American Fiction
EDEBİYATLA SİNEMANIN PARLAK BULUŞMASI
Cord Jefferson ilk filmi “AMERİCAN FİCTİON” ile Oscar’a 5 dalda aday
Bu mesaj taşıyan parodi filminin kahramanı huysuz muhalif siyahi bir yazar. Edebiyat dünyasını merkezine alan bu iddialı film yayıncılık sektörün işleyişini anlatırken izleyiciyi düşünmeye zorluyor. Yazdığı senaryo ile Oscar’a aday gösterilen Cord Jefferson, izleyiciyi önyargılarıyla yüleşmeye zorladığı filmle sinemada iyi bir başlangıç yapıyor. Edebiyat dünyasına incelikli ve zeki bir eleştiri getiren film yazık ki bizde vizyona girmeyecek.
Bu yazımda, aralarında En İyi Film, En İyi Uyarlama Senaryo, En İyi Erkek ve Yardımcı Erkek Oyuncu dallarının olduğu 5 kategoride Oscar Ödülüne aday gösterilen “American Fiction”dan bahsedeceğim. Edebiyat dünyasına incelikli ve zeki bir eleştiri getiren, kendinden çok bahsettiren bu film ne yazık ki, bizde ithal edilmediği için vizyona girmeyecek. “American Fiction” Percival Everett’in 2001 tarihli “Erasure / Silme” adlı kitabından senaryosunu Cord Jefferson’un yazdığı ve yönettiği ilk uzun metrajlı filmi. Edebiyat dünyasına ince bir hiciv duygusuyla eleştirel bir bakış atan bu komedi drama, edebiyat dünyasına yön veren otoritelerin, beyaz olmayan yazarlara ırkçı klişeler dayatmasını iğneleyici bir hiciv eşliğinde eleştiriyor.
Film, yayıncıların edebiyat dünyasındaki ırksal eşitsizlikleri hicveden romanlar için önemli meblağlar ödediğinin de altını çiziyor. Filmdeki beyaz editörler, ırkçılığı istismar ederek para kazanma peşindeki fırsat düşkünleri olarak gösteriliyor. Sinemaya edebiyatın bu parlak buluşması filminin, huysuz muhalif, ilginç bir baş karakteri var. Zengin bir doktor ailesinde büyüyen Thelonious “Monk” Ellison (Jeffrey Wright) Los Angeles’te yaşayan, öğrenciler ve öğretim üyeleri tarafından beğenilmeyen orta yaşlı bir profesör olarak, entellektüel açıdan zorlu, ticari açıdan felaket niteliğinde birçok romanın yazarıdır. Monk , siyahi eğlence dünyasının yorgun ve saldırgan kişilere bel bağlamasından bıkmış, hayal kırıklığına uğramış bir yazardır.
DÜŞÜNDÜRÜCÜ BİR PARODİ
Kariyeri ve para kaygıları nedeniyle bunalıma giren Monk, nefret ettiği siyah kadın yazar Sinatra Golden’in yazdığı çok satan romanından öfkelenerek, prensiplerine karşı çıkıp, piyasanın beklentilerine cevap veren bir kitap yazmaya karar verir. Mesaj taşıyan bir parodi olan “American Fiction” edebiyat dünyasını merkezine alan, yayıncılık sektörünün işleyişini gözlere seren, son dererce eğlendirici, izleyicisini düşünmeye zorlayan bir iddialı komedi. 20 yıl önce yayınlanan, ancak güncelliğini koruyan bir kitaptan yola çıkarak ilk filmini gerçekleştiren Cord Jefferson , izleyiciyi bir yandan düşündürürken bir yandan önyargılarıyla yüzleşmeye zorlayan cesur ve ilginç bir sosyal hicivle sinemada iyi bir başlangıç yapıyor. Ve senaryo dalındaki Oscar adaylığını hak ediyor.
Film edebiyat dünyasında siyahi öykülere kitlesel pazardaki beyazların ilgisinin belirleyici özelliklerini ve yayıncıların sınırlamaları üzerine ilginç şeyler söylüyor. Cord Jefferson bu ilk yönetmenlik denemesi kültürümüzün, insanları çirkin stereotiplere indirgeme takıntısıyla yüzleşiyor. Son derece zeki ve gerçek entellektüel bir Afrikalı- Amerikalı üst sınıf yazar olan Monk’un romanları akademik övgü alıyor, ancak çok az satılıyor. Yayıncılar onun son romanını “yeterince siyah” bulmadıkları için reddediyor. Irksal konularda öğrencilere karşı küstahlığı nedeniyle, üniversitesi onu geçici olarak izne ayırıp, Boston’daki bie edebiyat seminerine katılıp ailesiyle vakit geçirmesini önerir.
Boston’da Monk, Alzheimer belirtleri gösteren annesi Agnes (Leslie Uggams) ve başarılı bir tıp doktoru olan kızkardeşi Lisa (Trace Ellis Ross) ile bir araya gelir. Kardeşleri Cliff (Sterling K. Brown) karısının onu bir erkekle aldattığını öğrenince boşamıştır. Ailevi bağları sağlam olmayan Cliff annesine ilgi göstermemekte ve para yardımı yapmamaktadır. Bütün yükü üstlenen Lisa, Monk ile bir araba yolculuğunda bir kalp krizi geçirip ölünce, bir yaşlılar yurduna yatırılması gereken Agnes’i kollama görevi Monk’a düşer. Varoluşsal krizler içinde kıvranan Monk’un erkek kardeşiyle anlaşamaması, kimlik ve sorunlarla ilgili vicdan krizini daha da derinleştirir.
