Ezop / Ezel Akay son filmiyle Netflix’de
“9 Kere Leyla”
Sinemamızda hepsi de üst düzeyde az ve öz film yaparak haklı bir ün kazanan, filmlerinin jeneriğinde “Ezop” adını kullanan Ezel Akay, 9 yönetmenin elinden çıkan “F Tipi Film”in (2012) bir bölümünü yönettikten sonra sinemaya uzunca bir ara vermişti. Pandemi sebebiyle vizyona giremeyen son filmi “9 Kere Leyla” 04 Aralık 2020 tarihinden itibaren Netflix’de.
1961 İnegöl doğumlu Ezel Akay, Boğaziçi Üniversitesi Mühendislik Fakültesi’nden mezun olduktan sonra Amerika’da tiyatro öğrenimi görmüş. Reklam yazarlığı, yapım asistanlığı ve amirliği, tiyatro yönetmenliği ve oyunculuğu yapan 500’den fazla reklam filmi yöneten Akay, Türkiye’de yapılmış en nitelikli müzikal filmlerden biri olan ilk yönetmenlik çalışması ”Neredesin Firuze” (2004) ile yönetmenliğe başlamış. İMÇ plak dünyasına hiciv dolu bir yaklaşımla bakan bu ilk filmin ardından Ezel Akay 2006’da, senaryosunu ”Neredesin Firuze” nin senaristi Levent Kazak ile birlikte yazdığı, Karagöz ve Hacivat’ın kahramanı oldukları gölge oyununun tarzını takip ederek anlatmaya soyunan yoğun, cesur, dinamik, eğlenceli, bol konuşmalı, belki de bir parça da fazla gösterişli “Hacivat Karagöz Neden Öldürüldü” yü çekmiş. 2009’da çektiği, renkli tiplemeleri ve vodvilimsi hareketliliği kadar, güncelle tarihiyi esprili harmanlamasıyla da ilginç “7 Kocalı Hürmüz” ün yeniden yapımı, İstanbul’un bir Karagöz Hacivat oyununu andıran iki boyutlu ve renkli fonunda geçer.
Senaryosunu Tayfun Türkili’nin”9 Canlı” adlı oyunundan özgürce esinlenerek, Adnan Yıldırım, Özlem Lale, Uğur Saatçi ve Ezel Akay’ın yazmış olduğu “9 Kere Leyla”, kimi zaman fantastiğe ve absürde göz kırpan, keyifli bir eğlencelik olarak görünmesine karşın, feminist bakış açısıyla çok daha ciddi konulara da değinen bir kara komedi.
Öykü, sevişerek evlenmiş olan arkeolog Âdem (Haluk Bilginer) ve ev kadını eşi Leyla’nın (Demet Akbağ) aradan geçen yılların yıprattığı ilişkilerini düzeltmek için terapist Nergis’e (Elçin Sangu) başvurmalarıyla başlayıp, tutkulu şekilde Nergis’e âşık olan varlıklı Âdem’in, servetinin tüm kontrolünü elinde tutan Leyla boşanmaya yanaşmayınca karısını öldürmeye kalkışma çabalarıyla devam eder.
Âdem, Leyla’yı 9 kez kaza izlenimi vermeye çalıştığı cinayet teşebbüsleriyle öldürmeye çalışır ama, Leyla inatla her defasında kurtulur. Arada aşk üçgenine zamanla Âdem’in, patronu gibi Nergis’e tutkun avukatı Hâris (Alican Yücesoy), tarih öncesinden kalma bir el yazmasının peşindeki antikacı Mahdum (sakalsız hâliyle tanınması güç bir Fırat Tanış), Mahdumun ikiz yardımcıları Faruk ve Harun (Emre Kıvılcım) ve Leyla’nın her kazasına yetişen ambülans çalışanları Hızır (Hakan Eke) ve İlyas (İhsan Ceylan) da katılır.
“9 Kere Leyla”, son zamanların güldüremeyen itici güldürü furyasına çok keyifli bir alternatif oluşturan, gerçekten de komik bir film.
