çocuk temsil gibi kaldığını söylemekle yetineyim. Filmin ana karakteri, annesiyle yalnız yaşayan 13 yaşındaki huzursuz bir kız olan, filme adını veren Alpha.
CESUR, PROVOKATİF BİR GERİLİM
Önceki 2 filmi gibi body horror (vücut korkusu) türüne sadık kalan Ducournau, bu kez en kişisel ve en derinlikli çalışmasına imza atıyor. 1980’lerin AİDS’in ortaya çıktığı dönemde geçen konusuyla film gençlik, hastalık ve toplumsal dışlanma temalarını işliyor. Abartılı, çizgi dışı ve sürreel bir sinema dili aracılığıyla yine özgün bir konuyla dikkatleri üzerine çeken Ducournau, 2 kayıp ruhla çaresizce uğraşmak ve çözüm üretmek zorunda olan bir hastane çalışanının dramını anlatıyor. Sıkıntılı ergenlik problemleri yaşayan Alpha (Mélissa Boros) bir partiden eve kolunda bir dövmeyle geldiğinde, görünüşte zararsız olan bu dövme evde şok dalgalarına yol açar ve genç kızın dünyası yıkılır. Annesi (Golshifteh Farahani) kızını yeni ve ölümcül bir kan yoluyla bulaşan hastalığa yakalanma riskine taşıdığına inanır. İğnenin önce başkası tarafından kullanıldığı korkusuyla, çalıştığı hastanede kızına kan tahlili yaptırır. AİDS salgınının toplumda yarattığı korku ve dalgalanmayı konu alan film, hastalığın adını açıkça telafuz etmese de, AİDS döneminin sosyal ve ahlaki korkularını Amerikalı deneme yazarı Susan Sontag ve Fransız filozof Michel Foucault’nun analizlerine atıfta bulunarak işliyor. Beden korkusu türüyle, bireysel travmalar ve toplumsal baskılar üzerine Ducournau derinlemesine bir anlatı sunuyor. Film, özellikle ergenlik dönemi, hastalık korkusu ve sosyal temalarını işleyerek, izleyiciyi rahatsız edici ama düşündürücü bir yolculuğa çıkarıyor. Flmin AİDS salgınına dair metaforik anlatımı ve beden korkusu ögeleri, izleyicilerde farklı duygular uyandırırken, Ducourna’nun cesur ve kişisel yaklaşımı takdir topladı.
Julia Ducournau, “Alpha”yı en kişisel, en dokümantif işi olarak tanımlıyor ve içindeki korku ve damgalanma duygusunu, kendi çocukluğunda AİDS salgınını yaşadığı dönemden ilham aldığını söylüyor. Filmde işlenen temalar: anne-kız ilişkisi, hastalık, damgalanma korkusu, eroin bağımlılığı, ölüm ve dönüşüm. Julia Ducournau, Leos Carax’ın “Kötü Kan / Mauvais Sang” (1986) filmini akla getiren, AİDS’i açıkça çağrıştıran bir virüs ihtimaliyle, filminde kurgusal bir salgına kapılarını açıyor. AİDS’in ortaya çıktığı dönemde çocuk olan yönetmen şunları hatırlıyor : “bulaşıcı bir korku hali, toplumun tüm bir kesiminin utancı ve bu toplumsal sorunun hepimizi ilgilendirdiğini kabullenmeyi reddetmesi.” Vanity Fair ile yaptığı bir söyleşinde Fransız yönetmen filmini : “Bu korkunun nasıl bulaştığı ve benim jenerasyonum üzerindeki etkisinin bir yansıması” olarak tanımladı.