Monk Boston’daki komşuları Avukat Caroline (Erika Alexander) ile tanışır ve onunla çıkmaya başlar. Monk, siyahi yazarlardan beklenen edebi klişelerle alay eden hiciv yüklü bir roman yazma kararı alır. Mesleki sıkıntı içinde yazdığı kitabını, annesine ihanet eden sadakatsiz babasının intiharından, kızkardeşi Lisa’nın ani ölümünden ve annesinin bunamasından sonra yazıyor. Annesine bakmak için paraya ihtiyaç duyan Monk, dizüstü bilgisayarının başına oturup, nefret ettiğini söylediği ve beyazların sevdiğini bildiği temalarla dolu bu kitaba “Fuck” adını uygun görür. Monk bu kitaba hayatı boyunca yazdığı gerçek kitapların toplamından daha fazla bir paraya alıcı bulur.
UYUMLU, MÜTHİŞ OYUNCU KADROSU
Sorunlarıyla boğuşurken dengesini kaybeden Monk, iyi huylu, pozitif enerjili sevgilisi Caroline’in kalbini kırar. Genç kadın gücenip ilişkisini keser. Ancak Monk’u bekleyen bir sürpriz vardır : İletişim kurmakta zorlanan asosyal yazarımızın iç huzursuzluğunu yansıtan kitap, edebiyat ödülüyle taçlandırılır. Yayıncılar çok beğendikleri roman için Monk’a 750 bin dolarlık bir avans teklifinde bulunurlar; ardından roman için bir film teklifi gelir. Anlaşmaları sabote etmek için Monk’un zorlayıcı şartların tümü kabul görür. Monk bir edebiyat ödülü yarışmasına jüri üyesi olarak davet edilir. Jürinin diğer bir üyesi nefret ettiği, edebiyatın ticaretini iyi başaran, kitapları çok satan siyahi yazar Sintara’dır (İssa Rae). Jüride karşı oy kullanmasına rağmen Monk’un kitabı edebiyat ödülüne layık görülür. Filmin son bölümleri yazgısı değişen yazarımıza odaklanır.
Filmde beyaz okuyucularına “istediğini verdiği” için kitapları çok satan Sintara ve ilkeli yazar Monk arasındaki edebiyat üzerindeki tartışmalar çok sağlam diyaloglar eşliğinde anlatılıyor. Sintara, takma ad ille yazılan “Fuck” adlı ödüllü romanı “bir travma pornosu” olarak niteliyor. Hollywood’un ünlü bir yapımcısı Monk’un kitabını filme çekmek için ileri sürdüğü şartlarla, “American Fiction” sinema sektörüne de ciddi eleştiriler getiriyor. Hollywood ve burnu bir karış havada yapımcısı, Monk’a yazacağı senaryoda romanından farklı bir son yazmasında israr ediyor.
“American Fiction” ile sinema filmleri içi yazılan (özgün müzik) dalında Oscar’a aday gösterilen 64 yaşındaki Amerikalı Laura Karpman 5 Emmy Ödülü sahibi bir besteci. Filmin uyumlu, hiç aksamayan bir oyuncu kadrosu var. Jeffrey Wright’ın E İyi Erkek Oyucu, Sterling K. Brown’un En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu Oscar adaylıklarında çok güçlü rakipler var. Jeffrey Wright, müesses nizamın yorgun ve saldırgan kinayelere dayanan “siyah” eğlencesinden kar elde etmesinden bıkmış, hüsrana uğramış bir romancı olan Monk’u canlandırıyor. Kafa dengi sevgilisi Caroline ile uyumlu bir hayat süren, durumu kötüleşen annesiyle ilgilenen, uyuşturucu kullanmakta israr eden asosyal kardeşi Ciff ile sorunlar yaşayan bu karakterin hakkını veren Wright kariyerinin en başarılı performanslarından birini çıkarıyor.
Senaryoda Monk ile birlikte sevimsiz çizilen 2 karakterden birini Cliff rolüyle canlandıran Sterling K. Brown’un, ailenin en genci, en sorumsuzu, eşcinsel estetik cerrahı performansı çok başarılı. Hikayenin aksesuarı olarak gözüken siyah kadınlardan, kızkardeş Lisa’da Trace Ellis Ross, kısa rolüne rağmen akılda kalıcı bir performans çıkarıyor. Sonlandırdığı br ilişkiden sonra gözüne kestirdiği Monk’a renkli bir birliktelik getiren Caroline rolünde Erika Alexander, ailenin sadık hizmetçisi Lorraine’de Myra Lucretia Taylor oyuncu kadrosunun başarısına ortak oluyorlar.
Yönetmen / Senaryo : Cord Jefferson
Görüntü Yönetmeni : Cristina Dunlop
Müzik : Laura Karpman
Kurgu : Hilda Rasula
Oynayanlar : Jeffrey Wright, Trace Ellis Ross, Sterling K. Brown, Erica Alexander, John Ortiz, Mira Lucretia Taylor, İssae Rea, Keith David
ABD / Komedi-Dram / 117 Dk.