Senaryoyu yazan ekip, karakterlere cuk oturan isimlerden, belirli bir kültür düzeyi bekleyen Lilith bağlantısına, durum komedisinden uzak durup, zekaya dayanan sözel espri anlayışına ve tadında bir fantastikle absürdü harmanlamasıyla çok sağlam bir metin oluşturmuş. Ancak, kâğıt üzerinde müthiş çekici duran bu metin filme aktarıldığında kimi sorunlarla karşılaşıyor. Öncelikle film fazla uzun. Süre 2 saate yaklaşınca, zaten mantıksaldan çok absürde kaydığı için müthiş tempolu anlatılması gereken öykü sarkmaya başlıyor.
Ustaca yapılmış bilgisayar hileleriyle Âdem’in her olayın ardından kendi öteki kişilikleriyle yaptığı şarkılı vicdan muhasebesi ilk üç seferi çok keyifli gelmesine karşın tekrarlandıkça sıkıcı oluyor. Bu tekrarlar, ambülans çalışanlarının konuşmalarıyla davranışlarına ve Mahdum’un insan kaçırmalarına da sıçrayınca, tabir yerindeyse “kabak tadı” veriyor. Kanımca 90 dakikaya toparlanabilseydi çok başarılı bir film olurdu.
Eksilerine karşın filmin epey artısı da var. Sanat Yönetmeni Naz Erayda’nın filmin mekân duygusunu öykünün mizah anlayışıyla bağdaştırması müthiş başarılı. Metnin absürt yapaylığını zevksiz zengin evini limitlerine kadar zorlayarak yansıtan, her tablonun fotokopi olduğu bu mekân anlatının kendisi kadar yapay ve absürt. Sanat yönetiminin metinle sımsıkı ilişkisi üzerine meslek dersi olabilecek bir çalışma.
Oyunculuklar müthiş başarılı. Tüm ekipte bir tek aksayan yok. Özellikle son zamanlarda hep Haluk Bilginer’i canlandırdığı için oyunculuğundan çok sıkılmış olduğum Haluk Bilginer, komedi ve müzikal oyuncusu olarak yıllardır ne sinemada ne tiyatroda bu kadar iyi olmamıştı. Bitirmeden önce filmin jeneriklerinden de söz etmek istiyorum. Giriş jeneriği hem görsel olarak, hem de dış sesin filmin ana çizgisini anlatmasıyla çok etkileyici. Final jeneriğinde gelince, sevgili dostum Mehmet Soyarslan’ın “bu son olsun” şarkısı büyük başarıyla kullanılıyor. Her iki jeneriği de mutlaka izleyin derim. Hele finalde, “bu son olsun” bitince sakın kapatmayın. Tüm ekibin müthiş keyifli final şarkısın kaydetmesini kaçırırsınız.
Sonuç olarak önceki filmlerinin ve son tiyatro çalışması “Aldırma Gönül”ün yanında biraz yüzeysel de kalsa erdemleri kusurlarından daha fazla olan keyfli bir absürt kara komedi.
Yönetmen : Ezel Akay
Senaryo : Ezel Akay, Adnan Yıldırım, Özlem Lale, Uğur Saatçi
Görüntü Yönetmeni : Hayk Kirakosyan
Kurgu : Ömer Özyılmazel
Müzik : Ender Akay
Oyuncular : Haluk Bilginer, Elçin Sangu, Fırat Tanış, Alican Yücesoy, Emre Kıvılcım, Hakan Eke, İhsan Ceylan, Hasan Eflatun Akay
Türkiye / Komedi / 112 Dk.
Haluk abi ben sana Haluk Bilginer demem Kenan Birkan derim. Çünkü Ezeldeki Kenan Birkan rolüyle gönlümde taht kurmuştun. Dedimki bu oyuncu dünya çapında oyuncu. Filmini hiç beğenmedim.
Film ne kadar berbatsa analizi de o derecede kötü maalesef. Bence analiz yapmak oldukça birikim gerektiren bir alan. Oyuncuların ismine ve yönetmenin şöhretine aldanmak ve analizi bunu üzerine yapmak temeli bozuk bir bina gibi… Önce pazarlanan ve beklentiyi yükseltrn ama ardından izleyici tarafından hakettigi yeri bulan bir film. Bence kötü hatta berbat…