Le Havre liman şehrinde yaşayan Alpha, sabah okuluna kolunda kaba bir dövmeyle gittiğinde arkadaşları tarafından yeni bir hastalığa yakalandığına dair yayılan bir söylenti nedeniyle dışlanır. Bu olay genç kızın hayatındaki önemli bir dönüm noktası olur. Filmin önemli bir karakteri var: Virüse yılar önce yakalanan Alpha’nın amcası Amin (Tahar Rahim). Bir geriye dönüş sahnesiyle, Alpha’nın 5 yaşındayken bir gün bir motelde Amin’in yeğeni yanındayken damarına iğneyle uyuşturucu zikrettiğini görürüz. Ama Alpha o sahneyi hatırlamaz. Yıllarca tek başına yaşayan Amin kızkardeşine sığınınca, anne-kızın evinde zoraki bir misafir olur. Senaryo 6- 7 yıldır AİDS hastalığıyla boğuşan Amin ile kızkardeşi arasındaki bağı işlerken, şüpheli bir iğneyle koluna dövme yaptıran Alpha’nın hastalığı kapıp kapmadığı üzerinde hiç durmuyor. Film AİDS salgınını kıyamet atmosferi içinde anlatmakla yetniyor.
“ALPHA” ELEŞTİRMENLERİ İKİYE BÖLDÜ
Ancak “Alpha”, savruk senaryosu yüzünden “Titane” kadar etkilyici olamıyor. Ducournau’nun kahramanı genç kızın gördüğü bazı fantastik rüya sahneleriyle izleyicisini şaşırtıp ürkütmeye çalışması yeterli olmuyor. Merak uyandıran cesur bir sinemasal deneyim olan film, hastalık ve toplumsal dalgalanma ekseninde güçlü ve deneysel bir dram. Ancak film eleştirmenleri ikiye böldü. Bazıları filmi karışık ve fazla yüklü, akışı tutarsız ve aşırı abartılı bulurken, bazıları duygusal derinliğini cesur ve samimi anlatımını övdü.
Hastanede yatan ölümcül AİDS mahkumlarının bedenlerinin mermerleşmesi gibi simgesel unsurlar aşırı abartılı ve hikayenin akıcılığı bakımından yetersiz bulundu. Sanatsal niyetine rağmen, hikayenin bütünlüğü ve anlatım kopukluğu eleştirildi. Görselliği takdir edilse de filmdeki yetersiz gelişmiş temaların “Alpha”ya zarar verdiği ileri sürüldü.
Filmin beden dönüşümünü “mermerleşme” metaforuyla duygusal gerçekçi şekilde sunmayı başardığını, filmin cesur, provokatif, görsel olarak çarpıcı olduğunu yazanlar da oldu, senaryosunun gereksiz yere karmaşık olduğunu bulanlar da. Filmin “toksik aile sevgisi”, aile ve salgın temasını ilginç bulanlar da oldu, ancak dağınık ve sembolik olarak gerçeklikten uazaklaştığını yazanlar da. Senaryoya fazla “tematik yük” yüklendiği, anlatıda tutarsızlıkların bulunduğu ve fazla iddialı filmin beklentileri karşılamadığını yazan eleştirmenler de oldu. Ancak tüm eleştirmenlerin birlerştiği noktalar, oyuncu kadrosunun çok başarılı olduğu, Julia Ducournau’nun özgün sinemasal yolculuğunu israrla sürdürmekte kararlılığı idi.
Filmin açılış ve final bölümlerinde aynı çöl fırtınası var. Alpha’nın kolundaki dövme ile okula gittiği ilk gün, bir sınıf arkadaşı ders sırasında İngilizce öğretmenine (Finnegan Oldfield) “sizin eşcinsel olduğunuzu tahmin ediyorum” der. Alpha 2 ders arası tuvalette flörtüyle öpüşürken cinsel ilişkiye kendini hazır hissettiğini söyler. Eve döndüğünde, tanıyamadığı amcası, bir deri bir kemik kalmış Amin’i görünce korkuya kapılır. Annesi artık bakımını üstlendiiği kardeşinin onlarla yaşayacağını söyler. Bir gün baygınlık geçiren Amin’i kalp masajı ve kaburgalarının arasına hızla sapladığı iğneyle hayata döndürür. Alpha okulda voleybol oynarken kolundaki yarası kanadığında veya havuzda yüzerken başını duvara çarpıp suya kan bulaştırdığında, arkadaşları kendisinden vebalı gibi uzaklaşırlar. Sınıf arkadaşlarının ebeveynleri dehşet içinde Alpha’dan okul idaresine şikayetçi olurlar. Alpha terminal safhadaki amcasının her gece yatağında acıyla umutsuzca debelenmesine artık alışmıştır. Amin’e “sen intihar meyillisisin; ancak cesaretin yok” der. Annesinin çalıştığı hastanede yaşanan bazı sahneler zombi filmlerindekilerden daha korkunçtur.
