Arctic
Filmin yönetmen koltuğuna 1987 Brezilya doğumlu Joe Penna oturmuş. Penna, tanınmış bir yönetmen değil. Esas mesleği müzisyenlik. Daha önce iki kısa ve bir uzun metraj film çeken yönetmen bu hafta vizyona giren ”Arctic” ile sinema dünyasında sesini duyurma konusunda hayli iddialı.
Arctic, sözlükte Buz gibi ve Kuzey Kutbu yakınındaki bir yer olarak geçiyor. Bu kelimenin anlamının doğruluğunu da filmi izlerken hissedebiliyorsunuz zaten. Filmin açılış sekansında, nasıl düştüğü belli olmayan bir uçak enkazı ve enkazın yanında düşen uçaktan bir şekilde kurtulmuş Overgård (Mads Mikkelsen) isminde bir adamı görüyoruz. Overgård, günlerdir her tarafı karlarla kaplı soğuk bir ortamda uçağı kendine sığınak yapmış, hem balık avlayarak karnını doyurmaya, hem birileri ile iletişim kurmaya, hemde ısınıp ayakta kalmaya çalışıyor. Böyle sefil bir yaşamın sürdüğü günlerden birinde bir helikopter onun farkına varır ancak, helikopter sert fırtınaya dayanamayarak kontrolü kaybedip düşer. İçindeki pilot ölür ve yardımcı pilot Young ağır yaralanır. Young’ın yarasını temizleyip saran Overgård, helikopterde bulduğu harita ile en yakın ikmal istasyonunu tespit eder. Ya bulunduğu yerde kalıp kurtulmayı bekleyecek, yada ağır yaralı Young ile birlikte istasyona ulaşmak için uzun ve zorlu bir yolculuğa çıkacaktır..
Hertürlü ihtişamın reddedildiği filmde, Overgård’ın kim olduğuna, ne iş yaptığına, geçmişine, nerden gelip nereye gittiğine dair hiç bir bilgi verilmiyor. Yönetmen tarafından, hayatta kalmaya çalışan soyut bir figür olarak ele alınan karakteri izleyici olarak biz, muhtemelen bir ”bilim adamı” diye yorumlayabiliyoruz. Diğer taraftan ”düşen uçakta başka yolcular varmıydı, onlara ne oldu?” gibi sorularda cevaplanmıyor ne yazık ki.. Yani lafın kısası, kim olduğu, nereye gittiği hakkında tek bir ipucu dahi olmayan bir adamın sadece ve sadece hayatta kalma mücadelesini izliyoruz nefesimizi tutarak. Ve izlerken kendinize soruyorsunuz ”-Kuzey Kutbu’nda o soğuk havada, aynı durumda ben olsam ne yapardım?” diye.
İtiraf etmeliyim ki ben olsam, gösterişsiz bu soğuk doğa koşullarında kısa sürede hayatımı kaybederdim herhalde. Isınma şansın yok, karnını doyurma şansın özel bir beceri, güç ve yeteneğe bağlı. İletişim için teknik aletleri tamir ve kullanmasını bilmek ise mutlaka şart. Filmin kahramanının tüm yukarıda saydıklarımı yapabilmesi onun uzun süre ayakta kalmasını sağlıyor. Sığındığı sığınakta kutup ayısının saldırısına uğrayıp aklını kullanarak hayatta kalması da önemli bir yaşama refleksi bence.
Film, sessiz film gibi. Hemen hemen hiç diyalog yok diyebiliriz. Hikayede, dilsiz kahramanın hergün titizlikle yaptığı rutin hayatta kalma ve kurtulma mücadelesine odaklanılıyor. Bu hayatta kalma mücadelesi ise sizi hikayeye kilitliyor ister istemez. Mads Mikkelsen‘ın karizmasını ve oyun gücünü beğeniyorum. Genellikle her filminde iyi oyunculuk sergiliyor. Arctic‘de de oldukça iyi bir oyunculuk sergilemiş.
Sözün Özü : Arctic, sert doğa koşullarında, gerilimi yüksek hayatta kalma mücadelesi seven izleyiciler için biçilmiş kaftan. Ayrıca, Mads Mikkelsen‘ın solo oyunculuk gösterisi ise görülmeye değer. Kaçırmamanızı tavsiye ediyorum.