“Deutschstunde / Almanca Dersi”
1978 doğumlu Alman yazar yönetmen Christian Schwochow, özellikle televizyonda çok sayıda dizi ve film çekmiş. Bugüne kadar, senaryolarına da katkıda bulunduğu, bazılarını 1953 doğumlu annesi Heide Schwochow’un yazdığı 5 uzun metraj film çekmiş. 2019 yapımı altıncı uzun metrajı “Deutschstunde / Almanca Dersi”nin senaryosunu da annesi Heidi, Siegfried Lenz’in aynı adlı romanından uyarlamış.
Alman ressam Paula Modersohn-Becke’nin yaşamına odaklanan bir önceki filmi “Paula” (2016) ile XIX. ve XX. Yüzyıllarda yaşamış bir kadın sanatçının özellikle yaşamak zorunda bırakıldığı ayırımcılığı yansıtmış olan Schwochow, “Almanca Dersi”nde bu kez resim sanatına karşı yapılmış bir ayırımcılığa Nazilerin modern resmi “Entartete Kunst / Dejenere Sanat” olarak nitelemesini ele alıyor.
Sanata haşin eleştiriler getirmiş olan Nasyonal Sosyalistler 1930’lu yılların ortalarında Nazi Almanya’sında modern sanatı yasaklamışlardı. Bu yasaklamada büyük olasılıkla, yeteneksiz bir ressam olan Hitler’in modernizmi akıl hastalığı olarak görmesinin de etkisi vardır. Bu dönemde “dejenere” olarak görülen sanatçılar profesyonel güçlükler ve hatta ciddi kişisel tehlikelerle karşılaşmışlardır. “Almanca Dersi”nin başkarakterlerinden ekspresyonist ressam Max Ludwig Nansen (Tobias Moretti) de böyle bir sanatçıdır. Nasyonal sosyalistlerin getirdiği resim yapma yasağını kendisine yaşadıkları küçük köyün yetkililerinden, çocukluk arkadaşı, en yakın dostu olan polis şefi Jens Ole Jepsen (Ulrich Noethen) resmen tebliğ eder. Görevini her zaman ciddiye almış, kendini öncelikle görevine adamış biri olan Jens’in resim yasağını aşırı bir ciddiyetle uygulamasının yarattığı kızgınlık ve kırgınlıklar ikilinin tüm etrafını etkileyecek, kimi zaman trajik boyutlara erişen olaylar özellikle Jepsen’in oğlu Siggi’nin yaşamını altüst edecektir.
“Almanca Dersi”, İkinci Dünya Savaşı’nın sonrasında bir genç tutuklu evinde başlar. Buraya kapatılmış olan 17 yaşlarındaki Siggi Jepsen (Tom Gronau) Almanca dersinde yazması istenen “Görev Sevinci” üzerine makaleyi bir türlü yazamaz. Sebebi sorulduğunda, çok fazla şeyi olduğunu söyleyen Siggi, ceza olarak alıştırmayı bitirene kadar bir hücreye konur. Atıldığı hücrede genç adam takıntılı bir tutkuyla, durmaksızın, zincirlerini kırmışçasına Kuzey Almanya’da küçük bir köyde geçen çocukluk anılarını yazmaya başlar.
Siggi savaş yıllarına odaklanarak giriştiği anlatısında, babasının resim yasağı tebliğiyle başlayarak bir zamanlar çok yakın arkadaş olan, Jens Ole Jepsen’le çocukluğunda onun hayatını kurtarmış olan Max Ludwig Nansen’in dostluklarının, zorla getirilen resim bu yasağı yüzünden nasıl bozulduğunu aktararak devam eder. Max’ı titizlikle denetleyen Jens, kontrol için 11 yaşındaki Siggi’nin (Levi Eisenblätter) kendisine yardım etmesini ister. Ancak Nansen de direnir ve için bir oğul gibi olan Siggi’nin yardımını ister. İki adam arasındaki çatışma sürekli arttıkça Siggi babasına itaat duygusuyla vaftiz babası Max’a sevgisinin arasında kalan Siggi, elinden geldiğince Max’a destek olmaya, onun resimlerini saklamaya gayret eder. Jens’in tutkuyla görev ve sadakat kavramlarına Nazilerin otoriter bakış açısıyla sarılması iki eski dostun arasını iyice açarken ergen Siggi’nin de “görev” sözcüğünün ifade ettiği kavramla sorunu anlaşılır hâle gelmeye başlar.
Bu Kuzey Alman sahil köyünde, özellikle Jensen’in ailesinin geri kalanının Nansen ve hasta karısıyla sımsıcak ilişkilerini sürdürdükleri de göz önüne alındığında iki adamın ilişkisi belirli bir seviyede devam eder; ta ki Jensen, Nansen ve ailesinin Siggi’nin asker kaçağı abisini saklamış olduklarını fark edene kadar. Kurşuna dizileceğini bile bile oğlunu gözünü kırpmadan yetkililere teslim eden Jens bundan böyle görevini de aşan bir tutkuyla Max’a karşı çıkacak, savaş bittikten sonra bile bunu kişisel bir hesaplaşmaya dönüştürerek, hem Max’a hem de onu destekleyen ergen oğlu Siggi’ye karşı saldırgan davranacaktır.
Tabii ki Siggi’nin babasından çok hem kendisine hem de etrafındaki herkese gerçekten sevgi gösteren Max’a düşkün olması çocukluğundan beri iki arada bir derede kalmış olan gencin akli dengesinin giderek bozulmasına ve suç sayılabilecek beklenmedik bir eyleme yeltenmesine sebep olacaktır…
Müthiş etkileyici bir görsellikle aktarılan öyküyü iki büyük oyuncu Ulrich Noethen ve Tobias Moretti sürükler. İkilinin olağanüstü yorumu, öykünü bireysel yönünü de aşarak Savaş içinde bir Almanya’nın iki karşıt tarafını, bir madalyonun iki yüzü gibi ortaya koyar. Bu iki müthiş performansı Siggi’yi iki yaş döneminde canlandıran Levi Eisenblätter ile Tom Gronau büyük başarıyla tamamlarlar.
Johanna Wokalek’in Max2ın eşi Ditte’ye getirdiği sımsıcak yorumu da unutmayalım.
Sonuç olarak çok katmanlı bir içsel ve dışsal hesaplaşmalar yumağını, 11. Dünya Savaşı ve sonrasının fonunda aktaran çok başarılı bir dönem filmi. 2018’de çekilmiş ve 2019’da dijital olarak vizyona girmiş olduğundan internet ortamında kolayca bulunabiliyor. Mutlaka izletin derim.
Yönetmen : Christian Schwochow
Senaryo : Heide Schwochow
Görüntü Yönetmeni : Frank Lamm
Kurgu : Jens Klüber
Müzik : Lorenz Dangel
Oyuncular : Ulrich Noethen, Levi Eisenblätter, Tobias Moretti, Johanna Wokalek, Sonja Richter, Maria Dragus, Louis Hofmann, Mette Lysdahl, Artus Maria Matthiessen, Klaus Peeck, Frank Genser
Almanya / Tarihi-Dram / 125 Dk.