Oyuncuları yönetmedeki ve onlardan verim almadaki becerisini bu filmde de sürdüren Julia Ducournau’nun dışında, filmin casting’deki müthiş başarısı da övgüyü hak ediyor. Alpha’yı canlandıran 13 yaşındaki Mélissa Boros müthiş bir keşif. Performansı özellikle içsel çatışmaları ve karakterinin yaşadığı korkuyu yansıtması konusundaki yeteneği övgüye değer. “Titane”ı Altın Palmiye Ödülüyle taçlandıran Spike Lee başkanlığındaki jürinin üyelerinden biri olan Tahar Rahim’in, Ducournau’nun bir sonraki filminde yer alması hoş bir raslantı. “Alpha”da, “Titane”daki vücut yapısıyla Vincent Lindon’a tezat teşkil eden Tahar Rahim’in radikal fiziksel dönüşümünü hayranlıkla izledik. Bu film için 20 kilo veren, kaburgaları sayılan, canlandırdığı Amin karakterinin fiziksel çöküntüsünü hissettiren 44 yaşındaki Tahar Rahim (“Monsieur Aznavour”dan sonra), orta kuşak Fransız aktörleri arasında en yeteneklilerinden biri olduğunu kanıtlıyor. Juliette Binoche başkanlığındaki jürinin, En İyi Erkek Oyuncu ödülünü Rahim yerine, performansında bir özellik omayan Brezilyalı Wagner Maura’ya vermesi şaşkınlık yarattı. Tahran doğumlu, sürgünde yaşayan Golshifteh Farahani (42) mükemmel Fransızcasının yanında filmde Arapçayı şivesiz kullanmadaki başarısıyla şaşırtıyor.
Julia Ducournau, 1993’te “The Piano Lessons” le Altın Palmiye Ödülü kazanan Jane Campion’dan sonra bu ödüle ulaşan 2. kadın yönetmen olmuştu. “Alpha” için Cannes Film Festivali Direktörü Thierry Frémaux : “Julia Ducournau boş durmuyor : türün tüm yönetmenleri gibi, onu alıp kişisel bir sinemaya, bir mizansen sinemasına, bir oyuncular sinemasına dönüştüren bir yönetmen. Golshifteh Farahani’nin yanında, Tahar Rahim’i çok çarpıcı bir yardımcı rolde olduğu için tanımakta zorlanacaksınız”. “Alpha”nın final bölümünde, genç kızın bir kum fırtınasında kirlenen hüzünlü ve unutulmaz yüzü tüm perdeyi kaplar. Ducournau da filmini, François Truffaut’nun “400 Darbe / Les 400 Coups”sunu akla getiren plan ile bitirir. Otobiyografik “400 Darbe”nin kahramanı Antoine Doinel’ini canlandıran çocuk yaştaki Jean-Pierre Léaud, hapishaneden kaçıp deniz kıyısında umutsuzca koşarken geriye dönüyor ve yürekleri parçalayan bir ifadeyle izleyiciye bakıyordu.
Yönetmen / Senaryo : Julia Ducournau
Görüntü Yönetmeni : Ruben İmpens
Kurgu : Jean-Christophe Bouzy
Müzik : Jim Williams
Oyuncular : Mélissa Boros, Tahar Rahim, Golshifteh Farahani, Emma Mackey, Finnegan Oldfield, Louai El Amrousy, Jean-Charles Clichet, Christophe Perez, Ambrine Trigo Ouaked, Fabien Giameluca, Rose Harlean, Julien Spitéri
Fransa-Belçika / Psikolojik Gerilim-Korku-Dram / 128 Dk.